BIST 9.949
DOLAR 35,24
EURO 36,72
ALTIN 2.981,57
HABER /  GÜNCEL

Sezer, İslam'ı ve laikliği tarif etti

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, 3. Din Şurası'nda konuştu. Sezer, dinsel inançların dünyayı etkilemesina karşı çıktı, dini cemaatlerin faaliyetlerine dikkat çekti.

Abone ol

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Türkiye'deki laiklik uygulamasının, Türkiye'ye yabancı kimi öğelerin hazırladığı bir takım raporlarla değil, Türkiye'nin tarihsel ve sosyal gelişmesinden çıkarılan deneyimler ve Atatürk devrimlerinin parlak ışığıyla yönlendirileceğini söyledi. Sezer, "Laik biri, dinsel inancının bu dünyayı etkilemesine izin vermez" dedi. Sezer, 3. Din Şurası'nın açılışında yaptığı konuşmada, Anadolu'nun özgürlük, sevgi ve hoşgörüye dayalı din felsefesi geleneğinin yüzlerce yıllık bir kültürel süzülmüşlüğün ve bilgeliğin ürünü olduğunu vurgulayarak, buna göre ilkelliğin, bağnazlığın dinde yerinin olmadığını belirtti. Sezer, "İslam dini, batıla değil bilime inanılmasını, akıl ve mantıkla hareket edilmesini emretmiştir. Doğrulara akılla ulaşılmasını öngörmüştür. Akıl, insanı diğer canlılardan uyarın temel özellik, insanın sahip olduğu en önemli zenginliktir" diye konuştu. Yabancı öğelerin hazırladığı raporlar Türkiye Cumhuriyeti'nin Atatürk ilke ve devrimlerine dayanan, gücünü ulusundan alan laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olduğunu vurgulayan Sezer, sözlerini şöyle sürdürdü: "Cumhuriyet'in temeli olan laiklik ilkesi ve gerçekleştirilen devrimler, devlet ve toplum yaşamında, eğitimde, hukuk sisteminde, yönetimde çağdaş kuralların egemen kılınmasını sağlarken din ve devlet işleri tümüyle birbirinden ayrılmış, birey ve devlet ilişkileri çağdaş bir anlayışla yeniden düzenlenmiştir. Türkiye'deki laiklik uygulaması, Türkiye'ye yabancı kimi öğelerin hazırladığı bir takım raporlarla değil, ülkemizin tarihsel ve sosyal gelişmesinden çıkardığımız deneyimler ve Atatürk devrimlerinin parlak ışığıyla yönlendirilir. Laiklik, bireylerin hiçbir baskı ve yönlendirme altında kalmadan inançlarını yaşamalarını, farklı inançlara saygı duymalarını ve toplumsal yaşamın uyum içerisinde sürdürülmesini olanaklı kılmıştır. İnanç ve ibadet özgürlüğü, toplumsal barışın en önemli güvencesini oluşturur. Laiklik ise dinin siyasallaşmasını engeller. Laiklik, bir yaşam biçimidir. Bu nedenledir ki laiklik bireyin içinde olması gereken bir kavramdır. Laik biri, dinsel inançlarıyla yurttaş olarak yaşamına ilişkin alanı birbirinden ayıran bireydir. Dinsel inanca ilişkin uygulamalar, kişinin iç dünyasındaki kutsal yerinde kalmalıdır. Yurttaş olarak yaşam ise bireyin tüm dış dünyasıyla ilgilidir. Laik biri, dinsel inancının bu dünyayı etkilemesine izin vermez." Eğitimin laik niteliği sürdürülmeli Cumhurbaşkanı Sezer, Türkiye Cumhuriyeti'nin temel önceliklerinden birisinin eğitimin laik niteliğinin sürdürülmesi olduğunu, bu konunun ülke ve devlet açısından yaşamsal önemi bulunduğunu söyledi. Sezer, laik ve demokratik ülkelerde her bireyin dinini öğrenme, dinin gereklerini yerine getirme hakkı olduğunu vurguladı. Din ve ahlak eğitim ve öğretiminin ilkelerinin Öğretim Birliği Yasası ve Anayasa'nın ilgili maddelerinde saptandığını vurgulayan Sezer, Anayasa'yı yorumlamaya tek yetkili makam olan Anayasa Mahkemesi'nin bu ilkeleri yorumlarken verdiği kararların tüm kişi ve kuruluşlar için bağlayıcı nitelik taşıdığını anımsattı. "Unutulmamalıdır ki dinle ilgisi olmayan, dine zarar veren, din ilkeleri ile bağdaşmayan kimi anlayış, tavır ve yorumların önlenebilmesi ancak aydınlanmayla, öğrenmeyle olanaklıdır" diyen Sezer, fikri, irfanı ve vicdanı hür kuşakların ancak böyle yetişeceğini anlattı. Sezer, bugün din eğitimi konusunda özellikle yurtdışında sıkıntılar yaşandığının bilindiğini belirterek, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın verdiği din hizmetlerinin yanında kimi cemaatlerin de örgütlenerek Türk vatandaşlarına kendi anlayış ve değerlerine uygun din eğitimi verme girişimlerinde bulunduklarının görüldüğünü söyledi. "Bir kısım yurttaşlarımız böylelikle küçük yaşlardan başlayarak zararlı akımların etkisinde kalabilmekte, dünyaya gerçekçi ve akılcı bakmak, olaylara ve gelişmelere bilimsel yaklaşmak yerine kendisine benimsetilen çağdışı yaklaşımlarla hareket etmeyi yeğlemektedir" dedi. Sezer, hep birlikte bu olumsuzlukların önüne geçmek durumunda olduklarını, Şura'nın bu kapsamda büyük rol üstleneceğine inandığını dile getirdi. Din adına terör Cumhurbaşkanı Sezer, son dönemde Türkiye'de veya yurtdışında meydana gelen kimi terör eylemlerinin meşru gösterilmesi amacıyla bu eylemlerin İslamiyet'le ilişkilendirilmeye çalışılmasını üzüntüyle karşıladıklarını belirtti. Din adına terör eylemi gerçekleştirdikleri savında bulunanların mantığını, İslamiyet'in temel ilkeleriyle, erdemleriyle bağdaştırmanın olanaklı olmadığını vurgulayan Sezer, başta İslam dini olmak üzere hiçbir din tarafından kabul edilmeyen bu eylemlerin dünya kamuoyunda İslam dininin gerçek içeriğini gölgelediğini, bu insanlık dışı eylemlerin tüm Müslümanlara yükletilmesi gibi son derece yanlış bir bakış açısını gündeme getirebildiğini belirtti. Sezer, laiklik ilkesine tamamen aykırı olarak dini bir siyasal ideoloji olarak tanıtmak isteyen çevrelerin terör eylemleri ile kendi dinlerinin adlarının zikredilmesine de zemin hazırladıklarının yadsınamayacağını, bunun ise o dine mensup milyonlarca masum kişiye yapılabilecek en büyük haksızlık olduğunu kaydetti. Eğitim sisteminin ürettiği kişiler Diğer yandan Türkiye'de ve kimi zaman yurtdışında din gerekçe gösterilerek başvurulan terör eylemlerine katılan kişiler arasında Türk vatandaşlarının da yer aldığının görüldüğünü anlatan Sezer, "Sayıları az da olsa, aykırılık da oluştursa bu insanlar bizim toplum ve eğitim sistemimizin ürettiği kişilerdir. Bu noktada nerede yanlış yaptığımızın, eleştirel bir yaklaşımla sorgulanması, bizim yönümüzden hem halkımıza hem de gelecek kuşaklara karşı bir borç ve yükümlülüktür" diye konuştu. Sezer, nereden gelirse gelsin, kime yönelirse yönelsin ve gerekçesi ne olursa olsun terörün, büyük bir insanlık suçu olduğunu ve bağışlanamayacağını bildirdi. Reform rüzgarlarından etkilenmemek olanaksız Cumhurbaşkanı Sezer, sözlerini şöyle sürdürdü: "Demokratikleşme, hukukun üstünlüğü, saydamlık, iyi yönetim, reform eğilimleri, hak ve özgürlükler alanının genişlemesi, bölgesel ve küresel bütünleşme çabaları, iletişim teknolojisinin hızlı gelişimi ve bilgiye ulaşılabilir olması gibi olumlu sonuçlar, ülkelerin yeni yapılanmaları gerçekleştirmelerini, yeni koşullara kendilerini uyarlamalarını zorunlu kılmıştır. Bu, yalnızca bizim için değil, diğer İslam ülkeleri için de zorunluluktur. Kendi değerlerimizi yitirmeden, çağın gerisinde kalmamanın hatta çağı yönlendirebilmenin yöntemlerini birlikte bulmamız gerektiği inancını taşıyoruz. Ciddi bir yenilenme ve reform süreciyle bunun gerçekleştirilebileceğini düşünüyoruz. Boyutları farklı da olsa, reform rüzgarlarından etkilenmemek, değişimlerin dışında kalmak, olanaksızdır. İslam dünyasının çıtasını ancak bulunduğumuz konumu sorgulayarak, cesur kararlar alarak yükseltebiliriz."