BIST 9.420
DOLAR 34,41
EURO 36,30
ALTIN 2.842,85
HABER /  GÜNCEL

Şevket Kazan AKP'yi kızdıracak

"Turgut Özal'ı başbakan yapan ABD'dir" diyen Şevket Kazan, Erdoğan için de aynı şeyleri söyledi. Erdoğan'a bu iddiasını neye dayandırıyor? İşte Kazan'ın açıklamaları.

Abone ol

Şevket Kazan AKP'nin ABD güdümünde olduğunu ve Bush'a mükemmel hizmet verdiğini söyledi. Cumhuriyet'ten Leyla TAVŞANOĞLU'nun SP Genel Başkan Yardımcısı Şevket Kazan ile yaptığı söyleşi AKP'lileri kızdıracak. Kazan, ''ABD bunlardan 3 konuda söz aldı. Irak'ta bana yardım edeceksiniz, Annan Planı'nı uygulayıp Kıbrıs'ı vereceksiniz, Büyük Ortadoğu Planı'na evet diyeceksiniz. Bunları yaparsanız bizden destek alırsınız'' diyerek sözlerin bir bir yerine getirildiğini vurguladı - Hükümet partisi bir yandan İslamcı kimliğini korurken öte yandan da Batı yanlısı olduğunu, demokratik değerleri koruduğunu ilan ediyor. Sizce takıyye mi yapıyor, yoksa doğruyu mu söylüyor? KAZAN - İsterseniz önce bu İslamcı partinin nereden çıktığıyla söze başlayalım. - Fazilet Partisi'nin içinden çıkmadı mı? - Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin anayasasının 24. maddesinde din ve vicdan özgürlüğü diye bir özgürlük var. Yine bu anayasanın içinde devlet tarafından yönetilen Diyanet İşleri Başkanlığı diye de bir kurum var. Siyasi partiler bu millete haklarını tanımak ve iktidara geldiklerinde bu milleti yönetmek için kurulmuş olan kadrolardır. Dolayısıyla, bir siyasi partinin programında devlet yönetiminde hangi kurum varsa o kurumda ne yapacağı, toplum için hangi haklar gerçekleşmiş ve hangileri gerçekleşmemişse o konuda neler yapacağının açıklaması görevleridir. Her siyasi parti bunları programlarında belirtir. Türkiye'de siyasi partiler bunu belirtirken kimileri birtakım görüşlere kapılarak başka türlü belirtiyorlar. Parti programları milli iradeye sunulur, milli irade hangisini ne ölçüde tercih edecek olursa elbette buna da saygı duymak gerekir. Biz, ortaya milli görüş partisi olarak çıktık. 1961 Anayasası'ndan sonra bir fikir özgürlüğü ortamında kitle partileri fikir partileri olmaya başladılar. CHP, ''Ortanın soluyum'' dedi. Onun karşısında öbür partiler de, ''Biz de sağ partileriz'' , dediler. Bu iki eğilim de millete bekleneni veremedi. Dört eğilimli bir parti - Neden veremediler? - Çünkü anayasada ifade edilen bazı özgürlükler tam anlamıyla siyasi iradede yansıma bulamamıştı. İşte, o zaman biz milli görüş adıyla ortaya çıktık. Rahmetli Uğur Mumcu ve rahmetli Muammer Aksoy , Türk Hukuk Kurumu'nda 141, 142 ve 163. maddeler konusunda bir panel düzenlemişlerdi. O panelde Uğur Mumcu en solda oturuyordu. Rahmetli Aksoy, ''Şimdi sözü en sağdakine veriyorum'' dedi. En sağda da ben oturuyorum. Ben de şöyle cevap verdim: ''Sayın Başkan, buna itirazım var. Çünkü, en sağdaki, derken aşırı sağdaki gibi bir mantıkla söylediniz gibi geldi. Ama biz ne sağcıyız, ne solcuyuz. Biz milli görüşçüyüz. Biz milli değerler, milli menfaatlerden yanayız.'' Biz hep öyle olduk. Şimdi Vural Savaş bile, bizden, ''Refah Partisi milli değerleri gözeten parti'' diye söz ediyor. Bizim din ve vicdan özgürlüğü konusuna ağırlık vermemiz, bu konudaki eksikliklerin telafisi için söylem kullanmamız, Türkiye'de o tarihte mevcut manevi keşmekeşin, bunalımın içinden çıkışın manevi değerlere ağırlık vermekle gerçekleşeceğine inanmamız, okullara bu yolda ahlak dersleri koydurmamız, Diyanet İşleri Başkanlığı kurumuna ise daha fazla işlerlik kazandırmak için görüş belirtmemiz, dış politikada Amerikan sömürüsüne karşı İslam Birliği noktasında durmamız, birdenbire Türk siyasetinde bizi İslamcı parti görünümüne soktu. Oysa bizim 54. hükümette yaptıklarımıza baktığınız zaman, bizim ekonomik ağırlıklı bir parti olduğumuzu görürdünüz. Ama bizim bu ekonomik ağırlığımızı kimse görmedi. Hep siyasal İslam söyleminde ısrar edildi. Bunlar da (AKP) bizim içimizde yetişti ya... Bir parti kurdular. Biz Fazilet Partisi kapandığında Saadet Partisi'ni kurduk. Bunlara da, ''Gelin'' dedik. ''Biz gelmeyeceğiz. Biz başka bir çizgide siyaset yapacağız. Biz Özal 'ın çizgisinde siyaset yapacağız. Devlet adamı Özal gibi olur. Biz dört eğilimli bir parti kuracağız'' dediler. 'Biz siyasal İslamcı değiliz' - Özal da dört eğilimli bir parti (ANAP) kurmamış mıydı? - Evet. Ve o partiyle iktidara gelmişti. Bunlar da kendi düşüncelerine göre sağdan, soldan, merkezden, artık nasıl bir değer yargısı kullanıyorlarsa, o yargı çerçevesinde hepsini partilerine toplamaya çalıştılar. Seçimi de kazandılar. Seçim kazanmak başarı mı? Eğer seçim kazanmak başarıysa başarı. Ama bir şeyi bilemediler. - Neydi o bilemedikleri? - Turgut Özal'ın gazeteci Yavuz Gökmen 'e söylediği bir cümle vardı. O da şuydu: ''Benim en büyük siyasi hatam dört eğilimli bir parti kurmak olmuştur.'' Şimdi ANAP'ın sonunu görüyoruz. İşte, bunların da sonunu ileride göreceğiz. Bunların şu andaki, ''Biz siyasal İslamcı değiliz. Şu değiliz, bu değiliz'' sözleri hep kimlik bunalımından kaynaklanıyor. Ne olduklarını kendileri de bilmiyorlar. Kendilerini tarif edemiyorlar. - Peki, bu hükümet partisinin içten çok, dıştan destek alma çabasını nasıl karşılıyorsunuz? - Bakın, yasaklı dönemimde boş durmadım. 28 Şubat'ı yazdım. Yaklaşık 80 sayfalık bir kitaptı. Onu kendim basmadım. Bizim Gençlik Teşkilatına, ''Bunu alın, siz basın. Kazandığınız parayı da gençlerin eğitimine kullanın'' dedim. Böylece bende bir kitap yazma alışkanlığı başladı. Onun arkasından üç ciltlik Refah Gerçeği'ni yazdım. Bu, 1983'ten 1998'e kadar, yani Refah'ın kapatılmasına kadar siyasi süreci anlatıyor. Sadece Refah'ın kapatılması davası eksik kaldı. Bu göreve gelince yazmaya vaktim olmadı. Şimdi Refah Gerçeği'nden alıntı yapıyorum. Biz Temmuz 1996'da güvenoyu aldık. 18 Temmuz 1996 günü Washington Institute kıdemli üyesi Alan Makovsky ve Rand Corporation kıdemli üyesi Ian Lesser , Washington Institute tarafından düzenlenen ''İslamcı Başbakan Necmettin Erbakan yönetimindeki Türkiye'yle ABD ilişkileri'' konusunda bir seminer verdiler. Bu seminerde Lesser çok ilginç bir şey söyledi: '' Erbakan dış politikada Türk milli çıkarlarını gözeten pragmatist bir politika izleyecektir. Ancak uzun vadede Türk politikasındaki potansiyel radikal ve tehlikeli değişime değişik faktörler katkıda bulunabilir. ''Mesela, artmış olan Refah özgüveni sonucu yenilenmiş bir Refah Partisi yönetimi parti radikallerine, yani Erbakan'a tercih edilen bir değişim öngörebilir. Erbakan 70 yaşına gelmiş durumda.'' Demek oluyor ki biz Fazilet Partisi döneminde gözlemlediğimiz yenilikçi-gelenekçi ayrımının Makovsky'nin bir direktifi olduğunu daha sonra buradan görüyoruz. - Yani, bundan neyi kastediyorsunuz? - Yani, ABD. Bu kitabın birinci cildinde Türk siyasetine ABD etkinliği diye bir bahis var. Bu ABD etkinliğinde şu görülüyor: Türkiye'de Süleyman Demirel 'i başbakan yapan ABD'dir. Türkiye'de Turgut Özal'ı başbakan yapan ABD'dir. - Peki, ya Menderes? - Menderes için bir şey diyemeyeceğim. Çünkü henüz o noktaları araştırmadım. Benim esas bu konudaki tespitlerim ve teşhislerim Erol Toy 'un ''İmparator'' isimli kitabını okuduğum zamandan beridir. O kitapta dikkatimi çekti. Ondan sonrasını zaten kendim çözdüm. Biz ABD'ye rağmen ilk defa hükümet olabilen siyasi partiyiz. Çünkü 1995 seçimlerinden sonra hükümet olamadık. Biliyorsunuz birinci parti biz gelmemize rağmen hükümeti kuramadık; DYP kurdu. Sonradan nasıl olduysa birtakım zorunluluklar bizi işbaşına getirdi. Partimiz kapandı, başka şeyler de oldu, ama hükümet kurmamız çok da iyi oldu. - Peki, sizce Tayyip Erdoğan daha genel başkan bile değilken neden ABD'ye davet edildi ve Başkan Bush'la görüştürüldü? - Onu bizden ayıran ve ondaki bu başbakan olma ihtirasının yolunu açan kişi Korkut Özal 'dır. Bizim 1978'de kongremiz vardı. O kongrede Korkut Özal önce genel başkanlığa adaylığını koyacaktı. Ama gözü yemedi. Bunun üzerine kendisi bir yönetim listesi çıkardı. Ama ancak üç kişiyle bizim listeyi delebildiler. O tarihte, Korkut Özal gençler arasında bu Tayyip Erdoğan 'ı kullandı. Daha sonraki yıllarda bu ilişkiler devam etti. Ama biz Refah Partisi döneminde yine onlara yolları açtık. Erdoğan önce il başkanı oldu. Arkasından 1991 seçimlerinde adayımız oldu ve kazandı. Mazbatayı da aldı. Ama Mustafa Baş tercihli oylar sayesinde öne geçince Yüksek Seçim Kurulu'na itiraz etti. Böylece mazbata Tayyip Erdoğan'dan alınıp Baş'a verildi. Oradan bir mağduriyeti söz konusuydu. Ama biz onu el üstünde taşıdık. Bize karşı saygıda kusur etmedi. Bazı eksikleri olsa bile bunu gençliğine verdik. İstanbul Belediye Başkanı olduktan sonra Batılı güçler Refah Partisi'ne karşı mutlaka tedbir alınması gerektiğini düşünmeye başladılar. - Ya şimdi? - Şimdi dünya başbakanlığı yapıyor. Büyük adam ya... Time dergisine manken olacak kadar önemli bir insan. Her neyse... Bunlar işin latife yanı. O tarihte buna başta Abramowitz olmak üzere Amerikalılar kanca taktılar. Belediye başkanıyken cezaevine girdi. Ama kafasında hep başbakanlık hedefi vardı. - Niye? - Çünkü ABD'yi yöneten Pentagon değil. Pentagon kullanılan bir organ. Geri planda neler var çok iyi biliyorsunuz. Dünya devleti, Rockefeller vs. var. Neyse... Piramit'in tepesi... Cüneyt Zapsu' yu ona Korkut Özal ayarladı. Cüneyt Zapsu uzun uğraşlardan sonra icazet, tavsiye mektubu aldı. Hadi bakalım, şimdi ABD... - Peki, icazet alındı, derken neyi kastediyorsunuz? - ''Bizim rantlarımız var. Bu rantlarımız korunacak. Mutlaka tahviller çıkacak'' , şartıyla. Bu TÜSİAD'ın aylık dergileri var. Buralarda kendileri itiraf ediyorlar. Yıllık gelirlerinin yüzde 13'ü fabrikalardan, yani üretimden, yüzde 87'si faizden geliyor. Güngör Uras Milliyet'te yazmış. Faiz gelirleri 700 bin kişiye gidiyor. Hepsi bu kadar. Bu çark döndükten sonra bunların fabrikaları kapansa ne olur? - Ama faizler düştü, enflasyon düşüyor... Ekonomide pembe tablo var. Buna ne diyeceksiniz? - Faizler düşse ne olur? Faizlerin bütçedeki payına baktığınız zaman geçen yıldan değişen bir şey yok. Enflasyon Etiyopya'da yüzde bir. Enflasyonun düşmesi ekonominin tek göstergesi değil ki... Üretim yok, bir şey yok. Oraya da geleceğim. Şu anlatacağımı bitireyim. Bunlar ABD'ye gittiler. ABD bunlardan üç konuda söz aldı. Irak'ta bana yardım edeceksiniz, Annan plan yapacak; Kıbrıs'ı vereceksiniz, üçüncüsü de Büyük Ortadoğu Planı'na (BOP) evet diyeceksiniz; taşeronluk yapacaksınız. Siz bunları yapacak olursanız biz de sizi destekleriz. Biz size destek verdiğimiz zaman karşınızda hiçbir güç kalmaz. ABD'nin stratejisi - Yani sizce olan her şey anlaşmalı mı? - Hepsi anlaşmalı. Şöyle bir muhakeme yürütmek yeterlidir: ABD gibi bir devletin stratejisi... Onun stratejisi Büyük İsrail'dir. Onun için Büyük İsrail'e göre stratejisini ayarlamış olan bir devlet elbette politikasını yürütecektir. Ama burada önemli olan şu: TBMM'den, ABD kuvvetlerinin Türkiye'den geçmeleri kararı geçmeden bu ABD gemilerine o savaş silahları, o birlikler yüklenebilir, buraya gönderilebilir miydi? Bırakın devletleri bir tüccarın bile basiretli hareket etmesi lazım, ticaret yapacaksa... Neden? Çünkü söz verdiler. TBMM'deki sayıları da 367 olduğu için ABD, nasılsa geçirirler, diye bunlara inandı.