BIST 9.916
DOLAR 35,05
EURO 36,40
ALTIN 2.944,34
HABER /  DÜNYA

Sessiz kalınırsa daha büyük katliamlar yaşanabilir’’

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Suriye’de bin 200 kişinin hayatını kaybettiği kimyasal saldırılara gerekli cevabın verilmemesi halinde dah...

Abone ol

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Suriye’de bin 200 kişinin hayatını kaybettiği kimyasal saldırılara gerekli cevabın verilmemesi halinde daha büyük facia ve katliamların yaşanacağı uyarısında bulundu.
Bakan Davutoğlu, başkent Berlin’de Alman mevkidaşı Guido Westerwelle ile görüşmesinin ardından düzenlenen ortak basın toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

"ULUSLARARASI TOPLUM SURİYE’DE CAYDIRICILIĞINI YİTİRMİŞTİR"
"Uluslararası alanda barışın belki de en önemli aracı uluslararası toplumun ve uluslararası örgütlerin caydırıcı niteliğini kaybetmemeleridir" diyen Davutoğlu, "BM’nin ve uluslararası toplumun caydırıcılık niteliği bir kez kaybolursa, insan hakları ve bu tür kimyasal silah kullanımı da dahil olmak üzere insanlığa karşı işlenen suçlar konusunda otokratik rejimlerin cesareti artar. Maalesef Suriye’de bu caydırıcılık kaybedilmiştir" dedi.

"BÜTÜN KIRMIZI ÇİZGİLER AŞILDI ANCAK BMGK’DE BİR KARAR ALMAK BİLE MÜMKÜN OLMADI"
Davutoğlu, "Sadece dün yaşanan kimyasal silah saldırısı değil Suriye’de 100 bini aşkın insan öldü, 200 bini aşkın insan kayıp. Bütün şehirler yerle bir edildi. Bütün kırmızı çizgiler aşıldı ama hala BM Güvenlik Konseyi’nde bir karar almak bile mümkün olmadı" şeklinde konuştu.
Bakan Davutoğlu konuşmasının devamında şunları söyledi:
"Hala bu konuda kırmızı çizgiler ortaya koyan taraflar ve hepimiz için bir sorumluluktur bu: Kırmızı çizgi dediğiniz her husus aşıldığında aslında bir sorumluluk üstlenmiş oluyorsunuz. Çünkü o aşıldığında daha başka bir sınıra yükseliyor. Banyas’ta katliam yapıldığında kırmızı çizgi aşıldı. Kusayr’da katliam yapıldığında kırmızı çizgi aşıldı. 100 bin insan öldüğünde kırmızı çizgi aşıldı."
"Aslında birçok kırmızı çizgiler aşıldı. Ama şu ana kadar aşılan bu kırmızı çizgilerde Esad rejimine net yaptırımlar uygulanmadığı için daha fazla daha yüksek bir eşikte kırmızı çizgi oluştu. Bu eşik de şimdi kimyasal silah. Kimyasal silah konusunda da daha önce üç yerde suçlamalar oldu. Yine bir araştırma yapılamadı. Ama dün yaşananlar, video ve görüntülerle tüm dünyaya yansıyan olay, artık herhangi bir şekilde üzerinin örtülmesi mümkün olmayan bir olaydır."

"BM GÜVENLİK KONSEYİ ARTIK KARARSIZ BİR TAVIR TAKINAMAZ"
"Bunun mutlaka en objektif şekilde araştırılması gerekir. Dün BM Genel Sekreteri Ban ki-moon ile görüşmemde de söyledim. Bu konuda artık BM Güvenlik Konseyi kararsız, mütereddit bir tavır takınamaz. Derhal inceleme yapılmalı, kim bu saldırının arkasındaysa, en şiddetli tedbirler, yaptırımlar uygulanmalı ki, bir daha kimse kimyasal silah gibi bir insanlık suçunu işleme cesareti gösteremesin. Ama şimdi yine kırmızı çizgiler söyler ve yine bir şey yapmazsak emin olun ki, bundan sonra çok daha başka ve çok daha vahim katliamların peşi gelecektir. Nasıl Halepçe dolayısıyla Saddam’a dönük müeyyideler geliştirildi, şimdi de aynı inceleme yapılmalı ve gerekli her türlü tedbir alınmalıdır."

"KİMYASAL SİLAH KULLANAN BİR TARAFLA YAN YANA YAŞAMAK GİBİ BİR SORUNLA KARŞI KARŞIYAYIZ"
"Tabi bu bizi Türkiye olarak iki kez ilgilendiriyor.Hem insanlık adına bir kaygı duyuyoruz. Ama komşu bir ülke olarak da yanı başımızda böyle bir kimsayal silahı bu kadar fütursuzca kullanan bir tarafın olması, bir rejimin eğer ispat edilirse rejim olduğu ki bunun için rejimin buna bir an önce izin vermesini istiyoruz. bununla bir arada yaşamak gibi bir güvenlik sorunuyla da karşı karşıyayız. O bakımdan Türkiye olarak uluslararası toplumu, BM’yi ve bütün ilgili kurumları olaya müdahil olmaya ve gerekli incelemeleri bir an önce yapıp, bu kırmızı çizginin bizce aşılmış olduğu bu durumda, Suriye rejimine gerekli bütün yaptırımların uygulanması konusunda adım atılması yönünde de çağrıda bulunuyoruz."

"DAHA ÖNCEKİ KATLİAMLARA SESSİZ KALINMASI DAHA BÜYÜK FACİALARA YOL AÇMIŞTIR"
"Bizim konudaki pozisyonumuz açıktır. Suriye’deki rejime en başından itibaren ilkeli olarak, net tavır sergiledik. Önce ikna etmeye çalıştık. Demokratik süreçlere, hak taleplerinin karşılanması yönünde gayret sarf ettik. Daha sonra da bu baskıların durması için elimizden gelen çabayı sarf ettik. Ama maalesef daha önceki katliamlara, Kusayr’da, Banyas’ta yapılan katliamlara uluslararası toplumun sessiz kalması, bugün Şam’da daha büyük bir katliamın ve insanlık faciasının yaşanmasına yol açmıştır."
"Elimizdeki rakamlar 1200 civarında ölü olduğu yönünde. Tabi bunların aydınlatılması, delillendirilmesi gerekir. Dün BM’ye Türkiye ve Almanya’nın da içinde bulunduğu 35 ülke başvuruda bulundu. Bir an önce Şam’da bulunan inceleme heyetinin, bölgeye giderek gerekli çalışmaları yapması konusunda yetkilendirilmesi talebinde bulunduk."

"İRAN DIŞİŞLERİ BAKANI İLE GÖRÜŞTÜM"
"Ben de İran dışişleri bakanı dostumu dün arayarak, Suriye rejiminin bu konuda engel çıkarmaması yönünde ağırlık koymaları ricasında bulundum. Suriye rejimi bu suçu kendilerinin işlemediğini iddia ediyor. Eğer bu iddia doğruysa BM inceleme heyetine izin vermelidir."

"SURİYE REJİMİ KENDİNDEN EMİNSE BM HEYETİNE İZİN VERİR"
"Eğer kendilerinden eminlerse, bu büyük insanlık suçunun kendilerinin işlemediğini iddia ediyorlarsa, BM heyeti derhal, saat bile kaybetmeden Şam’da bu bölgeye gitmeli, bu incelemeyi yapmalılar. Bu yapılmaması halinde, bir insanlık suçunun işlenmiş olması dolayısıyla uluslararası toplumun, Doğu Avrupa’da geçmişte nasıl tavır takındıysa, aynı tavrı, Ortadoğu haklarına saygının bir gereği olarak takınması bir zarurettir. Aksi takdirde bugün bu kimyasal silah saldırısına müsamaha gösterilirse, yarın daha büyük ölçekli facialarla karşı karşıya kalırız. Bu konuda Almanya ile aynı tutumu benimsiyor olduğumuzu görmekten büyük memnuniyet duydum."

"ULUSLARARASI TOPLUMDAN GELEN FARKLI MESAJLAR MISIR’DA KATLİAMA ZEMİN HAZIRLAMIŞTIR"
"Mısır’da meşruiyetin tesisi, demokrasinin restore edilmesi ve Mısır’da seçilmiş cumhurbaşkanına ve yönetime karşı gerçekleştirilen darbenin en kısa sürede sona erdirilip, sadece sivillerden oluşan bir geçiş sürecinin derhal devreye sokulması için çok ciddi çaba sarf ettik, sarf etmeye devam ediyoruz. Ama maalesef uluslararası toplumdan gelen farklı mesajlar, aynen Suriye’de olduğu gibi, Mısır’da sertlik yanlılarına müsamaha edilebileceği gibi bir kanaatin yayılmasına ve son olarak 14 Ağustos olduğu gibi barışçıl göstericilere, çocukların, kadınların da içinde olduğu çok sayıda yüzlerce Mısırlının katledilmesine zemin hazırlamıştır."
"Dün AB’de yapılan toplantı son derece önemli bir toplantıydı. Buradaki temel mesajım da, Türkiye ile AB’nin ortak değerlerimiz adına, insan hakları, barışçıl gösteri yapma hakkı, özgür ve serbest seçimlere saygı, seçim neticelerinin sadece halk tarafından değiştirilebilir olması, askeri veya herhangi başka bir otoritenin seçim neticelerini gayri meşru kılmaması gibi temel ortak Avrupa değerlerimiz etrafında birlikte çalışma içinde olmamız, ortak mesajlar vermemiz, dalgalı mesajlar değil, ilkeli, temel mesajların Mısır’daki bütün taraflara iletilmesi, tamamen sivillerden oluşan bir geçiş sürecinin erken seçimlere gidecek şekilde derhal devreye sokulması ve bütün siyasi tutukluların, başta Sayın Mursi olmak üzere, serbest bırakılmaları yönünde güçlü irademizin ortaya konması..."

"MURSİ İÇERİDE, MÜBAREK DIŞARIDAYKEN DEMOKRASİYE DÖNÜK UMUDUN YEŞERMESİ GÜÇ"
"Seçilmiş bir cumhurbaşkanının hapishanede olduğu, buna mukabil daha önceki cumhurbaşkanının tahliye edildiği bir konjonktürde, daha önceki Sayın Mübarek’in tahliye edildiği bir konjonktörde, Mısır’da düzenin ve demokrasiye dönük bir umudun yeşermesi çok güç.
"Burada herhangi bir şekilde hukuki bir karar eleştiri getirmek adına bunu söylemiyorum. Esas itirazım seçilmiş bir cumhurbaşkanının hapishanede olmasıdır. Süratle Sayın Mursi’nin içinde olduğu bir sürecin bir ulusal uzlaşı sürecinin başlaması için, bütün siyasi tutukluların serbest bırakılması yönünde hepimizin ortak mesaj vermesi ve Mısır gibi çok köklü, çok güçlü bir devletin bir an önce kendi istikrarını, kendi halkı ne karar veriyorsa, kimsenin Mısır’ın içişlerine karışma hakkı yoktur ama Mısır’ın halkının seçimlerle iradesini yok etme hakkı da kimse de yoktur. İnsan haklar söz konusu olduğunda da hepimiz sesimizi yükseltebiliriz."

"MESELE SADECE MISIR VE SURİYE MESELESİ DEĞİL"
"Mesele sadece Mısır ve Suriye meselesi değil. Ortadoğu halklarının huzuru, istikrarı, özgürlüğü için geleceğinin belirlendiği kritik yıllardan geçiyoruz. Eğer 90’lı yıllarda Doğu Avrupa ve Balkanlar’da, Avrupa Birliği, ABD, Türkiye ve bütün demokrasiyi savunan ülkeler, kararlı bir şekilde demokratik geçiş süreçlerini savunmamış olsalar da, kararlı bir şekilde Bosna’da yan yana durmamış olsalar da, bugün Doğu Avrupa ve Balkanlar’da hepimizin övündüğü demokratik tecrübeler ve AB, NATO üyesi olmuş ülkeler olmayabilirdi.
"Bugün benzer bir sınavla karşı karşıyayız. Ya Ortadoğu’da hepimizin savunduğu değerler adına, bu değerlerin hayata geçirilmesi için talepte bulunan Ortadoğu halklarının yanında yer alacağız, ya karşısında yer alacağız, ya da mütereddid kalacağız. Karşısında yer almak otokratik rejimlere ve baskılara ’evet’ demektir. 90’lı yıllarda Çaveşesku’nun ya da Jiskov’un ya da Miloseviç’in yanında yer almak gibidir."

"MÜTEREDDİT KALMAK OTOKRASİNİN DEVAMINA ZEMİN HAZIRLAYACAK"
"Mütereddit kalmak ise geleceğin maalesef olumsuz bir şekilde şekillenmesine ve güç sahibi olanların otoritelerini sürdürmesine zemin teşkil edecektir. İlkesel olarak hepimizin Ortadoğu’da insan haklarının, medya, fikir özgürlüğünün, serbest ve özgür seçimlerin, demokratik taleplerde bulunan Ortadoğu halklarının taleplerinin yanında yer almamız gerekiyor."
"Burada Türkiye ile AB ile aynı frekansta mesajlar vermesi, senkronize fikirler geliştirmesi önemlidir. Avrupa’nın önemli ülkelerinin, Almanya gibi bu tecrübeleri çok yakından yaşamış ülkelerin liderlik rolü önemlidir."

"LONDRA VE ROMA’DA DA TEMASLARDA BULUNACAĞIM"
"Bundan sonra da istişarelerimize devam edeceğiz. Ben buradan Londra’ya daha sonra da Roma’ya geçerek Avrupalı meslektaşlarım ile istişarelerimi sürdüreceğim. Önemli olan 90’lı yıllarda Doğu Avrupa’da başardığımız siyasi süreçlerin, demokratik süreçlerin bugün Ortadoğu’da da birlikte başarmamız ve Ortadoğu’da insan haklarına, özgür seçimlere dayalı halkın talepleri yönünde kanaatlerimizi dillendirmemiz."
(İHA)