'Marmaray projesini bize vermezseniz, demiryollarını kontrol edemezsiniz!' SESAR'ın iddiasına göre bu tehdit bir ülkeden geldi. Proje alınmayınca seri kazalar başladı.
Abone olSESAR'ın araştırmasını, www.haberbank.com sitesi yayınladı. İşte haberbank.com sitesinde yer alan akıl almaz iddialarla dolu yazı: 'Marmaray projesini bize vermezseniz, demiryollarınızı kontrol edemezsiniz!' Başbakan Erdoğan'a yapıldığı öne sürülen bu tehdidin ardından demiryolunda birbiri ardına kazalar yaşandı. SESAR'ın ilginç komplo teorisi: Bu sözün telafuz edilmesinin üzerinden fazla zaman geçmeden demiryollarında sadece "kötü idare" ve "basiretsiz bakan" açıklaması ile geçiştirilemeyecek büyüklü, küçüklü kazaların da meydana gelmeye başladığını da hep beraber izliyoruz. Daha da ilginci; bu irili-ufaklı kazalar serisi; 3. köprü projesinin yeniden gündeme gelmesi ile durmuş durumda. İstanbul'un ulaşım ekseni üzerinde yaşanan uluslararası çatışma AKP iktidarını zorlarken; olan onlarca masum vatandaşımıza oluyor. Demiryolları Tehdidi İsrail Neye Hazırlanıyor? ABD ile Türk Devleti Eşzamanlı Ayrışırken Jeo-Kritik'in yeni sayısı Türk kamuoyunun dikkatine son gelişmelere dair aşağıdaki bilgi ve analizleri sunuyor : a) Hangi devletin başkanı Erdoğan'a "Marmaray projesini bize vermezseniz demiryollarını kontrol edemezsiniz?" tehdidini savurdu? b) İsrail'e "dayılanma" mizansenleri ile tabanlarını ve kamuoyunu kandırmaya çalışan kurum ve siyasilere; İsrail'in neye hazırlandığını görmeleri için bir soru ve cevabı : İsrail 2006'da neye; nasıl hazırlanıyor? c) ABD ile Türk devletinin aynı anda ayrışması tesadüf mü; yoksa kuklaların küresel, kuklacıların ise yerel boyutta giriştiği narko-iktidar kavgasının göstergesi mi? Son günlerde AKP iktidarının bir dizi tren kazası karşısında afalladığını ve ne yapacağını bilmez bir halde; yaratılan medya fırtınası ile oradan buraya sürüklendiğini görüyoruz. Ulaştırma Bakanı'ndan başlayarak alt kadrolara kadar bir çok isim yoğun bir medya taarruzu altında istifaya davet ediliyor. Medyamızın çıkarı olduğu noktada; en ölümcül felaketlerden sonra bile hükümetleri ve bakanları istifaya çağırmadığını bildiğimizden; şimdi bazı grupların bu kadar yoğun ve sistematik bir "istifa" çağrısında bulunması fazlası ile dikkat çekiyor. Ulaştırma Bakanı'nın kabotaj yasasında yapılacak bir değişiklikle; Turk sularını yabancı bandıralı gemilere açmaya hazırlandığı da bu günlerde bizim önümüze düşüyor. Bunu ; tren kazalarından hemen önce Radikal'in ana sayfasına taşınan; "Haydarpaşa Limanı'nı ile ilgili proje belediye yerine hantal merkezi bürokrasinin insafına bırakıldı" şeklindeki hayli sitemkar haber ile yanyana koyduğumuzda; Ulaştırma Bakanı'nın kurtlar sofrasında rantı herkesi tatmin edecek şekilde dağıtmak konusunda ciddi sıkıntılar içinde olduğunu görüyoruz. Bütün bu arka plan dinamikleri; zamanında, ihale patronuna verilmedi diye telefonda bakana küfrettiği deşifre olan "yazar-kasaların" samimiyetsiz "ahlak" ve "erdem" çağrıları ile perdeleniyor. Zannedersiniz ki; Türkiye bir ahlak testinden geçiyor. Halbuki yaşananlar; Türkiye üzerindeki ulaşım ana arterlerinin kontrolü yolunda uluslararası boyutta yaşanan bir çatışmanın dışa vurumundan ve bu yolları kontrol etmek isteyen dış güçler ve onların iç uzantılarının sürekli kart açmasından başka bir şey değil. Tehdidi kim savurdu? Bu yazıyı yazdığımız sıralarda; Bingöl'ün Genç ilçesinde demiryoluna döşenen mayının patlaması sonucu yük treninin beş vagonunun raydan çıktığı ve makinistin yaralandığı haberi geldi. Sakarya'nın Pamukova ilçesinde meydana gelen kazadan bu yana; yukarıdaki kazayı saymazsak, 20 gün içinde 6 tane demiryolu kazası gerçekleşti. Bu rakama; TCDD'nin zamanında keşfettiği veya tren kazasına yol açmayan sinyalizasyon hatası, v.s. gibi onlarca "ufak" kazayı dahil etmiyoruz. Sonuçta; Türkiye'nin demiryolları üzerinde yaşanan olayların basit bir "tesadüfler zinciri" veya "beceriksiz AKP yönetimi" açıklaması ile geçiştirilmesi inandırıcı olmaktan hayli uzak. AKP yönetiminin gerektiğinde ne kadar "becerikli" olabildiğini; Ulaştırma Bakanı'nı "yetersizlikle" suçlayan medya yöneticileri fazlası ile biliyor. Sorun; beceriksizliğin ve hatta "rant paylaşımında anlaşmazlığın" çok ötesinde. Gerçekleştirilen "sabotaj" temelli operasyonun arka planına dair biri açıkta, biri gizli iki gösterge var elimizde. Bir tanesini geçenlerde gazetede okudunuz; "Üsküdar'da Marmaray için başlatılan kazılarda ana meydanın altının tarihi eser dolu olduğu ortaya çıkmış ve bunun projeyi geciktirebileceğinden endişe ediliyormuş." Türkiye'de Anıtlar Kurulu'nun tarihi eserleri korumaktan çok, uluslararası ihale savaşlarında her zaman ortaya sürülebilecek bir koz olarak kullanıldığını bu haberden daha net ne ortaya konabilir. Proje aşamasında Marmaray projesine hiç ses çıkarılmazken; nedense projenin 400 milyon dolarlık ilk etabına start verilmesinin ardından Üsküdar'da "tarihi eser dokusu" ortaya çıkıyor. MarmaRay projesinin; "tarihi doku" bahanesi ile makas değiştirmesinin ilk işareti trenyolu kazaları serisinin sona ermesi ile eşzamanlı olarak gerçekleşiyor Başbakan Tayyip Erdoğan'ın geçenlerde karşı karşıya kaldığı ve ilk defa Jeo-Kritik'ten okuyacağınız bir tehdit ise "demiryolu operasyonunun" arkasındaki temel gerçeği ortaya çıkarıyor. "Marmaray Projesi'ni bize vermezseniz; demiryollarını kontrol etmekte zorlanırsınız" Tehdidi savuran kişi; ikili bir görüşme sırasında bir yabancı devletin başkanı. Türkiye'nin çevresinde gittikçe daralan ateş çemberini ve iktidardaki geleceğini ihaleleri paylaştırarak idare edebileceğini düşünen bir Başbakan'ın suratına söylenmiş bu açık tehdit; Türkiye'deki "trenyolu kazalarından" kısa bir süre önce gerçekleşiyor. Medyanın; "beceriksiz genel müdür", "basiretsiz Bakan" imajı ile perdelediği ve asla gerçek sebeplerine inmediği operasyonun nasıl sonuçlanacağı belirsiz. SESAR olarak; bu tehditi savuran devleti ve dolayısı ile Türkiye'nin demiryollarına yönelik bu sabotaj serisini gerçekleştiren Türkiye'deki elemanlarını biliyoruz. Son günlerde; 3 köprü projesinin yeniden gündeme getirilmesinin arkasında Başbakan'ın; bu tehdidi bertaraf etmek için; Marmaray projesini Japonlar'dan alıp, 3. Köprüye Japonları ortak etmek düşüncesi olduğunun da farkındayız. Sonuçta; hükümet Marmaray projesi ile 3. Köprü projesini birbiri ile çarpıştırmadan makas değiştirmeye çalışıyor. Tehdit eden devletin öfkesini dindirirken; Japonları üzmeden. Yapılması gereken? Aslında Türkiye'deki devletin ortak bir stratejik ve taktik aklı bulunsaydı; böyle bir küstahça girişim karşısında yapılacak çok şey olabilirdi. Fakat maalesef; iç iktidar savaşlarını, dış güçlerle mücadele etmeye tercih eden devlet birimlerinin, takındıkları tavır, sadece kendi insanımızı bir "koyun sürüsü" yerine koymakla kalmıyor; "düşmanımım düşmanı dostumdur" gibi basit ve sığ bir felsefe güdüyor. Bu durumda; AKP iktidarını tehdit olarak görenler açısından; AKP iktidarının altını oyan her girişim, bir yabancı devlet tarafından gerçekleştirilse ve onlarca insanımızın canına malolsa dahi "izleniyor". Filler savaşırken; olan yine çimlere oluyor. Türkiye'ye göz koyan güçler; Türkiye'deki devlet birimlerinin bu sığ ve basit anlayışından; MİT-Yargıtay çekişmesi ile devletin bütün bağırsakları ortaya dökülürken nasıl yararlandıysa, bu noktada da fazlası ile faydalanmayı biliyor...