Serhat Albayrak'a ettiğim haksızlık
Yıllar akıyor... Yıllar aktıkça, bir şeyleri kaybediyoruz... Yapmayalım, birbirimizi dinleyelim, doğruları yanlışları bir bir araştıralım ve ondan sonra öfke sanatımızı gerçekleştirelim.
Kulağınıza biri, biri hakkında bir şeyler fısıldadığında, sakın ola ki hoplayıp zıplamayın. Renginizi belli etmeyin, kendi kendinizle konuşun!
Sessizce ve içinizden.
Önce, o beklemediğiniz söz ve eylemin neden gerçekleştiğini düşünün. Sonra da böyle bir şeyin olup olamayacağını.
Ve geçin aynanın karşısına, şu soruyu sorun kendinize:
-Neden sana böyle bir kötülük yapsın?
Anında tepki pek yararlı olmuyor. Hatta zarar veriyor. Yıllar yıllar önce çok sevdiğim dostum Hacer Alkan'la ilgili biri kulağıma bir şeyler fısıldadı. Gecenin kaçıydı hatırlamıyorum. Ankara'dan Hacer'i aradım, saydım saydım ve telefonu kapattım.
Hacer tek kelime bile edemedi. Ona fırsat vermedim çünkü.
Ve biz bugün İnternet Haber Yayın Grubu'nda büyük bir özveri ile çalışan Hacer Alkan'la tam 10 yıl küs kaldık. Ben yazılar yazdım, methiyeler döktüm ama Hacer'in gönlünü alamadım. Çok kırılmıştı, çok yaralanmıştı. Sonunda, bir yolunu bulup, ona kendimi affettirdim ve şimdi beraberiz.
Peki ben o gün, aynanın karşısına geçip önce kendi kendimle konuşsaydım... 24 saat geçtikten sonra Hacer'i arayıp önce hal hatır sorsaydım... Sonra da meseleyi açsaydım biz 10 yıl küs kalır mıydık sevgili arkadaşımla...
Hayır!
Ha şimdi diyeceksiniz ki, Hacer Hanım da çok uzatmış!
Haklı olabilirsiniz... Ama insan yaralandı mı, yılların nasıl geçtiğini bile farketmiyor. Ben bir mesaj attım Hacer'e... 10 yıl geçtiğini hatırlattım, şoke oldu...
Gerçekten de 10 yılın geçtiğini farketmemiş bile.
Söylemek istediğim şudur; bazen bu hatalar bize pahalıya maloluyor. Tezcanlılık (benim gibi) ani kızgınlıklar (benim gibi) çok çabuk parlama (benim gibi) ve çok kısa süre sonra sakinleşme (yine benim gibi) bizden çok şey götürebiliyor ne yazık ki.
Dahası, vicdana, izana sığmayan hatalar da yapabiliyoruz. Öfkemiz, onarılması güç hatalar yaptırıyor bize. Hele hele elinizde bir güç varsa, hele elinizde bir yayın organı varsa, size karşı kötü sözler söylediğini zannettiğiniz kişilerin vay haline...
Yapmayalım!
Yıllar akıyor... Yıllar aktıkça, bir şeyleri kaybediyoruz... Yapmayalım, birbirimizi dinleyelim, doğruları yanlışları bir bir araştıralım ve ondan sonra öfke sanatımızı konuşturalım.
Aksi takdirde kaybediyoruz.
Mesele nedir peki?
Benim böyle bir yazı yazmama neden olan bir şey mi var?
Var!
Birileri kendi yediği haltı, tuttu bir başkasına maletti. "Ne yapayım patron öyle istiyor?" dedi ve aslında benimle hiçbir meselesi olmayan, Serhat Albayrak'a (Turkuvaz Grubu'nun Ceosu) iftira attı.
Ben de inandım!
İnandım ve Serhat Albayrak'a haksızlık ettim.
Hem de ne büyük haksızlık!
Özür yetecekse, bir milyon kere özür...
Bu yazı aynı zamanda, telefon açarak "Sen benim dostum falan değilsin" diyen Fikri Akyüz'e... Sen Fikri, o dostlukları kolay edinmedin, ama çok kolay kaybettin.
Yapma... Yaptın bir kere daha yapma...
Sus sadece!