BIST 8.974
DOLAR 34,24
EURO 37,81
ALTIN 2.928,51
HABER /  GÜNCEL

Serezlinin U dönüşü

Tiyatroyu Fenerbahçe'ye tercih etti

Abone ol

Hayatı, futbolcu olma yönünde ilerlerken tesadüf eseri 'u' dönüşü yaparak oyunculuğa adım atmış Metin Serezli... Yeteneğini bir tesadüf eseri keşfetmiş ama başarısı tesadüf değil. Çok çaba sarfetmiş, iyi hocalarla çalışmış iyi bir oyuncu olabilmek için. İyi ki de oyuncu olmuş. O muhteşem sesi boşa giderdi yoksa...

- Hukuk ve gazetecilik eğitimi aldınız. Ama oyunculuk yapıyorsunuz...
"Hukuk fakültesini bitirmedim ama. Oyunculuk ön plana geçti. Fakat oyunculukta da sağlam bir alt yapı gerektiriyor. Kültürlü olmak mecburiyetindesiniz. Hukuk ve iktisat derslerini ekstra basın derslerini de veren gazetecilik enstitüsünü bitirdim. O dönem iktisat fakültesine bağlıydı. Şimdi iletişim fakültesi oldu. İki yıllık bir okuldu. Sadece ve sadece aktörlükte bana yardımcı olsun diye onu bitirdim."

- Ya tiyatro dersleri?

"Ayrıca Edebiyat fakültesine devam ettim sürekli olarak. Bir de Haldun Taner'in İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde verdiği tiyatro kurslarına gittim. Çünkü bir aktörün sağlam bir alt yapısı olmalı. Çok değerli hocalardan birtakım kültürleri almadan iyi bir oyuncu olunabileceğine inanmıyorum."
- Konservatuvar okumadınız. Bunun eksikliğini hissettiğiniz oluyor mu?
"Hayır. Ben öyle hocalarla yetiştim ki hepsi o devrin en büyükleriydi. Konservatuvardaki hocaların da hocalarıydı. Avni Dilligil olsun, Haldun Dormen olsun, Şirin Devrim olsun... Onlardan aldığımız dersler yetti de arttı bile. Konservatuvar alan arkadaşların bizden daha çok ekiklikleri var çünkü onlar önce dersleri alıyorlar sonra sahneye çıkıyorlar. Biz ise dersleri sahnede uygulamalı olarak yaşıyorduk. Biz çok büyük ustaların yanında yetiştik."

- Altan Erbulak ile kurduğunuz Çevre Tiyatrosunu ne oldu da kapandı?

"Çevre Tiyatrosu çok erteresan bir tiyatroydu. 8 yıl da sadece 8 tane oyun oynadık bu demektir ki bütün bir yıl kapalı gişe olarak bir oyun oynanabiliyordu. İkinci seneye sarkmasına da ben müsade etmiyordum. 1971'de açtık ve 1978'de kapandı. Kapatmamızın sebebi, politik. O dönem Türkiye sağ ve sol olmak üzere iki kutuba ayrılmıştı. Kapalı yerlere, tiyatrolara, sinemalara bombalar atılıyordu. Tiyatrolar yakılıyordu. Biz de 'Eğer bizim tiyatromuza da bir bomba atılır ve bir kaç kişi ölürse biz bunun vicdan azabıyla yaşayamayız' dedik ve tiyatroya ara verdik. Fakat daha sonra da dönüp kurmadık. Kapatmamızın sebebi tamamen arşik olaylara kurban vermemekti."

- İzmir'e de gelirdiniz...

"Biz o dönem izmir'e geldiğimizde buraya yerleşir, 45 gün kapalı gişe oynardık. Şimdi ise ancak 3-4 gün bilemedin bir hafta oynayabiliyor özel tiyatrolar. Çevre tiyatrosu zamanından kalma İzmir'de aldığım 8 tane en çok seyirci toplayan tiyatro olma teşekkürü var elimde."

TELEVİZYON DİZİLERİ

- Tiyaronun artık daha az ilgi görmesinin nedeni nedir peki?

"Seyircinin profili değişiyor, dizilerin, televizyonun tabii ki etkisi var ama bunlar her zaman olan şeyler. Organizatörler de işlerini çok iyi yapamıyorlar. Tiyatro, çok büyük bir kültür içerir ama maddi açıdan çok büyük katkılar sağlamaz. Tiyatroya ilgi azalmıyor, sadece yerinde sayıyor. Biz başladığımızda kaç bin seyirci varsa yine o kadar var. Televizyonu seyretmek daha kolay olduğu için evlerinden çıkmıyorlar zihniyetine katılmıyorum. İki ana neden var. Bir, tiyatro en iyi aktörlerini ve aktristlerini onlara daha büyük maddi imkanlar sağladığı için televizyona kaptırdı. Tiyatrolar zayıf hale geldi. Tiyatrolar zayıf oyuncularla zayıf oyunlar oynadığı için seyirci gitmiyor. Seyirciyi tamamiyle tatmin ediyorsanız seyirci geliyor."

DORMEN TİYATROSU

- Sizin hocalarınızdan olan Haldun Dormen'in tiyatrosu da kapanan tiyatrolar arasında...

"Dormen Tiyatrosu gerçekten bir ekoldü. Usta çırak ilişkisi, akademi ve konservatuvar eğitimi Dormen Tiyatrosu'nun içinde tam anlamıyla vardı. Bugün Dormen Tiyatrosu'ndan eğitim almış oyuncuları sahnede hemen tanıyabilirsiniz. Fakat Dormen Tiyatrosu da kapanmak zorunda kaldı çünkü, o da çok yanlış işler yaptı ve elindeki çok büyük oyuncuları televizyona kaptırdı. Zayıf oyuncularla zayıf oyunlar yapmak mecburiyetinde kaldı. Seyirci gelmeyince maddi hasara uğradı ve kapandı."

FUTBOL GÜNLERİ

- Fenerbahçe'nin genç takımında oynamış daha sonra A takıma alınacakken tiyatroyu tercih etmişsiniz...

"Evet genç takımdan üç kişi seçildik. Benim hayatım futboldu zaten üniversiteye girene kadar. Tiyatro aktörü hiç aklımdan geçirmemiştim. Yönüm futbola dönüktü. Üniversiteye girdiğim zaman benim hayatım çok değişti. Ne öğrendiysem üniversitede öğrendim."
- Sahne nasıl başladı?
"Bir gencin spor dışında da sosyal bir faliyette bulunması gerekir diye düşündüm ve bu ne olabilir dediğim vakit kantinin kapısındaki 'Amatör tiyatromuzda çalışmak isteyenler bize başvursun' yazısını görüp başvurdum. Ama aktörlük yapmak gibi bir yeteneğim olduğunu bilmiyordum. Dekor taşıyayım, efektörlük yapayım vs. diye düşünüyordum. Amaç sadece o havayı solumaktı. O sırada Hocamız Avni Dilligil, Almanya'daki bir tiyatro festivalinde oynanacak oyunda bana başrollerden birini verdi. (O zaman ilk defa bir Türk Tiyatrosu yabancı bir ülkede festivale katılacaktı). Fenerbahçe'in A takımına seçilmemde aynı döneme rastladı. Antrenörümden izin istedim vermeyince ben de bir seçim yapmak zorunda kaldım. Ama futbolu da 40 yaşına kadar hiç bırakmadım."

TEKNİK DİREKTÖR

- Bu sizin için bir dönüm noktası olmuş. Şu an sizinle futbolcu olarak röpotaj yapıyor olabilirdik...

"Evet. Avni Dilligil bana rol vermeseydi belki de ben şu an Göztepe ya da Karşıyaka'nın teknik direktörü olarak konuşuyor olabilirdiniz. Benim aktörlüğüm tamamen tesadüftür."

Maske Gibi...

- Türk sinemasından söz etmek istiyorum...

"Çok enteresan, Türk Sineması maske gibidir. Nasıl başlamışsanız sizi nasıl tanımışsa sinema yapımcıları, yönetmenleri ve de seyirci ondan sonra hep öyle gidiyor. Halbuki aktör her rolü oynar. En zengini de, en fakiri de, en kötüyü de, en iyiyi de oynar aktörlük budur. Türk sinemasında bi kez fabrikatörün kızı olduysanız hep öyle kalırsınız. İsimler bile değişmez. Aynı karakterlern isimleri ya Kemal'dir, ya Murat'tır, ya Tarık'tır. Senaryolar kopya kağıdı gibi. Yeni dönemin sinemasında böyle bir şey yok."

KÖTÜ ADAM OLURDUM

- Bir dönemin jönüydünüz...

"Jön olarak başladım evet. Gençtim, tiyatroda da başarıla olmuştum. O dönem tiyatroda başarılı kişileri kendine çekiyordu sinemacılar. Fakat bir kaç rol sonra Orhan Aksoy bana kötü adam rolü teklif etti. O kötü adam rolü çok başarılı oldu. O rol başarılı olunca kötü adam rollerinde oynamaya başladım. Fakat bu rol bana yapışmaya başlamıştı ki bir gün çocuğumun doğması söz konusu oldu. Nevra da bana 'Bundan sonra kötü karakter oynama' dedi. 'Niye' diye sorunca da 'Ya bak çocuğumuz oluyor. Ondan sonra baban kötü adam rolleri oynuyor diyecekler' dedi. O günden sonra bir daha kötü karakter oynamadım."

- O günkü filmler mi, yeniler mi?

" Nostalji olarak, eski filmler ne kadar güzeldi falan diyorlar ama işte televizyon eski filmleri yayınlıyor. Yanyana koysunlar. Yeni jenarasyonun sineması çok daha modern, çok daha akıllı, çok daha dinamik ve çok daha özgün."

OLANAK MESELESİ







-Beğeniyorsunuz yani...

"Evet. Çok beğeniyorum."
- Peki, şimdiki imkanlar bizde olsaydı bide daha iyisini yapardık o dönemde diyor musunuz?
"Öyle düşünmüyorum. Çünkü o dönemin insanlarının da çok başka özellikleri vardı. O imkansızlıklarla yapabileceklerinin çok daha üstünde şeyler yapıyorlardı."

"Sinema ile yumurtacılığı ayıramadılar"

- O dönem sinemasının kötü olmasının sebebi imkansızlıklar değil miydi?
"Hayır değildi. Sebebi sadece sadece işletmeciler, sinema sahipleri ve yapımcılarıydı. Çok dar kafalı insanlardı. Sinemayı yumurta ticareti gibi düşünüp öyle hareket ediyorlardı. Hiç bir eğitim yok, kültür düzeyi yok, bilgi yok sadece para kazanmak için girmiş. Sinema sahipleri telefon eder, 'Abi bana bir Türkan Şoray filmi gönder' der, 'Film nasıl olsun' diye sorulduğunda, 'Filmi boşver, Türkan oynasın yeter' böyle bir zihniyet vardı. Oyuncular fevkaladeydi. Şimdi olsa çok daha iyi film yapardılar."

Kaynak: Yeni Asır