Akşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Serdar Turgut, uzun bir rahatsızlık döneminden sonra neşesini buldu. Turgut bugünkü yazısında iğneyi kendine batırdı.
Abone olMedya'nın en 'müzip' Genel Yayın Yönetmenerinden Serdar Turgut, uzun sürmüş bir rahatsızlığının ardından sağlığına kavuşarak yazılarına başladı. Yazılarından da anlaşıldığı gibi eski günlerdeki neşesini yakalamış görünen Turgut, bir gazeteye genel yayın yönetmenliği olmanın bir şey olduğunu hazırladığı listeyle anlatmaya koyuldu:
- Genel Yayın Yönetmeni olmanın dezavantajları üzerine bir 'top10' listesi hazırlama girişimi
1- Bir genel yayın yönetmeniyle uğraşmadan yazı yazmak zorunda kalmak.
Sevgili okuyucular, beni bilen bilir, ben kendime bir genel yayın yönetmenini hedef almadan ne yazı yazabilirim ne duşüncelerimi toplayabilirim. Evet, gerekirse bu gazetede kendimi de hedef alıp kendi kendimle uğraşabilirim -sırf ilke bozulmasın diye- ama bunun çoğu insana gerçekçi gelmeyeceğini tahmin ediyorum. Dahası, benim, uğraşacağım genel yayın yönetmenini aynı zamanda sevmem de lazım ama ben kendimi sevmiyorum ki. Bu nedenle, burada açıkça ilan ediyorum: Bir ilke uğruna, bundan böyle, eskiden olduğu gibi genel yayın yönetmeni hedefi olarak Ertuğrul Özkök'ü seçmiş bulunmaktayım. Hastanede beni görmeye geldiğinde 'kendini iyi hissedince pizza yemeye gidelim; ama bu sefer parayı sen ödeyeceksin' dediği an onu tekrar hedef olarak ele almam gerektiğine karar vermiştim zaten.
2- Ahmet Tulgar'ın gizli bir hedefi olduğu, bunun da Türkiye'ye komünizmi getirmek olduğunu çok geç anlamış olmak ve bu konuda yapılacak tek bir şey bile olmaması.
3- Yazılarımda dile getirdiklerimin gazetenin resmi politikası olarak algılanmasının stresini çekmek.
Şimdi size soruyorum: Ya eskiden olduğu gibi hiç durmadan 'penis' üzerine yazıp dursam bu gazete de 'penis bülteni' olarak mı nitelendirilecekti?
4- Hayatta ilk kez kamuoyunun ne düşüneceğini gözönüne almak zorunda kalmak ve buna bir türlü alışamamak.
5- Gerçekte hiç önem vermediğim düşünceleri çok önemsiyormuş gibi ve de üstüne üstlük gülümseyerek dinleme zorunluluğu.
6- Oray Eğin'i hayatta herhangi bir konuda farklı düşünmeye ikna etme görevini de üstlenmek; veya onun beni farklı düşünmem için ikna etme konuşmalarını dinlemek.
7- Gazetedeki her çalışanın mutlaka ama mutlaka çözümü zor ve belki de çözümü imkansız sorunları olduğunu iş işten geçtikten sonra farketmek.
8- Aniden patlayıveren münakaşaların nasıl ve ne zaman başladığını ve bunların nasıl çözümlendiğini daha anlayamadan yepyeni münakaşaların başlaması ve bunun hayatın nedense kaçınılmaz bir diyalektik zorunluluğu olduğunu anlamak.
9- Gazetelerin ne yazık ki bir bütçesi olması.
10- Arka sayfa güzelini koyacağım yerde Kürşat Başar'ın yazısının yeralması.
ÖNEMLİ NOT: Bu yazıda ifade ettiğim görüşler beni kat'iyyen bağlamamaktadır. Genel yayın yönetmeni olarak en hızlı alıştığım mesele ağzımdan çıkan lafın tam tersini daha aradan beş dakika geçmeden aynı heyecan ve inandırıcılıkla savunma zorunluluğu altında olmamdır. Bu, genel yayın yönetmenliğinin 'olmazsa olmaz' koşuludur; bilmem anlatabiliyor muyum? (Burada bir numaralı maddedeki tavrımı anında hayata geçirme fırsatı var ama bunu şimdilik geçiyorum, bunu da bilin. İleride görüşmek üzere İnşallah!)
------------------
Cuma günkü yazımda haddimi ve amacımı aşan niyetler keşfedilmiş. Bunda hata, tabii ki, yazının heyecanına kapılarak fazla düşünmeden yazan bendedir. Gayet tabii beni baygın bulan arkadaşa ters bir söz söylemek gibi bir amacım olmamıştır. Bunun olması da mümkün değildir, çünkü ona müteşekkirim. Kaldı ki o gün hayatımı kurtaran ilk adımı atan insana mesleki saygı ve sevgi de duyarım. Benim o yazım sadece bir düşüncesizlik ürünü olmuş.
Yazı: Serdar Turgut
Kaynak: