BIST 9.420
DOLAR 34,48
EURO 36,38
ALTIN 2.839,26
HABER /  MAGAZİN  /  KÜLTÜR VE SANAT

Senin annen bir şeytandı yavrum

Çocuğunu sevmeyen annenin romanı ortalığı karıştırdı.

Abone ol

Lionel Shriver İngiltere’de yaşayan Amerikalı bir yazar. "" adında bir kitap yazarak ortalığı karıştırdı. Çünkü çocuğunu sevmeyen bir annenin romanıydı bu. Romanı ABD ve İngiltere’de birçok yayınevi yayınlamayı reddetti. Ama kitap sonunda 2005 Orange Ödülü’nü aldı. Roman Türkçe’ye şimdi çevrildi. Bu vesileyle yazarla konuştuk.

"Çocukların çocuk sahibi olmaması gerek" diyor Shriver. Ona göre, çocuk sahibi olduğu için sonradan pişman olan çok; ama bunu dile getirmekten korkuyorlar. Yani çocuğunu sevmemek mümkün!

Bir kadının kendi öz çocuğunu sevmemesi, hele hele bunu dillendirmesi pek kabul edilebilir bir şey değil ve siz kitabınızda bunu yapıyorsunuz.

-Doğru, üstelik çok da sevimsiz bulunur bu durum. Ama hayatta böyle şeyler oluyor. Güneşin altında her şey mümkün. Bu kitabı yayınladıktan sonra kahramanım Eva ile aynı hisleri ve deneyimleri paylaşan çeşitli kadınlarla tanıştım.

Anneliğin doğal bir içgüdü mü yoksa üzerinde çalışılan bir şey olduğuna mı inanıyorsunuz?

-Kadınların anne olmaktan ve çocuklarını sevmekten başka seçenekleri yokmuş gibi davranılması çok korkutucu. Tabii bu durum çocuk açısından da çok kötü. Düşünsenize: "Seni annen bile sevmezse kim sevecek?" O nedenle okurlar arasında annenin de çocuğun da tarafını tutanlar oldu. Kitabın bunu başarmasından çok memnunum.

Bir kadının çocuk sahibi olduğu için pişman olması mümkün mü?

-Kesinlikle mümkün. Ancak ebeveyenlere, özellikle de annelere, böyle bir hak tanınmıyor ve bu durum kesinlikle affedilmiyor. Pek çok anne-baba "Çocuk olmasaydı hayatımız nasıl olurdu?" diye akıllarından geçiriyor zaman zaman ama bu yüzden bile kendilerini suçlu hissediyorlar. Benim kitabım insanlara bu türlüsünün de olabileceğini söylüyor. Çocuklar da sandığımız kadar aptal değil, "seni seviyorum canım" diye pışpışlanmak yerine, anne-babalarının da duyguları olan gerçek insanlar olduğunu bilmeleri gerek.

Kitabın tam 30 yayınevi tarafından reddedildiği doğru mu?

-İngiltere’de 30 yayınevi, Amerika’da da 20 edebiyat ajansı tarafından reddedildim. Kolay bir konu hakkında yazmıyordum, hoşa gidecek karakterler yaratmamıştım. Ne anneden ne de çocuktan hoşlanmışlardı. Oysa okurlar ne yapacağı belli olmayan karmaşık karakterleri sever.

Dünyanın çocuk etrafında döndüğü "çocuk merkezli aileler" hakkında ne düşünüyorsunuz?

-Ailem her zaman çok meşgul olduğu için ben küçüklüğümde biraz ihmal edildim ve çok faydasını gördüm. Hatta yazar olmamı bile buna borçluyum! Bir çocuğun kendini oyalamayı öğrenmesi karakteri için çok önemli. Dövülmedim, kalorifere zincirlenmedim ve köpek maması yemek zorunda kalmadım! Yalnız başına bırakıldım diye de kendime acıyacak değilim, güzel bir çocukluğum oldu.

Çocuk sahibi olmak kadınlar için bir tür varoluş sorunu mu?

-Hayatınız daha anlamlı bir hale gelsin diye çocuk sahibi olmaya karar veriyorsunuz ve bazen büyük bir hayal kırıklığına uğruyorsunuz. Özellikle de beklediğinizden daha fazla fedakarlık yapmak zorunda kalırsanız... Dünyaya nasıl bir insan getireceğinizi de bilmiyorsunuz. Bu gerçek bir kumar, mesela benim göze alamayacağım kadar büyük bir kumar. Belki çocuk sahibi olsam hayatım daha zengin olacaktı, bilmiyorum. Ama bu kararımdan hiçbir zaman pişman olmadım.

Doğurmuş her kadın çocuğunu sevmek zorunda mı?

-Sevginin durup dururken, öylesine kazanılan bir şey olduğunu düşünmek saçma. Ben koşulsuz sevgiye inanmıyorum. Hepimiz bir annenin, oğlu ne yaparsa yapsın onu sevmeye devam edeceğine inanmak istiyoruz, ama ben bunu duygusal olarak gerçekçi bulmuyorum.

Eva Ermeni kökenli bir Amerikalı ve kitapta da sık sık kökenine vurgu yapıyorsunuz.

-Eva’nın Ermeniliği geçmişindeki karanlık atmosferi ve karakterindeki hüznü yansıtmakta çok yardımcı oldu. Ermeniler Amerika’daki diğer etnik gruplardan kopuk, içine kapanık ve birbirine çok bağlılar. Ve görmezden gelindiklerini düşündükleri için de kızgınlar. Eva’nın Ermeniliği Türkiye’de kitabı etkiler mi ya da kanuni sorunlara yol açar mı?

Sanmıyorum.

-Adını hatırlamadığım bir Türk yazar romanında Ermeni sorununu yazdığı için mahkemeye çıkmıştı.

Elif Şafak’tan bahsediyorsunuz. Peki aynı yazarın doğum sonrası depresyonuyla ilgili diye bir kitap yazdığını biliyor muydunuz?

-Bilmiyordum ama kitabının adı çok güzelmiş.

15 YAŞINDA KENDİNE ERKEK İSMİ ALDI

Yazarın asıl adı Margaret Ann Shriver. 1957’de Kuzey Karolina’da çok dindar bir ailenin çocuğu olarak doğdu. 15 yaşında adını Lionel olarak değiştirdi çünkü erkeksi tavırları dolayısıyla bir erkek adının kendisine daha uygun olacağına karar vermişti. Guardian gazetesine yazdığı bir yazıda, annelerin çocukları için sürekli fedakarlık yapmasını şöyle eleştiriyordu: "Çocuklar masum küçük kurbanlar değildir.

Ben 10 yaşındayken babam anneme doğum gününde süslü bir kutuda çikolata hediye etti. Annem de biz çocuklara birer tane alabilirsiniz dedi. Kendisi yuvarlak, kremalı çikolataları sevdiği için, onlardan almamız gerekiyordu. Ama ben ağladım, bağırdım, çağırdım, illa o çikolatalardan istiyordum. Bunun nedeni de, o çikolataları sevmem değildi, annem yemesin diye istiyordum. Neyse ki annemle babam bana pabuç bırakmadı. Hálá kendimden utanıyorum."

1 MİLYON SATAN ROMAN FİLME AKTARILIYOR

Roman, 1 milyonun üzerinde sattı. Filme çekilmesi düşünülüyor. Anne Eva’yı ünlü İngiliz oyuncu Tilda Swinton canlandıracak. Romanın konusu şöyle: Anne Eva Khatchadourian bütün dünyayı dolaşmış, yaşamayı seven, özgür ruhlu ve başarılı bir seyahat kitapları yazarı. Kocası Franklin’e de tutkuyla bağlı. 30’lu yaşlarında Kevin’ı doğuruyor ancak oğluyla yıldızı bir türlü barışmıyor. Kocası tarafından soğuk ve kalpsiz bir anne olmakla suçlanıyor. Ama Eva oğlunu kötülük ve nefret dolu bir çocuk olarak görüyor. Kevin’in 15 yaşında babasını, kızkardeşini ve 7 okul arkadaşını öldüren bir katile dönüşünü Eva’nın mektupları aracılığıyla öğreniyoruz. (Yeşim Çobankent)

Kitapla ilgili detaylar