Sen misin Erdoğan'ı seven!...
Bu ülkede herkesi, ama herkesi sevebilirsiniz. Öcalan'ı, darbeci Sisi'yi, katliamcı Esed'i darbeci paşaları, darbeye çanak tutan holding sahiplerini, ve daha nicelerini.. Ama Recep Tayyip Erdoğan'ı sevemezsiniz.
Bu ülkede herşeyi, ama herşeyi savunabilirsiniz. Ensesti,
ahlaksızlığı, namussuzluğu ve hatta terörü göğsünüzü gere gere
savunabilirsiniz. Ama başörtüsünü ve başörtülülerin eğitim hakkını
savunamazsınız.
Bu ülkede herkesi, ama herkesi sevebilirsiniz. Öcalan'ı, darbeci
Sisi'yi, katliamcı Esed'i darbeci paşaları, darbeye çanak tutan
holding sahiplerini, gazetecileri ve 200 TL karşılığında ayaklanan
vandalları ve daha nicelerini.. Ama Recep Tayyip Erdoğan'ı
sevemezsiniz.
Bu ülkede her partiye oy verebilir, oy verdiğinizi de göğsünüzü
gere gere söyleyebilirsiniz. Darbe ve ayaklanmaların koşulsuz
destekçisi CHP'yi, PKK'nın emir eri görevini yürüten BDP'yi,
Perinçek'in İşçi Partisi'ni, MHP'yi, ÖDP'yi ve daha aklınıza
hangisi gelirse.. Ama AK Parti'ye oy veremez, verdiyseniz de
söyleyemezsiniz.
Bunları yapıyorsanız hainsiniz ve bu hainliğin bir cezası vardır.
Kimi "Kömürcü, makarnacı, Bidon kafalı,
göbeğini kaşıyan adam, koyun sürüsü"
diyerek psikolojik işkencelerden geçirir, kimi ise işkenceyi bizzat
fiziki olarak uygular.
Bu fiziki işkenceye maruz kalanlardan biri de Nedret Gökçe...
Nedret Nine tam 75 yaşında... Önceki gün evinden çıktığında
sonu tüyler ürperten bir yolculuğa çıkacağından habersizdi.
Hemen kapısının önünden geçen bir taksiye bindi ve gideceği adresi
söyledi. Yolculuk daha başlarken ters giden birşeyler olduğu
belliydi. Sürücü koltuğundaki adam radyoda haberleri dinliyordu ve
o sırada Fethullah Gülen ile ilgili bir haber yayındaydı.
Sürücü dikiz aynasından bakarak, "Bu adamı seviyor musun?
Ne düşünüyorsun bunun hakkında?" diye sordu. Nedret nine
ansızın gelen bu soruyu, "Seviyorum evladım bana bir zararı
yok" diye geçiştirdi.
Biraz sonra haberlerde bu kez Başbakan Erdoğan hakkında bir haber
çıktı. Sürücü bir kez daha dikiz aynasından bakarak, bu kez daha
nezaketsiz bir şekilde "Sen şimdi bunu da
seversin!" diye sordu. Tavırlarında, tuzağı kurup avını
bekleyen bir avcının kurnazlığı vardı. Nedret nine bir kez daha
aynı cevabı verdi: "Ülkeye hizmet ediyor. Seviyorum niye
sevmeyeyim. Allah ondan razı olsun..."
Bu istenmeyen cevap biraz sonra yaşlı kadının hayatında
kavrayamayacağı kadar büyük, onaramayacağı kadar derin yaralar
açacaktı.
Direksiyondaki insan kılıklı adam bir anda çileden çıkıp
"Bu o.. pu çocuğunun nesini seviyorsun. Ülkeyi ne hale
getirdi" diyerek ağzına gelen galiz küfürleri sıralamaya
başladı. Yaşlı kadın kısa bir süre dili tutulmuş gibi öylece
izledi. Bu şoktan yararlanan mahluk, işi o kadar ilerletti ki,
ağzını her açtığında dudaklarının arasında iğrenç bir küfür
savruluyordu.
Erdoğan'ı ve Fethullah Gülen'i geçip bu kez yaşlı kadına kağıda
kaleme gelmez, yakası açılmamış küfürler savurmaya başladı. Beti
benzi solan kadın çaresizlik içinde sadece, "Seni polise
şikayet ederim. Beni burada indir" demekle yetindi.
Gelen cevap kan donduracak cinstendi:
"Seni indireceğim. Öyle bir indireceğim ki, asla
unutmayacaksın!"
Olanlar karşısında yaşlı kadının yüzü adeta kireç kesmişti. İtiraz
etmesine fırsat dahi verilmeden araba kuytu bir sokağa girdi ve
sağa çekip parketti.
Dakikaların yıl olduğu, korkunç işkencenin başladığı da anlar
başlamak üzereydi. Sürücü, oturduğu koltukta ters dönerek yüzünü
arkaya döndü ve sarkarak arka koltuktaki cılız, çelimsiz bedenin
sahibine gözünü kan bürümüşcesine yumruklar savurmaya başladı.
Yaşlı kadın, kıstırıldığı arka koltukta gözü dönmüş bir şehir
korsanının yaşattığı işkenceyi tüm dehşeti, bütün acısıyla yaşıyor
ve civardaki esnaf olanları sadece ama sadece izliyor, bu vahşete
aile kavgası olduğu gerekçesiyle müdahale etmiyordu.
"Sen Tayyip Erdoğan'ı seversin ha?.." sözleri
eşliğinde atılan her bir yumruğu bir diğeri izleyordu. Ta ki suratı
kanlar içinde kalıncaya kadar. Nedret ninenin yapabildiği tek şey
dermansız bir fısıltıyla "Yapma, vurma!" demek
oldu. Yüzünü koruyacak mecali bile yoktu ve yumruklardan
kaçamayacak kadar bitkin düşmüştü.
Arabadan atıldığında kendinde değildi. Biraz önce kendisini izleyen
esnaf tarafından apar topar hastaneye kaldırıldı. Kuyruğunun
yarısını kapanda bırakmış fare gibi kaçan sürücünün kullandığı
arabanın plakası alındı ve polise bildirildi. Bu aşağılık yaratık
gözaltına alındı ama ifade verdikten sonra serbest bırakıldı.
Serbest bırakıldı çünkü Nedret nineyi öldürmeyi başaramadı. Siz bu
satırları okurken belki de İstanbul'un bir ilçesinde polisle
çatışıyor.
Neden?
Tayyip Erdoğan diktatör ya ondan!
Biz bu hastalıklı zihniyeti 1 Haziran tarihinden beri meydanlarda
görüyor, izliyoruz.
Uzunca zamandır "Eylül ayı eylem ayı" diyorduk.
İşte yeniden azdılar. Amaçları diktatörü devirmek! Kara lordların
paralı askerleri olarak diktatörü devirirken diktatörlük nasıl
yapılır dersleri veriyorlar milyonlara. TV başında maç seyredip
çekirdek çitleyenlerin kendilerini enayi yerine koyduklarının bile
farkında değiller.
Dün Hatay'da polise kiremit atmaya çalışırken düşen Ahmet Atakan'ın
Facebook ve twitter sayfasını inceleme şansı buldum. Mısır'da
keskin nişancıların kurşunuyla kırılıp yere düşen Esma için,
"B.k çuvalı gibi yere yığıldı" diyerek kahkahalar
atmış. "Kahraman Esad seni seviyoruz" diyerek
katledilen 100 binin üzerindeki masuma acımadığını yazmış.
Boşuna dememişler, "Kimse yaşattığını yaşamadan bu dünyadan
ayrılmaz" diye...
"Bu ülkenin gençleri ölüyor" diye yas tutuyorsunuz
ya hani... Haydi şimdi bize şu soruların cevaplarını verin minik
diktatörler!
Mısır ve Suriye'deki ölümlere sevinen, ölen Esma'nın arkasından,
"Acaba bakire mi gitti?" diyerek dalga geçen,
Türkiye'de asker ve polisle çatışırken çatıdan düşüp can veren
Ahmet Atakan için ağlayalım mı?
Gücünü ve kudretini yaşlı bir kadının üzerinde deneyen mahluk yarın
birgün bir eylemde polisle çatışırken öldürülürse, üzülelim mi?
Cevap mı istiyorsunuz?
Emin olun şu haksızlıklarınıza maruz kalan masum halk sizden fazla
üzülüyor, ağlıyor.
En azından hiç kimse sizin kadar Ethem Sarısülük'ün, Ali İsmail
Korkmaz'ın, Ahmet Atakan'ın ve diğerlerinin ölmesine
sevinmiyor.