Sen güldün, ben ağladım…
“Mutluluğun resmini çizebilir misin Abidin?” diye sormuştu ya Nazım Hikmet Abidin Dino’ya…
Ve benim hayatımda gördüğüm en güzel resimlerden birini çizmişti Abidin Dino…
Ve uzun yıllar görmemiştim başka mutluluk resmi…
Görmüştüm görmesine…
Yardım kuyruklarından elleri dolu ayrılanlar mesela…
Ramazanda iftar çadırlarından karnını doyurup çıkanlar mesela…
Ama onlar buruktu daha çok…
O an için mutluydular da… Ya sonra…
Bu yüzden işte benim için önemlidir gerçekten mutluluk tabloları…
Cumartesi günü gazetelerde mutluluğun resmini bir kez daha gördüm…
Birçoğumuzun kaybettiğinde umudunu tamamen yitireceği uzuvlarını kaybetmiş Ahmet ve arkadaşı…
Oyun oynarken yerinden çıkan bir elektrik teliyle yanmış kolları bacakları…
Ve Ahmet kollarını ve bacaklarını kaybettikten sonra ilk kez takılan protezleriyle yürümüş…
Aylar sonra hayata atılan ilk adım…
Ve o kadar mutluydu ki resimde…
Yüzünde kocaman bir gülümseme…
Ama o nasıl bir gülümseme öyle…
Dudaklarına umut yerleşmiş sanki…
Sabahın köründe tokat gibi yüzüme çarptı Ahmet’’in umudu…
Ve ne büyük bir ders oldu bana…
Ve ben o umudu hemen yerleştirdim yüzüme…
Ahmet’in kolları, bacakları ben oldum sanki…
Ve Ahmet benim umudum…
O, bandın üzerinde yürümeye çalışırken gözlerinin içini nasıl aydınlattıysa ben de yürüdüğüm ve sonu nereye kadar bilmediğim bu yolda gülerek yürümeye karar verdim…
Bilmeden nasıl da beni hayata yeniden bağladın Ahmet…
Hayatımdan gidenler için de, hayatımı kâbusa çevirenler için de…
Her türlü zorluk için de…
Hayata karşı...
Senin umudunu yerleştireceğim yüzüme…
Hani umudun gözyaşları derler ya…
Senin umudun benim gözyaşlarım oldu…
Sen kocaman gülerek beni hayata bağladın…
Ahmet…
Sen güldün, ben ağladım…