Selçuk Yöntem, özel yaşantısı, siyasi düşünceleri, hayata dair ne varsa Derya Demir'e tüm açıklığıyla anlattı.
Abone olÜnü sınırları aşan Aşk-ı Memnu dizisinin Adnan Bey'i Devlet Tiyatrosu oyuncularından Selçuk Yöntem, özel yaşantısı, siyasi düşünceleri, hayata dair ne varsa Derya Demir'e tüm açıklığıyla anlattı.
"Kendimi bir şey zanneden ama çaktırmayan biriyim" diyen Yöntem, kendisine yönelen sorulara tüm samimiyetliliğiyle yanıt verdi;
İşte o röportaj;
Eski eşiniz Zuhal Olcay'la uzun yıllardan sonra aynı sahneyi paylaşacaksınız. Fikir kimden çıktı?
Levent Özdilek Cihangir'de BO Sahnesi'ni açıyor. Levent'in düşüncesiydi. Zuhal'le o bizi biraraya getirdi. Okuldan hocamız Yücel Erten çok güzel bir oyun buldu. Oyunun adı 'Hamlet For You'. Yücel Erten sahneye koyacak. Zuhal'le yıllar önce beraberken Devlet Tiyatrosu'nda oynamıştık. Uzun yıllar sonra ilk defa birlikte sahne alacağız. Ben de merak ediyorum nasıl olacağını.
İki eski karı – koca sahnede buluşacak. Merak uyandırıyor. Nasıl bir oyun olacak?
İki eski oyuncunun Hamlet'i iyi yorumlamak için verdiği çabalar. Ayrıca seyircinin de dahil olduğu bir oyun olacak.
Ayrılıkların ardından dost kalmayı başarabilen çok az insan var. Dolayısıyla sizin arkadaşlığınız bir anlamda örnek olabiliyor.
Yaşanmış ve bitmiş. Biz Zuhal'le okuldan da arkadaştık. Sınıf arkadaşıydık. Öyle bir deneyim yaşamışız. Ama yıllar geçmiş ve köprünün altından çok sular akmış. İnsanlar ayrıldıktan sonra birbirini görmeyecek ve düşman olacak diye bir şey yok. Biz sanatçıyız ve topluma öncü fikirler vermeye çalışıyoruz. İnsanlara örnek oluyoruz. Dolayısıyla Zuhal'le dostluğumuz her zaman bakidir.
Yıllarınızı verdiniz tiyatroya. Deli Yürek ve Kurtlar Vadisi gibi aynı tür iki dizinin ardından Aşk-ı Memnu ile farklı bir role büründünüz. Türkiye sınırları dışına taşındı bu yapım. Dönüm noktanız mıydı?
Aşk-ı Memnu oyuncularıyla, yönetmeniyle, set ekibiyle çok güzel bir buluşmaydı. Toplumdan da çok olumlu bir reaksiyon aldı. Bu beğeniyi alınca sanki herkesin hayatında bir dönüm noktasıymış gibi göründü. Dönüm noktası değil ama çok önemli bir yer tutuyor hayatımda. Hala da unutamadığım bir iştir. Ama benim dönüm noktam tiyatrocu olmaya karar verip konservatuara girdiğim gündür.
Diziler bu yıl tutmadı. Neden?
Bu dünyada senaryo içinde dönen yedi sekiz konu var. Bu konular çerçevesinde bu senaryolar yazılıyor. Dünya genelinde bu böyle yapılıyor. Ama iyi yapan kazanıyor. Önemli olan senaryo. Aynı konuları farklı şekilde değerlendiren o kadar iyi senaristler var ki. Bence bizim en önemli sıkıntımız senaryo. Yıllardır hep aynı üslupla artık sıkıcı hale geliyor ve erime başlıyor. Şimdi daha özgün olmak zorundalar. Bir tarafı iyi bir tarafı kötü işler dünyanın hiçbir yerinde başarı elde edemez. Senaryo da iyi olmalı, kanal da, yönetmen de, yapımcı da, oyuncular da. Bütün bunlar eş değer olmalı yoksa halk kabul etmiyor.
Yozlaşma yaşanıyor. Dizilerin de etkisinin var olduğunu düşünenlere katılıyor musunuz?
Çok göreceli bir olay. Genel geçer değerlerin dışında size ahlaklı gelen bana gelmeyebilir. Çok geniş çerçevede düşünülmesi gereken bir olay. Dizilerde, filmlerde didaktik belgeseller değiller nihayetinde. Hayatın kesitidir. Hayatın içinden birşeyler verir. Siz almak istediğinizi alırsınız, beğenmiyorsanız da zaplarsınız.
Politik sanatçılar arasında sizi göremiyoruz. Politikayla aranız nasıl?
Herkesin politik bir tarafı vardır. Üslubunu korumak çok önemlidir. Ülkeni düşünüyorsan, gündemi takip ediyorsan ve gazete okuyorsan elbette beyninde düşünceler oluşmaya başlar. Ama bunu politik bir çerçevede çizmek gerekmez. Ben o üslupta olan biri değilim. Tabiki politik düşüncem, görüşüm ve çerçevem var. Sanatçı kimliğimle çıkıp politik söylemlerde bulunmam doğru olmaz. O zaman gider bir partiye üye olurdum. Milletvekili olurdum. Ben sanatla, insanla, toplumla mücadele veriyorum. Benim malzemem insan. Ama muhalefeti kendi içerisinde politik bir tavra sokan insana da saygı duyuyorum. Herkesin bir yoğurt yiyişi vardır. Benim kişiliğim işimi iyi yapmak ve o işi topluma sunmakla paraleldir.
Muhalif olmak için muhalif olunmaz. Muhalif olunması gereken noktalarda muhalif durmanın bir anlamı vardır. Yaşamın genel geçer doğruları vardır. Hak, hukuk, adalet, sevgi, kardeşlik, birlik, beraberlik. Bunlara muhalif durmanın ne anlamı vardır. Toplumda bir takım şeyler çarpık ilerliyorsa elbette o zaman muhalif olursunuz.
Türkiye gündeminin hızına yetişiyor musunuz?
Gündemi takip ediyorum, ya hüzünleniyorum, ya seviniyorum. Ama şöyle bir şey var ki ben Türkiye Cumhuriyeti'nin vatandaşıyım. Atatürk'ün kurmuş olduğu bir konservaturdan mezun olmuş bir sanatçıyım. Eminim ki bu yeterli bir kapsama alanına giriyordur.
Sadece kadınlar değil erkekler de sizi karizmatik buluyor. Ya siz?
Herkes aynaya baktığı zaman kendisini ne sanıyorsa ben de aynaya baktığım zaman kendimi o zanneden biriyim. Güzel bir kıyafet giyersiniz kendinizi bir şey zannedersiniz, ben de onlardanım. Aşk-ı Memnu'daki Adnan Bey bir karakterdi. Şartları ve konumu gereği insanların ilgisini çeken, hayalinde canlandırdığı bir karakter. Ama ben o değilim. Ben Selçuk Yöntem'im. Kendi içinde var olmaya çalışan, kendini bir şley zanneden ve bunu çaktırmayan biriyim.
Egonuz ne alemde?
Herkesin egosu olduğu kadar benim de egom vardır. Önemli olan o egoları kimseye zarar vermeden yaşamak. Kimsenin omuzuna, sırtına basıp kullanıyorsanız, bu iyi bir şey değil.
Selçuk Yöntem çapkınlık turuna çıktı şeklinde haberler yansıdı.
Bunu sorman iyi oldu. Ben artık böyle şeylere aldırmıyorum. Kızım Iraz'la bir galaya gittim. Selçuk Yöntem yanında bir kadınla galaya gitti denildi. Seninle de sokakta karşılaştığım zaman birisi çekseydi bunu da haber yaparlardı. Onun için bunlara aldırmıyorum ve pirim vermiyorum. Beni kızımla sevgili olarak yazdıktan sonra artık söyleyecek bir şey bulamıyorum. Tepki göstermiyorum, beni tanıyan tanıyor.
Güzel giden bir evliliğiniz var. Gözönünde olan biri olarak nasıl başarıyorsunuz bunu?
Karşılıklı sevgi, saygı önemli. Karakterlerin dokuların birbirini tutması önemli. İki insanın uzun yıllar hayatı yaşamasının altında çok önemli değerler aramamak lazım. Saydığım bu değerler uzun birliktelik için yeterli oluyor.
Aşkı nasıl tarif ediyorsunuz?
Benim için aşkın tarifi, tarifsizliktir. (Gülüyor)
Bir albüm çalışmanız olduğu doğru mu?
Hayır. Bir arkadaşımın espirisi üzerine yazıldı. Ama bir şiir albümü çıkarabilirim. Şiir yazmıyorum, öyle bir niyetim yok. Bunu yapabilen insanlar varken benim şiir yazmak gibi bir amacım olamaz.
Yarışma programı sunuyorsunuz. Daha çok kadın yarışmacı konuk ediyorsunuz ve pozitif ayrımcılık yaptığınızı söylediniz. Kadına pozitif yaklaşıyorsunuz ama toplumda kadına yönelik şiddet giderek artıyor. Erkeklere ne oluyor?
Bu bir zavallılıktır. Bir gücü orantısız paylaşmaktır. İnsanlardaki gücü ben zekayla, bilgiyle, kültürle eş değer tutuyorum. Zekanın tıkandığı yerde şiddete başvuranın ister kadın, ister erkek olsun ona insan gözüyle bakamam. Türkiye'de erkeğin kadına uyguladığı şiddet korkunç bir boyuta vardı. Çaresizliğinden veya beyni tıkandığından dolayı şiddete başvurmasını asla tasvip etmiyorum. Kim bunu benimseyebilir ki. Bu eğitimden ve kültürden kaynaklanan bir sonuç. Eğitim sisteminin bence yeniden ele alınması gerekiyor. Televizyondaki herşeyi yapmak doğru mu. İnsanlar neden etkileniyor. Bunun bilincinde bu konu masaya yatırılmalı. Çünkü gittikçe tırmanıyor. Sanki olağan bir hal aldı.
Medyanın şiddet olaylarına yer vermesi özendirici oluyor mu sizce de?
Benim zaten anlamadığım nokta gazetelerde, televizyonlarda üçüncü sayfa haberleri. Cinayetlerin yayınlanması, kim kimi öldürdü, kimkimi kesti... Bunları yayınlamaya ne gerek var. Kimse bunları öğrenemek istemiyor. Belki de bu suçları işleyen insanlar psikolojik olarak gündemde yer almak için bu olaylara bulaşıyor. Kaldırsınlar bakalım o üçüncü sayfa haberlerini, koymasınlar. Kime ne yararı var. ben okumuyorum, okuyan olduğunu da zannetmiyorum. Toplumbilimcilerin bu işi masaya yatırmaları lazım. Medyanın da ayrıca bu konuda ne yapılabilir bir orta yol bulması gerekiyor.
Futbolla aranız nasıl?
Fenerbahçeliyim. Türk takımlarının Avrupa maçlarını takip ediyorum. İlgi ölçüm bu kadar. Her maçı takip edecek zamanım yok. Fakat Fenerbahçe maçları benim için önemli.
Fenerbahçe-Lazio, Galatasaray-Real Madrid karşı karşıya. Ne olur?
Bence Fenerbahçe'de Galatasaray'da Avrupa'da bu turu atlayacak. İçimde öyle bir his var.
Tiyatrolara müdahale var mı?
Şu anda öyle somut bir durum yok ama şehir tiyatrolarının yapmış olduğu yönetim değişikliğinde seçme noktasında müdahil bir durum bir karar var. Ama daha devlet tiyatrolarında yok. Sanata müdahale edilmesini doğru bulmuyorum. Sanatı sanat üretenler idare etmeli. Dünyanın her tarafında bu böyle. Ben anlamadığım bir işle uğraşamam. Sanatla ilgili bilgisi olmayan biri nasıl bir oyun seçebilir. Şu anda böyle bir somut örnek yok ama bunun için uğraşılıyor. Tiyatrolar hiçbir zaman ölmez. Malzemesi insan olan bir sanat dalı nasıl ölebilir. Duygu toplumdan uzaklaştığı zaman toplumun üretebilecekleri alan kalmaz.
Tüketim çılgınlığı ile paylaşımların da azaldığını görüyoruz. Toplumdan yansıyanlar ne size?
Toplumun bireyselleştiği, yalnızlaştığını gözlemliyorum. Teknolojiyle beraber oluşan durum böyle. Her yere AVM açılması ve tüketime yönelme çılgınlığı yaşanıyor. Müfredatlara tiyatro dersi konulabilir, kültürel derslere ağırlık verilebilir. Aksi durumda toplum giderek duygusuz ve iletişimsiz bir hale geliyor. Duygudan uzaklaştık. Avrupa böyle değil. Hala tiyatro, müzikaller, resim sergileri dolu dolu yaşanıyor. Biz Türkiye'ye Anklara, İstanbul, İzmir olarak bakıyoruz.
2013 uğursuz geldi. Ölümlerle sarsıldık. Uğursuz bir yıl mı?
Ben 13 Temmuz'da doğdum. 13 benim uğurlu rakamım. Bunlar hurafe. Hepimiz sırayla öleceğiz. Bunu uğursuzlukla değerlendirmemek gerekiyor. Ölüm kaçınılmaz bir son ve yaşamdaki tek gerçek. Dolayısıyla olağan bir durum bu. 2013'ün çok iyi olacağına inanıyorum.
Yaş almaya başladıkça hayata bakışta ve duygularda ne gibi değişimler yaşanıyor?
Daha olgun ve anlayışlı olmaya başlıyorsunuz. Tepkilerinizi süzgeçten geçiriyorsunuz önce. 20-30 yıl önce olaylar karşısında verdiğim reaksiyonla şimdiki reaksiyon arasında çok büyük fark var. Mantığım diyor ki yine aynı tepkiyi vermen lazım ancak yüreğim diyor ki “ne anlamı var” Erteliyorsun, daha sabırlı ve paylaşımcı oluyorsun. (Gülüyor)
Sert bir duruşunuz olduğunu söylediler. Gelmeden önce biraz korkum vardı.
Duyduğuna inanma, gördüğünün de yarısına inan (Gülüyor)
En kötü huyunuz nedir?
'Hayır' demeyi bilmiyorum. Çok da alınganımdır. Yengeç burcuyum. Yüzde elli oranında hayır diyemiyorum ama demeyi öğreniyorum.
Sizi arayanlar Cihangir'de bulabiliyor. Ben aradım ve orada buldum.
Ben doğma büyüme İstanbulluyum. Cihangir'in dokusu, mimarisi, denize yakınlığı beni çekti ve giderek kopamaz duruma geldim. Cihangir'de oturuyorum evim orada olduğu için o radaki mekanlarda bulunuyorum. Dolayısıyla başka nerde görüneyim. (Gülüyor)
Sizin okul yıllarınızla bugünkü sanat arkadaşlarınız aynı kadrodan oluşuyor. Birlikte büyüdünüz. Okul yıllarına özlem duyarız, sizde de var mı bu duygu?
Unutulmaz yıllardı. Rüya gibiydi. Türkiye'nin sanatın, parlak olduğu yıllardı. Sosyal yaşam sanatla yoğruluyordu. Biz çok şanslı bir dönemde konservatuar okuduk. Hayatımda geriye dönmek istemem ama konservatuarda beş yılıma geri dönmek isterim. O dönem karma olarak yukarıdan kontratları beraber yapıp öyle geldik herhalde. Derya Baykal, Melek Baykal, Zuhal Olcay, Mehmet Ali Erbil hepimiz sınıf arkadaşıyız.
Mehmet Ali Erbil o zamanlar da yaramazlık yapıyor muydu?
Evet. Okulda neyse şimdi de öyle. Hiç değişiklik yok.
Darbe dönemlerinde sanat hedefte yer alır. Toplumsal karmaşanın yaşandığı bir dönemdi aynı zamanda. Sanat ne kadar ön planda olabilirdi ki?
Kendimizi korumaya çalışıyorduk. Zor yıllardı. Sağ sol çatışması korkunç bir noktaya varmıştı. Okulumuzun sanat okulu olması, o büyü bizi birçok şeyden korudu. Biz gerekli reaksiyonları gösteriyorduk. O günleri hatırlamak bile istemiyorum. Öğrenciler ne hissediyorlarsa elbette reaksiyon göstereckeler. Çünkü ileride onlar toplumda söz sahibi olacaklar. Karakter vekişiliklerini şimdiden ortaya koymalıdırlar elbette. Demokrasinin olmazsa olmaz kuralıdır. Bunu tartışmak bile gerekmez. Bir insan düşüncesini nasıl ifade edecek. Protesto ve yürüyüşle. Buna şiddetle karşılık vermeyi doğru bulmuyorum.
İşiniz dışında ne yapıyorsunuz. Farklı yönlerinizi bilmek istiyoruz
Yürüyüş yaparım, egzersiz yaparım, fazla yemem. Gece hayatım yoktur. Sadece yemek yemek için çıkarım. Film seyrederim. Su ile oynarım, beni çok eğlendir. Fotoğrafla uğraşırım. Fotoğraf çekmetutkum vardır. Eski radyoları biriktiriyorum.
Neden eski radyo?
Böyle bir tutkum da var. Müziği çok seviyorum. Rahmetli babam da radyo severdi. Belki de ona öykünüyorum. Bir sesle hayatı görmenizi sağlıyor. Çok anlamlı buluyorum radyoyu. Ben televizyonun olmadığı dönemi de yaşadım. Çok şanslıyım o bakımdan. Teknoloji yokken herşey daha samimiydi. Daha masum, daha saf, temizdi herşey. Sözünde durulan bir yaşam şekli vardı. İnsan yararlı birşeyi kendine yararlı olsun diye kullanamıyor. Mutlaka deformasyona uğruyor. Ulaşılmazlık artıyor teknolojiyle. Teknolojiyi kullanmak izne tabi olsaydı keşke.