‘Şehrin kıyıları’ ve sırlarla dolu ölümler…
Bir gün önce Beyoğlu’ndaki evinde bir çanta kayışıyla boğularak öldürüldü Deniz Değer.Telefon şarjının kablosuyla elleri bağlandı…Sonra, acımasızca boğarak öldürdüler…biri veya birileri…
/Bu şehrin kıyılarında vurmuş bir sırrım var/
/Bilemezsin bilemezsin/
/Bu sularda boğulmadan yüzemezsin/
Deniz Değer’i dinliyorum gözlerim kapalı ve hüzünlü…
Şarkının adı; ‘Şehrin kıyıları’
‘Bu sularda boğulmadan yüzemezsin’
diyor şarkısında…
Yumuşacık ses tonuyla…
Dinledim…sonra bir daha dinledim, birçok kez dinledim…
Öldüğünde keşfettiğim bu ses ve yorumu; ‘hiç keşfetmemiş’ olmayı yeğlerdim…
Youtube’da bir söyleşisini izledim; çok naif konuşuyordu, kırılgan geldi bana, sanki yaşamak için fazla iyiydi ve farklıydı…
Keşfedilecek çok şey var bu şehirde, uzun zamandır buradayım ve hala keşfedemediğim birçok ayrıntısı var…
Bu şehre ait hissediyorum kendimi ve burada geçen zamanda biriktirdiğim bir sürü sırlarım var…(diyor)
Üniversiteyi bahane ederek gelmiş İstanbul’a, aşık olmuş bu şehre…ve…
Aşk’ın sonu hep mi ölüm..!
Bir gün önce Beyoğlu’ndaki evinde bir çanta kayışıyla boğularak öldürüldü Deniz Değer.
Telefon şarjının kablosuyla elleri bağlandı…
Sonra, acımasızca boğarak öldürdüler…biri veya birileri…
Mutlaka Deniz’de, Özgecan’a çok üzülmüştü ve katilleri lanetlemişti…hepimiz gibi…
Ve bugün Deniz Değer’in trajik ölümüne üzülen ve katilleri lanetleyen binlerce kadın yarın kocası/sevgilisi veya herhangi bir ruh hastası tarafından katledilecek…
Deniz Değer;
Şarkı sözünde söylediği gibi;
Bu sularda boğuldu.
‘Şehrin kıyılarına vurmuş sırlarını’, biriktirdiği sırları ise asla öğrenemeyeceğiz’
Tıpkı, Özgecan’ın sırlarını öğrenemeyeceğimiz gibi.
Sırlarıyla öldü-gitti genç kadın, genç müzisyen.
Biliyoruz ki, hiç hak etmiyordu…
Hangi şerefsizin ve zalimin ve zavallının, acımadan ve hunharca bu cana kıydığı üzerine düşünmek dahi istemiyorum…
Çünkü onlar her köşe başındalar…
Çok sert olacak ama ülkemizde her erkekte bir ‘katil olma’ potansiyeli olduğunu haykırmak istiyorum..!
Aksi halde son dört ay içinde 100 kadının öldürülmesini hangi mantıklı ifadeyle açıklayabiliriz!
Kadınlar, psikopat ruhlar tarafından katlediliyor ve ülkemizde bu cinayetleri önlemek adına hiçbir adım atılmıyor!
Soruyorum size..!
Hangi parti lideri, ‘kadın cinayetlerinin önüne geçeceğiz’ diyerek kendini yırttı..!
‘Geçtiğimiz 13 sene içinde kadın cinayetleri yüzde 1400 arttı’ nedenleri/niçinleri araştırılsın, kadınlar ölmesin, çocuklar annesiz büyümesin, aileler evlat acısı çekmesin… dediğimizde hemen muhalif ve öteki oluyoruz..!
Bunları sadece iktidardaki partiyi yermek için söylediğimiz algısı oluşturuluyor ve susturuluyoruz…
Kadın cinayetlerindeki verileri dahi yazmaya korkuyoruz.
Nasıl bir korku toplumu haline geldik, görmüyor musunuz!
Bakınız; dün işlenen diğer cinayet. Sosyal medyadan bir tanıyan yazmış;
Seda Camgöz. Bugün Yalova'nın en işlek caddesinde, sokak ortasında boşandığı eşi tarafından bıçaklanarak öldürüldü. İki tane yavrusu ve babası var. Allah onlara sabır versin. O çocuklar anne sevgisinden mahrum kaldı. Baba evlat acısı içinde. Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun. Söylenecek okadar çok şey var ki...Sadece Allah diyorum.
Yine gencecik bir kadın…
Ortada kalan iki çocuk…
Evlat acısı çeken bir baba…
Fıtratında varmış deyip konuyu kapatalım mı? Sorgulamayalım mı!
Toplumu, erkek zihniyetini, iktidardaki partiyi…sorgulamayalım mı!
Ya da; ‘Beyoğlu’nda genç bir kadın nasıl yalnız yaşar’ı mı didikleyelim?
Veyahut; iki çocuklu evli kadını kocasından boşanmak istediği için suçlayalım mı…
’Kocasının dizinin dibinde otursaydı bunlar başına gelmeyecekti’ mi diyelim!
Kötülüğün sonu yok..!
Zalimliğin sonu hiç yok..!
Cahillik dipsiz kuyu…
Hıncal Uluç’un Defne Joy için yazdığı yazıyı hatırlayan var mı?
Yazının son cümlesi şöyleydi;
Defne'nin ölümü tipik bir "Su testisi, su yolunda kırıldı" olayıdır!..
Uzun uzun yazmaya gerek var mı?
Bakınız, adının önünde ‘aydın’(!)olan ve eğitimli-okumuş bir gazeteci/yazar dahi, genç bir kadının ölümünün ardından, vicdansızca-acımasızca bunları yazabiliyorsa, vay ülkemizin haline… vah vah kadınlarımıza…
Ayşenur İslam
Hala Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı mı diye google’da arama yaptım biraz önce…
Ayşenur İslam ne yapar, günü nasıl geçer, hobileri nelerdir, hakikaten görevinin başında mıdır..?
Bir bilen beni aydınlatsın…
Fatma Şahin zamanında da, eleştirilerim oluyordu ama Sayın Şahin, kadın cinayetleri konusunda çok daha hassastı ve cinayetleri önlemek adına çözüme endeksli çalışmalar yaptığını, bu konuya çok kafa patlattığını biliyorduk .Çabalıyordu.
Ama Sayın İslam’ı hala Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı mı soru işaretiyle, emin olmak için araştırma yapıyorum… var mı bundan daha vahim bir şey…
Bu Bakanın adını anmayı düşünmüyordum ama şu haber gözüme çarptı…
T.C Düsseldorf Başkonsolosluğu bünyesinde ‘Aile ataşeliği’ hizmet vermeye başlayacak, 22 değişik merkezde açılacak olan Aile Ataşeliklerinin Türk ailelerinin sosyal sorunlarıyla bizzat ilgileneceğini söylemiş Ayşenur İslam.
Ha bu arada;Türkiye genelinde hizmet veren Alo 183 hattının yurtdışında yaşayan Türk vatandaşlarına da açılacağını müjdelemiş.
Sayın Ayşenur İslam, size bir çift lafım var…
Ülkemizde toplumun tüm sosyal sorunlarını çözdünüz, şimdi sıra gurbetçiye mi geldi?
Bırakınız tribünlere oynamayı, biz her şeyin farkındayız!
Avrupa’daki Türklerin sosyal sorunları Türkiye endeksli çözülemez.
İnanın ne temsilciliklere ihtiyaçları var, ne de Alo 183 hattına (Avrupa’da kullanabilene o kadar çok hizmet hattı var ki, ha eğer çok istiyorsanız bu hatları kullanmayı öğretin)
Siz eğer gerçekten Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı iseniz, ülkemizde kadın cinayetlerini önlemek için kolları sıvayın ve kesinlikle Fatma Şahin’den yardım alın.
Aksi halde yakın zamanda, bugünden çok daha kötü bir tablo çıkacak
karşımıza.
Yüzde 1400’den çok daha kötü!