Şehit ailelerine bunu da mı yapacaktınız?
Bu millet kendi hakkını hukukunu arama konusunda hiç tamahkar olmadı.. Ama iş şehidin ve ailesinin hakkına gelirse..
Yavuz Bahadıroğlu, Muhteşem Süleyman ve Hürrem Sultan kitabında,
sanki şu son dönemlerde şehit ve gazi yakınlarına yapılan ayıba
cevap olsun diye bir hikaye anlatmış.
Tüyleri diken diken eden o hikaye şöyle:
Kanuni Sultan Süleyman, şehzadelerinin sünnet düğünü münasebetiyle
devlet ricaline bir ziyafet veriyordu. Ziyafetin ortalarına doğru
arz odası yakınında bir patırtı koptu.
Gürül gürül bir ses haykırıyordu:
"Beni hükümdarımdan koparamazsınız. Biz serhat beyiyiz. Beç
önlerinde kılıç sallarken itibarlıydık. Kılıç yerine baston tutunca
gözden mi düştük.."
Vezirler korkuyla bakışırken, padişah sesin sahibini düşünüyordu.
Tanır gibi olmuştu. Viyana kapıları geldi gözlerinin önüne.
"Ya Allah Bismillah" diyerek kılıç sallayan serhat
yiğidi Osman Bey'i hemen hatırladı.
Aceleyle, "Tez huzura alın" diye emretti:
"Serhat kulu bekletilmez. Biz babadan böyle
gördük."
Bağıran adamı içeri aldılar.
Yaşlı bir yeniçeri çorbacısıydı. Bir elinde çıkın, diğerinde baston
vardı. Bastona dayandığı halde topallıyor, zahmetle yürüyordu.
Sultan Süleyman görür görmez adamı tanıdı. Vatan için ölmeyi bin
kere göze alan fedakarlardandı. Ayağa fırladı:
"Osmanım, serhat beyim, baba yadigarım"
Adam, yumruk olup genzini tıkayan hıçkırığı saldı oracıkta.
"Çok şükür unutulmadık" diye mırıldandı.
"Hele otur, dinlen. Anlat neler oldu beyim" dedi
padişah.. Osman bey oturmadan, bastonuna dayandı ve anlatmaya
başladı:
"Viyana önlerinde yaralandık. Bastonsuz yürüyemez olduk.
Anlayacağınız bizden artık serhat kulluğu geçmiş ola
padişahım" dedi ağlamasına devam ederek.
Bir çıkın açtı, içinden işlemeli bir altın kase çıkardı ve padişaha
uzattı.
"Bu kase sizin Şahin Beye armağınınızmış. Şehit olurken
bana verdi. En kıymetli malım budur. Şehzadelerimizin düğünlerine
armağan olarak getirdim. Gerçi bize sunulan hediyeler karşısında
bunun bir ehemmiyeti yok ama benim de verebileceğim başka bir şeyim
yok. kabul buyurunuz hünkarım.."
Sultan Süleyman kaseyi aldı, evirdi çevirdi. Bunu Şahin Bey'e
verdiğini hatırlıyordu. Osman Bey'e döndü:
"Aldığım hediyelerin en kıymetlesi budur Osmanım. Hepsine
bedeldir. Çünkü, bir serhat yiğidinin yegane kıymetli
malıdır" dedi ve geri uzattı, "Aldım kabul ettim,
sana geri hediye ediyorum" dedi.
Padişah hediyesini geri çevirmek adetten değildi.
Sultan, eski askerini sofrasına davet etti. Zorla sofrasına
oturtttu. yemek yediler sohbet ettiler. Osman bey müsade isteyince
kucakladı.
"Bak Osman bey" dedi ve ekledi: "Sakatlığı
bahane ederek savaşlardan uzak durma. Çabuk iyileş. serhat boyları
bizi bekler. Yine beraber kılıç sallayacağız.."
Osman bey kükredi adeta.. Padişah huzurunda olduğunu unutarak,
elindeki bastonu kılıç gibi havaya kaldırdı, "Birlikte
kılıç sallayacağız..."
İsyanlar eşliğinde ve hıçkırarak içeri giren Osman bey, kimsenin
tarifini yapamayacağı bir mutlu surat ifadesiyle oradan ayrıldı
gitti..
Osmanlı'da vefa böyle bir şeymiş.. Bir cihan devleti padişahını
düşünün. Cephede çatışan askerinin sesini yıllar, yıllar sonra
kapalı kapılar ardında duyar duymaz tanıyan bir hükümdar.
Gördüğünde sarılan ve sofrasına buyur eden, saygıda kusur etmeyen
Sultan...
21 Haziran tarihinde yine bu köşeden, başlıklı yazımdan sonra bana
gönderilen mektupları hatırladım bu hikayeyi okur okumaz.
Mektupu gönderenler şehit ve gazi aileleriydi..
3 kıtaya hükmeden ecdadımdan geriye kalan koskoca Türkiye
Cumhuriyeti Devleti'nin, 3 çapulcuyla başa çıkamamısının nedeni o
mektuplarda gizliymiş meğer..
Kanuni döneminde "Unutulmadık şükürler olsun"
diyen gazi, bugün "Unutulduk" diye hıçkırıyor.
Peki ne oldu da şehit ve gazi aileleri isyan ediyor..
Hatırlarsınız...
12 Eylül referandumunda Başbakan bu millete bir söz verdi,
"Şehit ve gazi yakınlarına pozitif ayrımcılık
yapılacak" dedi. Hemen sonrasında bedelli askerlik kanunu
çıktığında ise, "Buradan gelen paranının tamamını şehit
ailelerine dağıtağız" dedi.
Peki sonra ne oldu?
Desinler diye bazı çalışmalar yapıldı. Bakanlar,
milletvekilleri "Biz şehidimize böyle sahip çıkarız
işte" diyerek bir şov yaptı, bir caka bastı falan..
Sonra?
Sonra ne oldu biliyor musunuz?
Ortaya çıkan yeni bir kanun taslağına göre, "Şehit
ailelerine dağıtılacak" sözü verilen paranın
"Terör Mağdurları"na dağıtılmasına karar verilmek
üzere..
Peki kim bu terör mağdurları?
Bunun içine Uludere'de ölen 34 kaçakçıyı da katabilirsiniz,
sivilleri de. Herhangi bir yerde patlayan bir bomba sonucu maddi
manevi zarara uğrayan esnafı da katabilirsiniz, otomobili yakılan
vatandaşı da..
Aralarında şehit ve gazi aileleri de bulundurulmuş ayıp olmasın
diye!
Diğer mesele ayabın da ayıbı adeta...
Yine hatırlarsınız, bundan bir süre önce hükümet, şehit ve gazi
yakınları için bir çalışma başlatmıştı. Görevi başında şehit
olanların yakınlarına 2 ayrı iş hakkı verilecekti. Yani şehidin iki
yakını devlet güvencesi altında maaşlı olacaktı. Bu iş haklarından
biri şehidin eşine, diğeri ise anne, baba veya kardeşine
verilecekti.
Sonra ne olduysa o madde bir ucubeye çevrildi. 2 iş hakkı bire
düşürüldü. Bununla da kalınmadı, "Bekar olan şehidin
yakınlarına iş yok!" denildi.
İnternethaber'de biz aylarca yazdık..
Hadi Özışık köşesinden günlerce isyan etti..
Sağolsun pek çok gazete ve TV de bu çığlıklara, bu isyana kulak
verdi ve geri adım atmak zorunda kaldı hükümet yetkilileri.
El mahkum "peki" dediler..
Peki de, şimdi durum ne ona bakalım..
Aldığımız duyumlara göre tasarıda 2. iş hakkına
ilişkin düzenlemede yeniden bekar Şehit ailelerinin kapsam dışında
tutuluyor. Yani bu 2. iş hakkından yararlanabilecek kişi sayısı
oldukca az kişiden oluşuyor.
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ise gerekçesini, "Kaynak
yeterlizliği" olarak açıklıyor..
Biraz utanın Allah aşkına..
Şöyle bir dönün; Önce kendinize, sonra da yukarıda anlatılan Kanuni
Sultan Süleyman'a bakın da biraz utanın!
Şehit ve gazi yakınları şimdiye kadar ortalığa çıkıp tek bir para
pazarlığı yaptı mı devletiyle? "Biz bu devlet için
çocuğumuzu, eşimizi, babamızı verdik" bize şu şu hakları
verin diye arsızlık eden bir tane şehit yakını gösterebilir
misiniz?
Ortaya çıkıp, "Onlara para da vereceğiz, işte vereceğiz,
statü de vereceğiz" diyen siz, sonra onları bu işin
dilencisi gibi refüze eden, aşağılayan, paragöz gösteren yine
siz!
Buna ne hakkınız var?
Hani bu ülkede şehit kanı üzerinden siyaset yapmak alçaklıktı?
Referandumda onların kanı/canı üzerinden siyaset yapılmadı mı?
Madem referandumda, "Şehit ve gazi ailelerine pozitif
ayrımcılık yapılsın mı?" sorusuna "EVET"
dedik.
Madem kaynağınız yok..
O zaman çıkacaksınız, bu millete "Kaynaklarımız yetersiz.
Ama verdiğimiz sözü de tutmak istiyoruz. Ne yapalım?" diye
tekrar soracaksınız..
Ve cevabınızı alacaksınız..
Ecdadı Kanuni Sultan Süleyman olan bir milletin şehit ve gazi
yakınları için nasıl şahlandığına, sırtındaki ceketinden, kolundaki
saatinden, evindeki ziynetinden nasıl vazgeçtiğine tanık
olacaksınız.
Biliniz ki bu insanlar sizden bir şey beklemiyor.
Para, pul, mevki, makam dertleri yok..
Tek dertleri, kendilerine yapılan onur kırıcı muamele...
Onların isyanı, kullanılmalarına ve buruşturulup bir kenara
atılmalarına...
Onların isyanı, kapı önü dilencisi muamelesi görmelerine...
Bu ülke için can verdiler, kol verdiler, bacak verdiler, toprağa
veya yatağa düştüler diye mi hakaret görüyorlar?
Sayın Başbakan...
Bundan asırlar önce Kanuni Sultan Süleyman'da olan güç bugün
sizde...
Mühür sizde, ferman sizde!
Siz canından can gidenlerin acısını iyi bilirsiniz. O cami
avlusunda anneniz için ağladığınız an hala belleklerimizde
taptaze..
Siz ki evlat kaybeden annelerin acısını Meclis kürsüsünde ağlayarak
anlatan, o acıyı yaşanların kalbine dokunan evlatsınız...
Bu yapılanlar Allah'ın hoşuna gitmez!
Gelin "Bu vatan kahrolsun" diyenleri,
"Vatan sağolsun" diyenlere güldürmeyin. Gelin
şehitlere ve ailelerine yapılan bu hakarete dur deyin..
Demezseniz vallahi öteki dünyada milyonların eli sizin iki
yakanızda olacak!