Seferberlik...
Kurban Bayramı yaklaşıyor. Şunun şurasında bir hafta kaldı sayılır. Eş dost arıyor, "Ne yapacağız?" diye.
Kurban Bayramı yaklaşıyor. Şunun şurasında bir hafta kaldı
sayılır. Eş dost arıyor, "Ne yapacağız?" diye.
"Ne yapacağız"dan kasıt, "Beraber danaya
mı girelim, yoksa birer küçük baş hayvan mı keselim?"
sorusunun cevabını almak...
Arayan herkese aynı şeyi söylüyorum.
"Ben bu yıl kurban kesmeyi düşünmüyorum. Çünkü kafamda
başka bir düşünce var" diyorum. O düşünce şu:
“Ben bu yıl kurban vekaletimi devlete vermek
istiyorum!”
Günlerdir yazıyorum.
Emeklisinden memuruna, polisinden askerine ve hatta kumbarada para
biriktiren çocuklara varıncaya kadar herkes parasını bu yıl gerisin
geri devletin kasasına koymak istiyor.
Emekliler, "Söz verilen ikramiyeler bayram öncesi
yatırılmasın, istemiyoruz" diyor. Engelli maaşı
alanlar, "Gerek yok, bir kere de almayıverelim"
diyor.
Düne kadar 3600 ek gösterge ve özlük hakları için isyan
eden polis kardeşlerim, "Böylesine büyük bir
savaş yaşanırken biz böyle duracak mıyız?" diye isyan
ediyor. Ülkemin kahraman Mehmetçiği, "Biz sadece
dağlarda savaşmak için asker olmadık. Bize düşen neyse
yaparız" diye çağrıda bulunuyor.
Bu bir milli seferberlik...
Devletimiz, "Durun yahu, henüz o duruma
gelmedik" diyebilir, "Bizim ekonomimiz
güçlüdür mesajı" verebilir.
Ancak mesele bu değil ki...
Bir ulus, tıpkı Kurtuluş Savaşı'nda olduğu gibi, ülkesini yeniden
ayağa kaldırmak için seferber olmak istiyor. Ecdadının
yolundan gittiğini belgelemek, tarihler boyu rahmet ve minnetle
anılmak istiyor. Bu günleri hatırladığında, anlatılacak destansı
bir anısı olmasını istiyor.
Gelecek olan kesin zaferin ortağı, paydaşı olmak
istiyor. Devlet zor durumda olduğu için değil, devletinin
elini daha güçlü kılabilmek için elindekini
avucundakini ülkesine geri vermek istiyor.
Kurbanlık meselesine geri dönecek olursak...
Aynı şey, bu konuda da geçerli.
Mesaj kutuma iliştirilen binlerce mektup var. "Biz bu
yıl kurban kesmek yerine, kurban bedelini devletimize bağışlamak
istiyoruz. Bize yol gösterilsin" diye bekleşen on
binlerce insan var.
Başkan Erdoğan millete rağmen siyaset yapan biri değil. Millet ne
istiyorsa onu yapan biri. Bugüne kadar, milletin Amerika
konusundaki çağrılarının tamamına koşulsuz şartsız uydu.
Millet, "Madem onlar bize vize yasağı koyuyor, biz de
onlara aynı yasağı koyalım" dedi, Erdoğan bunu hemen
uyguladı.
Millet, "Madem onlar bizim bakanlarımıza yasak
koyuyor, biz de aynı yasağı koyalım" dedi, Erdoğan
bunun gereğini derhal yerine getirdi.
Millet, "Madem onlar bizim papazı vermiyor, biz de
onların papazını vermeyelim" dedi, Erdoğan bu isteği
de aynen yerine getirdi.
Millet, "Madem onlar bize gümrük vergisi getiriyor,
biz de onların mallarını boykot edelim. Mesela elektronik
ürünlerini almayalım" dedi, Erdoğan anında boykot
kararı aldı.
Aynı millet şimdi de "15 Temmuz'da canımız pahasına
mücadele ettik. Şimdi de paramızla mücadele
edelim" diyor. "Bırakın bir kez daha
ülkemizin yanında yer alalım" diyor.
Ve Başkan Erdoğan'ın bu çağrıya kayıtsız kalmamasını istiyor. Bence
de Erdoğan'ın bu çağrıya kulak tıkamaması gerekiyor.
Zira bu seferberliğin içeride bize getireceği psikolojik üstünlük
bir tarafa, dünya kamuoyunda nasıl yankılanacağını iyi hesap etmek
gerekiyor.
Dünya medyasının, "Çılgın Türkler, ülkesini
ayakta tutmak için kusursuz bir seferberlik
başlattı" manşetleri attığını düşünsenize...
Bundan daha büyük gurur olur mu?
Onun için ben bir kez daha, "Bu yıl kurban bedelini
ülkeme bağışlamak istiyorum" çağrısının duyulmasını
ve bu çağrıya destek verilmesini diliyorum.