Seçim Sonrasına Saatli Bomba
Seçim Sonrasına Saatli Bomba
12. Haziran 2011 tarihinde yapılacak olan genel seçimlerin ertesinde ekonomiyi hiç de rahat bir tablo beklemiyor.
AKP iktidarı kar eden, tekel konumundaki varlıkları, işletmeleri satıp, elden çıkararak sağladığı kaynakları tek parti iktidarı avantajına rağmen maalesef yeni yatırımlara, üretime ve istihdama dönüştüremedi. (Rantçı yap – satçılık dışında)
Zarar eden, teknolojisi geri, aşırı istihdam ve finansman yükü altında ezilen ve gerçekten özelleştirilmesi gereken işletmeleri bir kenara koyup, varlıkları satıp – savan bir zihniyetle, sorunlar ancak birkaç yıllığına ertelenmiş oldu.
Ne kayıt dışı ekonomi kayda alındı, ne vergi tabana yayılarak kapsamlı ve adil bir vergi reformu yapılabildi, sosyal güvenlikte sorun giderek büyüdü, cari açık ve dış ticaret açığı rekorlar kırdı, YTL’nin aşırı değerlenmesiyle, kur rejimi örtülü kur çıpasına dönüştü.
Bütün bu olumsuzluklara karşın ucuz dövizle, ithalat cennetine dönüşen ekonomide tam bir “lale devri” yaşandı ve yaşatıldı.
Ama görünen köy kılavuz istemez misali, seçimlerin ertesinde göreve gelecek iktidarı gerçekten de zor şartlar bekliyor.
AKP iktidarının alternatifinin, milli konularda duyarlı, haysiyetli ve bağımsız ekonomik ve diplomatik politikalar izleyebilecek bir Cumhuriyet Hükümeti olması, hepimizin temennisi ve kuvvetli bir olasılık.
Ancak olası bir milli hükümet ya da koalisyon için, hazırlıklı – dikkatli – nitelikli ve ayrıntılı bir program – kadro ve organizasyon için bugünden kafa yorulması gerekiyor.
- Gelecek iktidara ekonomik tuzak -
Önemli ölçüde yabancılaşmış bir finans sektörü, %70’i yabancıların elinde olan spekülatif nitelikli bir borsa, dünyanın en yüksek reel faizini alamadığı takdirde derhal ve panik yaparak, tahribat oluşturmak suretiyle ülkeden kaçacak sıcak para, milyarlarca dolarlık açık pozisyon riski üstlenip miyop ve fırsatçı davranan bir özel sektör.Yanı sıra, dış destekle ve içerden işbirlikçilerle siyasallaşmaya çalışan ayrılıkçı Kürtçü hareket, Kıbrıs’ta istediğini elde edemeyeceğini anlayınca dişini göstererek şantaj yapan AB, onca yıllık müttefiklik ilişkisini müstemleke ilişkisine çevirmeye çalışan ABD yönetimi gibi, çok sayıda milli çıkarlarımızı, birliğimizi ve değerlerimizi tehdit eden unsur pusuya yatmış, pozisyon almış durumda.
Bu kesimlerin ve faktörlerin, tekerlerine çomak sokabilecek bir milli iktidarı, köşeye sıkıştırarak, başarısız kılacak, panik ve kaos yaratacak, davranış ve girişimler yapmakta bir an bile tereddüt etmeyecekleri açık bir gerçek.
O halde, alınacak ekonomik önlemlerin, uygulanacak politikaların, iç ve dış piyasalara da makul gelecek kararlılık ve akılcılıkta olması, ütopik – ideolojik – romantik söylem ve yaklaşımların ötesinde olması önemli bir gerekliliktir.
Seçim sonrası yeni hükümeti dikensiz gül bahçesi değil, her hafta iç ve dış borçları çevirmek, vadelerini uzatmak ve yenilemek, borçlanma gereğini aşağıya çekmek, döviz kurlarını gerçekçi seviyede götürmek, reel faizleri düşürmek, doğrudan yabancı yatırımı cezbetmek, esnafına - KOBİ’sine - üreticisine destek vermek, iş ve aş yaratmak, alt yapıdan fabrikaya yatırım yapmak, doğru ve zorunlu gerçek özelleştirmeleri hayata geçirmek, ekonomik büyümeyi sağlarken gelir adaletini gözeterek, sermayeyi tabana yayarak, yapısal reformları gerçekleştirmek zorunda olan bir ekonomik ve sosyal beklentiler ve gerçekler ortamı bekliyor.
Milli birliğimizi ve bütünlüğümüzü gözetecek Cumhuriyet değerlerine sahip çıkacak bir milli hükümetin ya da koalisyonun bu öncelikli misyonunu başarabilmesi ve kalıcı kılabilmesi için, yukarıda özetlemeye çalıştığım ekonomik riskleri sorun ve potansiyel tehlikeleri giderebilecek önceden kestirecek ve önlemini alabilecek bir vizyona, kadroya ve deneyime sahip olması olmazsa olmaz koşuldur.
Aksi durumda seçim sonrası adeta saatli bomba haline gelerek, biriktirilmiş olan bu ekonomik riskler ve kırılganlıklar yeni hükümetin elinde her an patlayabilir.