Nesrin Yanık'a konuşan Sayın, Sayıştay'ın neden denetlenmediğini sorarak, gündemi değiştirdi.
Abone olÇalışmalarıyla ismini bıraktığı Sayıştay’daki görevinden yaklaşık bir yıl önce ayrılan ve şu anda Tarım Bakanlığına bağlı TİGEM İşletmelerinin Genel Müdür Yardımcılığı görevinin yürütmekte olan İsmail Hakkı Sayın’a, Sayıştay’la ilgili merak ettiğim ve sizin de merak ettiğinizi düşündüğüm soruları sordum… İsmail Hakkı Sayın oldukça genç bir bürokrat. Ancak yaşına bakıp da kariyerini küçümsememek gerekiyor. Siyasal Bilgiler mezunu Sayın, denetçi olarak girdiği Sayıştay’da “başdenetçi”liğe yükselecek kadar dikkat çekici bir isim. Zaten Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün İsmail Hakkı Sayın’ı kendine danışman yapmasının altında da bakanın onun başarısına bizzat tanık olması yatıyor zaten. Geçtiğimiz aylarda yolsuzluk suçlamalarına hedef olan hatta “Milyar dolar bütçeli dernek” olarak basında yer alan Türkiye Jokey Kulübü’nün bütçelerinin incelenmesinde görev alan İsmail Hakkı Sayın, kulübün bağlı olduğu Tarım Bakanlığına zarar ettirdiğini ortaya çıkarınca, bakan beyin dikkatini çekmiş. Sayıştay Başkanı ile uzun bir pazarlıktan sonra da, Tarım Bakanının danışmanı olmuş. Son beş aydır ise, Tarım Bakanlığına bağlı TİGEM’de Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yapıyor. Sayıştay göreviniz sırasında kamu harcamalarının kayıt altına alınmasıyla ilgili çalışmayla ilgileniyordunuz. Devlette kayıt dışı harcamalarla ilgili nasıl bir tablo çıktı karşınıza? “Türkiye’de devlet, şu anda ne kadar paraya hükmettiğini bilmiyor. Bu da bütçedeki parçalanmadan kaynaklanıyor. Türkiye’de bir yöneticinin 8 tane cebi vardır. Mesela bir rektörü ele alalım. Rektörün katma bütçesi vardır. Döner sermayesi vardır. Fonu vardır. Kantin işletmeleri vardır. Fonlar ve döner sermayeler birkaç tanedir. Hatta biraz daha ileri gittiğinizde, bir takım müteahhitlerle olan temasları vardır. Bunların hepsine, o yönetici hükmeder. Ayrıca, devlet bunları konselede edilmiş bir vaziyette almaz. Gider katma bütçeyi ayrı denetler, fonu ayrı, döner sermayeyi ayrı denetler. Bunları bir araya getirelim de, toplam bütçe büyüklüğünü tespit edelim denildiği zaman, zafiyet doğurur. Çünkü bizdeki bütçe mevzuatında konsülde bütçe, katma bütçe ile genel bütçenin toplamının transferden düşülmesi ile elde edilir.2 Oysa bunun yanında özel idareler, döner sermayeler vardır, ki bunların sayıları binin üzerindedir. Hatta Sayıştay denetimine tabi olanları 13 bin tane ayrı birimden paraları ödenir ki devletin bunları bir arada görmesi lazım. Bu amaçla biz 1996 yılında, Sayıştay’da il özel dairelerinin ne kadar para kullandığın ortaya çıkartalım istedik. Özel idareler her ilde bir tane olur. Kendi meclisi vardır. Daimi encümeni vardır. Adeta sivil bir parlamento gibi çalışır. Başında da vali vardır tabi. Bunların bütçelerini birleştirmeyi denedik. Güzel de oldu. Bu incelemelerinizde ciddi yolsuzluklarla karşılaştınız mı? İl özel idarelerinin bütçelerini karşılaştırdığımız bu çalışma sırasında bazı valilerin korkunç düzeyde temsil ağırlama gideri harcadığını gördük. Bazı illere çok fazla yatırım yapıldığı ve bu yatırımların fizibilete raporlarına göre değil, siyasal tercihlere göre yapıldığını da, yine bu incelemede grafiklerle ortaya koyduk. Yolsuzluk raporları neden sonuçsuz kalıyor? Ortaya koyduğunuz raporlarla ilgili yargıdan beklediğiniz sonuçları alabiliyor musunuz? Türkiye’de genel doğrular var. Bunu köydeki vatandaşımız da bilir, sokakta gezen insan da bilir, devletin tepesindeki de bilir. Ancak, bu genel doğrular belgelerle ispat edilemediği için sonuç alınamaz. Mesela yolsuzluk gerçek. Yolsuzluk gerçeğini herkes söyler. Ancak yolsuzluklar ne şekilde yapılıyor, formülasyonu nedir, onlar somutlaştırılamaz. Bu yüzden de müfettişlerin raporları raflarda çürümeye terk edilir. Yeterince delillendirilemediği için müfettiş raporlarının çoğu savcılıktan geri dönüyor. Savcılık mahkemeye sevk etse de, bu sefer hakim beraat ettiriyor. Bunlar hep genel doğruların, herkesçe bilinen doğruların somutlaştırılamamasından kaynaklanıyordu. Sayıştay’a performans denetim yetkisi Sayıştay denetçisi olarak yürüttüğünüz çalışmalar sizi tatmin etti? Kişisel anlamda biz bir şey beklemiyoruz. Sayıştay denetçisinin görevi, verilen görevi yapmaktır. Ama o çalışma sonucunda, 1996 yılına tekabül eden Sayıştay Yasası’nda bir değişiklik oldu. Sayıştay, ‘Performans Denetim Yetkisi’ni aldı. Bu önemli bir yetki. Önce bu yetkisinin olup olmadığı tartışılıyordu. O tarihten sonra da, Sayıştay’da ‘Performans Denetim Birimi’ diye bir grup kuruldu. Şu anda devletin birimlerinin veya faaliyetlerinin bireysel anlamda performanslarını verimlilik, etkinlik ve tutumluluk kriterlerine göre yapılıp yapılmadığını test ediyor. O birim, çalışmalarını hızlı bir şekilde devam ettiriyor. Bu çalışmaların bir kısmı büyük ölçüde tamamlandı. Örneğin; Karayolları ile ve İstanbul’daki deprem riski ile ilgili çalışmalar bitti. Sayıştay’ın İl Özel İdareleri denetimleri sonucunda çıkan bir başka gerçek de, bu idarelerin sağlam bütçeli kuruluşlar olduğu. Bakanlıkların bütün taşra teşkilatları İl Özel İdareleri’ne devredilir. Ben bu devirde İl Özel İdareleri hakkında 1996 yılında hazırlanan raporun etkisinin olduğunu düşünüyorum. Biz o zaman, İl Özel İdareleri’nin oto kontrole, yani siyasal anlamda denetime tabi tutulan bütçelere sahip olduklarını tespit etmiştik. İl Özel İdareleri’ndeki yapılar gerçekten sağlam yapılardır. Şimdi kanunla devredilmesini de makul karşılıyoruz. Türkiye’de muhasebe otoritesi yok Sayıştay’da genel muhasebe ile ilgili çalışmalarınız da dikkat çekici? Türkiye’deki genel muhasebenin birleştirilmesiyle ilgili bir çalışma yaptık. Türkiye’de muhasebe ile ilgili birimler parçalanmış. Muhasebe otoritesi yok Türkiye’de. Çünkü devlet muhasebesi ile ticari muhasebe farklı ilke ve esaslara göre yürütülüyor. Oysa muhasebe tektir. Tek olması gerekir en azından. Bu konuda ne yapabileceğimizi düşündük ve başkanlığa bir teklif verdik. Bu teklifte dedik ki; “Sayıştay’ın eski adı Divan-ı Muhasebat’tır. Muhasebenin en üst divanı demektir. Ama gelin görün ki Sayıştay’da devlet muhasebesi çok iyi bilinir, ticari muhasebe pek az bilinir. Bu nedenle Muhasebe Daimi Komisyonu diye bir komisyon oluşturalım”. Bu komisyonun, Türkiye’deki ve dünyadaki bütün muhasebe sistemlerini araştıran, raporlar hazırlayan, muhasebe konusunda bir beyin takımı olmasını istedik.Bu çalışmalarımız meyvelerini hemen verdi. İsviçre’de Muhasebede Şeffaflık Kongresi vardı. Oraya giderek bir tebliğ sunduk ve çok beğenildi. Ayrıca özel sektördeki muhasebenin Batı’daki muhasebe anlayışının ötesinde olduğunu gördük, bu da bizi çok sevindirdi. Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin Sayıştay’ın denetimine verilmesi, Sayıştay’ın şu anda ticari muhasebeye göre denetim yapacak kültüre sahip olduğunu gösteriyor zaten. Sayıştay’ı kimse denetlemiyor Devleti zarara uğratanları ortaya çıkarmak için denetimler yapan Sayıştay’ın kendisi de hata yapabilir. Sayıştay’ı kim denetler? Doğrusu hiç kimse denetlemez. Sayıştay’n bir otokontrol mekanizması yok mu peki? Türkiye’de Sayıştay’ı denetleyen bir mekanizma bulunmuyor. Yalnız TBMM bütçesi incelenirken, milletvekilleri Sayıştay’ın hesaplarını kontrol etme imkanına sahiptir. Avrupa’da denetim var bizde yok Peki bu yeterli mi size göre, Sayıştay benzeri kurumlar dünyada da mı denetlenmiyor? ABD ve Avrupa ülkelerinde Sayıştay, bağımsız denetim firmalarına denetletilir. Bugüne kadar Türkiye’de böyle bir sistem söz konusu değildi ancak, hükümetin hazırladığı yeni reform yasa tasarısında Sayıştay Kanunu yeniden hazırlanıyor. Bu kanunla birlikte, sanıyorum önümüzdeki dönemde Türkiye’de de Sayıştay, denetlenebilecek. Tabi, kamu kurumları bütçeleriyle şeffaf olmalı derken, bugüne kadar kapalı kutu olan Sayıştay’ın da kendi bütçesi ve performansıyla şeffaf olması lazım. Kurumun, dünyadaki yönelimlerin gerisinde kalmaması, hesaplarını denetime açarak kafalardaki soru işaretlerini gidermesi gerekiyor. Siz de yakın zamana kadar Sayıştay’da görev yapıyordunuz. Sayıştay’da kadrolaşma iddiaları hakkında ne düşünüyorsunuz? Tabi okuyucularınız açıklamalarımı taraflı bulabilirler ama, önce şunu söyleyeyim ki Sayıştay’daki kadrolar, Genel Kadro Kanunu’na tabidir. Denetçi ve memur sayısı olarak bu kadronun üzerine çıkamaz. Sayıştay’daki kadrolaşma iddialarına katılmıyorum. Sayıştay’da belli görevlere gelenler, bilgilerini ispat etmiş kişilerdir. Henüz yasa çıkmadığı için Sayıştay üyelerini parlamento seçiyor. Sayıştay denetçileri ise, Türkiye’nin en zor sınavıyla seçilirler. Üç aşamalı sınavın ilk ikisini ÖSYM yapar. Bu iki sınavı geçenler, Sayıştay’ın mülakat sınavına tabi tutulurlar. Sayıştay’a denetçi olmak hakikaten zor aşamaları gerektirir. Aslında bu kadrolaşma iddiaları, Özal dönemine dayanıyor. 1985 yılında yapılan değişiklikle Sayıştay’daki daire sayısı artırılmış ve üyeler de o sırada iktidarda olan Turgut Özal kabinesi tarafından seçilmiştir. Kadrolaşmayla ilgili tüm olay budur. Üst düzey denetçide rüşvet olmaz Yine Sayıştay’la ilgili, bir de rüşvet iddiaları konuşuluyor. Sayıştay denetçisine rüşvet yolları açık mıdır? Bir kere, üst düzey denetçi elemanlarıyla rüşvet olmaz. Sayıştay özel sektörü denetlemediği için, rüşvet yolu çok zordur. Sayıştay, devlete iş yapan müteahhidi değil, iş yaptıran devleti denetler. Bu yüzden özel sektörle karşı karşıya gelmez. Devlet kurumlarındaki idareyle karşı karşıya gelir. Müteahhitten para alıp, aracılık etmesi ise formülasyon olarak zordur. Çünkü Sayıştay’da denetçi, fazla ödemeyi tespit etmesiyle, hemen müteahhitten para alamaz. Tespitini yapan denetçi, “Fazla ödeme buldum, ne diyorsunuz” diye devlet kurumundaki idari amire sorar. O da müteahhide sorar. Müteahhit, “Denetçi yanılıyor”, bunun üzerine denetçi daha kapsamlı bir rapor hazırlar. Denetçi haklı bulunursa, konu 20 kişilik Temyiz Kurulu’nda tekrar görüşülür. Eğer müteahhitler aleyhine bir karar çıkarsa, dava açılır. Onun da temyiz yolları vardır. Süreç böyle işlerken, fazla ödemesi tespit edilen müteahhidin Sayıştay denetçisine daha ilk denetimde “Al bu parayı” demesi pek mantıklı değil. İsmail Hakkı Sayın kimdir? 1969 Konya doğumlu. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesini bitirdi. Yüksek lisansını Avrupa Birliği’nin Siyasi Yapısı bölümünde tamamladı. Etibank’ın bankacılık bölümünde 2 yıl çalıştı. 1992 yılında denetçi yardımcısı olarak Sayıştay’a girdi. 2003 Şubat ayının başında görev yaptığı Sayıştay’dan başdenetçi iken ayrıldı ve Tarım Bakanlığının davetlisi olarak bakan danışmanlığına getirildi. 14 Temmuz’dan bu yana da TİGEM Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yapıyor. Sayıştay’da bazı dergilerin editörlüğünü ve yayın kurulu görevlerini yürüttü. 100’ün üzerinde mesleki makaleye imza attı. Yayımlanmış 6 kitabı bulunuyor.