Babahan hem POMPA'yı hem de Hürriyet'in savaşa destek çıkmasını ise çok farklı yorumluyor.
Abone olİşte Ergun Babahan'ın "Savaş'ı 'Pompa'lamak" yazısı: Savaşı "pompa"lamak Medya patronlarının gazetecilik dışı işlere girmesinin sakıncalarını aylardır yazıp duruyorum. Medyanın siyasi iktidarla ilişkisi olmaması gerektiğinin, Ankara ile ticari bağını koparmasının şart olduğunun altını çiziyorum. Irak Savaşı ve Kuzey Cephesi tartışmaları, bugüne kadar yazdıklarımı çöpe atmamı gerektirecek bir gelişmeyi ortaya çıkardı. O da, medyanın çıkar için savaşı kışkırtıcı biçimde kullanılması. Bu ayıp ve gazetecilik için de utanç verici bir durumdur. Bu, herkese "hortumcu" diyenlerin "pompacı" olmaya soyunmasının Türkiye'ye ve mesleğimize ödettiği ağır bir bedeldir. Bu, gazetecilik ile savaştan kazanç sağlamayı hedefleyen petrol pompacılığının aynı ellerde birleşmesinin ne kadar sakıncalı olduğunu gözler önüne sermektedir. Amerikan medyası, son aylarda inanılmaz biçimde savaş yanlısı bir tutuma soyundu. Savaşa gölge düşürecek hiçbir haber gazetelerde yer bulamıyor. Onlar, bu garip politikalarını ulusal çıkar kisvesi altında savunabilir. Bu durum da onları haklı göstermez ama... Hürriyet'in bu denli savaş çığırtkanlığı yapması ise iyice anormal. Çünkü bu bizim savaşımız değil. Oysa, Hürriyet tek başına savaş cephesi başkomutanlığına soyunmuş durumda. Çünkü Hürriyet'in sahibi aynı zamanda Petrol Ofisi'nin yüzde 50 ortağı. Petrol Ofisi de, Kuzey Cephesi'ne gidecek Amerikan Ordusu'na milyonlarca dolarlık jet yakıtı ve motorin satacak. Bu yüzden Hürriyet ateşli bir Kuzey Cephesi taraftarı. Bu yüzden savaşa karşı çıkan herkese sersem romantik muamelesi yapıyor. Bu konuda öylesine hassas davranıyor ki, Amerikan Büyükelçisi Pearson'ın "Bölgede 20-25 yıl kalırız" sözlerini kendi yalanlaması yetmiyor. Hürriyet bir yazarına alelacele bir yazı siparişi veriyor ve Pearson'la ilgili haberin yanlış olduğu özenle birinci sayfaya büyütülüyor. Milletvekillerinin kafasının karışmasına izin verilmiyor. Ne de olsa ikinci tezkere bugün yarın Meclis'e gelebilir. Başına yine bir kaza gelmesinden endişe ediliyor. Amerikalı'dan daha Amerikancı bir gazetecilik anlayışı bu. Bu, gazeteciliğin pompacılığa kurban edilmesi. Bu tablo, kimilerinin BDDK kapılarında teklif vermekle yetinmediği, bir de petrol pompacılığına soyunduğunun resmidir. Acı olan, bunun gazetecilik kimliği altında yapılmasıdır. Bu, övünerek ilan ettikleri ilkelerin utanmazca ayaklar altına alınmasının delilidir. Bu, Türkiye'de kartelin yıkılmış olmasının ne denli önemli olduğunun altının bir daha çizilmesi demektir. Siz, şu anda SABAH'ın kontrolünün de Doğan Grubu'nun elinde olduğunu düşünebiliyor musunuz? Hürriyet ve SABAH'ın bir ağızdan Kuzey Cephesi çağrısı yaptığını hayal edebiliyor musunuz? SABAH'ın bağımsızlığı ve kartel dışı kalması sadece biz gazeteciler açısından önem taşımamaktadır. Ulusal çıkarlarına, Türkiye'nin yarınlarına ağırlık veren bağımsız bir gazetecilik anlayışının gerçekleşmesini sağladığı için de önem taşımaktır. Türkiye, Irak Savaşı ile ilgili kararını hükümeti ile devlet organlarıyla, Meclis'i ile alacaktır. Bu kararını tamamen ulusal çıkarlarını düşünerek alacaktır, yoksa Doğan Grubu'nun çıkarlarını düşündüğü için değil. Amerika'nın petrol savaşının buralara kadar yansıması ve o kirin basına bulaşması çok acı. Savaşın üzerinden ticaret yapmaya çalışanlar, çocuklarının, torunlarının ve halkının yüzüne nasıl bakacaklar onu merak ediyorum.