BIST 10.025
DOLAR 35,16
EURO 36,68
ALTIN 2.956,54
HABER /  GÜNCEL

Savaş koalisyonu için verilen savaş

BBC diplomasi muhabiri Jonathan Marcus, Libya operasyonu için kurulan koalisyonun komuta tartışmasına ışık tutuyor.

Abone ol

Libya operasyonu için oluşturulan koalisyon, Fransız-İngiliz ilişkilerinde yeni bir yakınlaşmanın önünü açtı.

rihe bakarsanız, ilişkiler hep böyle değildi elbet. Wellington Dükü'nün Fransızlara karşı Waterloo'da kazandığı zafer, İngiltere'de halen kutlama vesilesi. Başkentin büyük trens istasyonlarından biri bu şanlı zaferin adıyla anılır.

İngiltere ve Fransa günümüzde birer müttefik olabilir ama, zaman zaman diplomatik planda aralarındaki rekabetin parladığını görürüz. Libya konusunda Obama hükümeti Washington'da tereddüt ederken, operasyonun hazırlık telaşını Londra ve Paris üstlenmişti. Ve diplomasinin bittiği noktada, Akdeniz semalarından süzülüp Kaddafi güçlerine ilk bombaları atan, Fransız hava kuvvetlerinin uçakları oldu.

Fakat şimdi öyle anlaşılıyor ki, Fransızlar böyle bir çıkışta bulunacaklarını koalisyonda önceden herkese söylememiş. İlk olma hevesi belli ki herşeyin önüne geçmiş.

Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, Libya'ya yönelik askeri operasyonda Fransa'yı 'avant garde', öncü kuvvet konumuna oturttu.

Buna karşılık İngiltere gazetelerinde karikatüristler, iki ülke ilişkilerinin tarihinden kalma eski sterotipleri yeniden ortaya çıkartmakta gecikmediler.

Bonaparte benzetmesi

1815 Waterloo Savaşı'nın anıları yeniden canlandı, ve karikatür sayfalarında Fransa tarihinin en büyük (ya da kimilerince en kötü) şöhrete sahip adamının silueti beliriverdi: Napoleon Bonaparte'tan başkası değildi bu elbet.

Şu anki Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy gibi, Napoleon da kısa boyluydu. Onun da güzelliği nam salmış bir eşi vardı. Ve kendi bildiğini yapmayı seven bir liderdi. Napoleon'un kendisini tarihin ''öncü gücü'' olarak gördüğüne şüphe yok.

Ama Napoleon, bir koalisyon içinde çalışmak zorunda değildi.

Oysa şimdi, koalisyonun yönetimi, gün be gün Libya üzerindeki hava operasyonlarının düzenlenmesi kadar önemli bir görev olarak addediliyor neredeyse...

Bu harekatı ta başından beri komuta edecek tek güç olarak herkesin aklına gelen Amerika Birleşik Devletleri, yardımcı rol üstlenmeyi tercih edince, ortaya sorunlar çıktı.

Böylesine karmaşık bir koalisyon operasonu için gerekli alt yapıya sahip komuta merkezi olarak kafalarda beliren en pratik seçenek, Nato'ydu.

Fakat Fransızlar, Nato'nun görev üstlenmesinin, Arap müttefiklerin hoşuna gitmeyeceğinden endişeliydi.

Arapların Libya operasyonuna canı gönülde katıldığını söylemek zor. Geride bıraktığımız hafta sadece Katar uçaklarını yolladı.

Türkler gücendi

Türkler de durumdan memnun değildi. Ankara, operasyonun kapsamı konusunda kaygılarını dile getirdi. Türk hükümeti ayrıca, Fransızlara da öfkeliydi. Geçen hafta sonu uçuşa yasak bölge planının diplomatik onay aldığı Paris zirvesine davet edilmemek, Türkiye'yi gücendirmişti.

Tabii ki esas mücadele, operasyon komutasının pratikteki ayrıntıları için değil, bunun etrafını saracak siyasi paket uğruna veriliyordu.

Ama bütün bu belirsizlik, dış dünyaya kararsız ve bölünmüş bir koalisyon imajı yarattı.

Her savaşta olduğu gibi, koalisyona üye ülkelerin liderlerinin bir gözü sıkı sıkıya kendi kamuoylarına, yurt içi siyaset dengelerine çevrili.

Cumhurbaşkanı Sarkozy, Fransa'da düşüş gösteren popülerliğini yeniden canlandırmak için, kendine yeni bir imaj çizmekle meşgul.

İngiltere Başbakanı David Cameron da, henüz nispeten az bir süre doldurduğu koltuğunda, üzerine ''büyük devlet adamı'' gömleğini geçirmek istiyor; savaş kararı alan Tony Blair gibi...

Fakat, Libya'nın yeni bir Irak olmaycağını, bilhassa vurguluyarak...