Radikal Gazetesi yazarı Nur Çintay, Savaş Ay'ın Seren Serengil'le yaptığı konuşmayı öve öve bitiremedi. Çintay'a göre bu konuşma usta işi bir röportaj olmuş.
Abone olRadikal Gazetesi yazarı Nur Çintay, Savaş Ay'ın geçtiğimiz Cumartesi günü Seren Serengil'le yaptığı konuşmayı öve öve bitiremedi.
İşte Çintay'ın 'Ş-a-h-a-n-e bir konuşma' dediği röportaj:
Ş-A-H-A-N-E bir konuşma
Bu çok acayip bir şey. Nefis bir röportaj. Gerçek bir zirve. Geçtiğimiz günlerde alıntıladığım o Helin Avşar söyleşisinden bile iyi.
Belki yapmamam lazım. Adamın geçen haftaki işine methiyeler düzdükten sonra, üstüne bugün... Valla çok düşündüm. Ama özür dilerim, dayanamadım!
Savaş Ay, bu defa Seren Serengil ile konuşmuş; Sabah Cumartesi'de:
"Seren yanında minik köpeğiyle geziyor ve ısrarla 'Onu ben doğurdum' diyor. Onu yalnız bırakmamak için 4 yıldır sinemaya gidememiş. Köpek de çok âlem. 'Gülben' denince havlıyor. 'Nasıl becerdin bunu?' dedim anlattı; 'Fareden korkuyordu. Bahçede fare görünce Gülben demeye başladım, şimdi duyunca havlıyor.' Bir küçük köpeği daha varmış. Yakın arkadaşı olan şarkıcı Emrah'a 'Şuna bir isim taksana' demiş. Emrah da düşünüp düşünüp Karabaş adını takmış 25 santimlik Fino'ya."
Tadına doyulmaz bir hafta sonu ziyafeti çıkmış ortaya. 'Hay Allah müstahakkını versin, sen beni güldürdün, Allah da seni güldürsün' oluyor insan.
Köpeğini doğuran kadın, onu yalnız bırakmamak için 4 senedir sinemaya gidemeyen kadın, hayattaki en temel komplekslerinden birini, köpek terbiyeciliğine araç eden kadın, diye diye araya girsem, tefrika olacak. Sözün/yazının bittiği de bir nokta var ayrıca...
Bugün burayı röportajdan alınmış 8 parçacıkla taçlandırıyor, Savaş Ay'ı hakikaten tebrik ediyor, senelerdir içimde biriktirdiğim Seren Serengil'le çay içip geyik yapma arzumu artık bastıramıyor, satırlara misafirliğe gelen herkese de güneşli ve hafif bir pazar diliyorum.
Devletin 2 borcu
O balina gibi Hummer'la berbere, alışverişe filan gitmek zor oluyordu herhalde? Verdin kurtuldun değil mi?
Devlet bana iki kere borçlu, hem Hummer'ımı hem de kocamı aldı abi...
Gerdek gündüzü
İlk evliliğin peki?Zaten o evlilik değildi. Daha doğrusu fasulyeden evlilikti.
O kocadan çok, bir okul arkadaşınla aynı bekâr evinde yaşarsın hani ya da bir evlatlık alır büyütürsün ya, öyle samimiydi. Yani âlem çocuktur o, çok komiktir. Bir Emrah taklidi yapar mesela, koparsın. Gülmekten sevdiğimi, evlendiğimi bile anlayamadımdı. Sabah evden beslenme çantası hazırlanan
çocuk gibi çantasını hazırlar, kapının dışına kadar çıkarırdım. Karşıda bekler alırlardı onu.
Niye, ezilmesin diye mi?
Üşürmüş. Öyle el bebek gül bebek. Biz çizgi film gibiydik onla. Hani Taş Devri'nde Fred Çakmaktaş ve eşi gibi.
Hiç mi romantizm olmadı, balayında filan mesela?
Maldivler'e gittik. Otelde insan ne bekliyor, biraz romantizm filan di mi? Bu çantayı açtı önce kabloları çıkardı.
????!!!!!
Sonra da Playstation'ı çıkardı, televizyona takıp oynamaya başladı.
Gerdek gecesi adam Playstation mı oynadı?
Gece değildi, gündüzdü...
Kıskançlık, ezme ve sifon
Hiç mi kızmadınız birbirinize? (Savaş Ay, Cengiz İmren'i kastediyor)
Kızmaz mıyım... Bir keresinde Hummer'ı üzerine sürdüm, ezip öldürüyordum. İki tane kız bunun stüdyosuna gelmiş şarkı dinlemeye. Benim haberim oldu. Sordum, 'Yok öyle şey' dedi. Casus yerleştirdim, doğrusunu öğrendim. Kavga ettik. İçimdeki kini tam kusmadan arabaya atladım. Bu beni bahçe kapısında durdurmaya kalktı, gazı kökledim, kenara uçtu sonra da kaçmaya başladı. 'Ne kaçıyorsun?' dedim sonradan. 'Ben Süpermen miyim?' dedi. Şimdi ben içeride olacaktım yani katillikten.
(Kıskançlık deyince... Hafızalarımıza zamklanmış haberdir: Seren, ex zevci Ozan'ı arayıp sorar: "Nerdesin?" Ozan der ki "Evdeyim." Seren der ki "Tuvalete gidip sifonu çek o zaman". Ozan tuvalete gidip sifonu çeker. Bunun üstüne Seren sorar: "Peki evdeki tuvaletin sifonunu çektiğini nereden bileceğim, kanıtla!" Böyle müthiş bir kadın işte.)
Ortadoğu'daki Hindistan
Niye kızıyorsun etrafa ve medyaya?
Çünkü beni aptal sanıyorlar. Ben aptal değil aksine çok akıllıyım.
Niye aptal diyorlar peki?
Cezaevindeki adamla evlendim diye.
O daha yeni hikâye, sana aptal denmesi çok eskilere dayanıyor sanırım.
Hep söylediler. Ben okuyan, araştıran kültürlü biriyim aslında. Fatih Altaylı bile 'Bu Seren meğer ne kadar akıllıymış' diye yazdı beni köşesinde. Mesela şimdi reiki yapıyorum.
Niye yapıyorsun bunu, rahatlamak mı amacın?
Evet, beynimi boşaltmak için.
He he heeee!..
Niye güldün ki abi?
Kızım sana zaten beyni boş diyorlar, sen bir de gidip mevcudu boşaltıyorsun.
Hayır öyle boşaltmak değil. Rahatlatmak yani. Ortadoğu felsefesi bu.
Hangi ülkeden çıkmış Ortadoğu'da? Hindistan'dan.
Vay canına!
Ne oldu abi?
Hiiiç coğrafyam kaydı...
Coğrafya değil sadece. Ben biyoloji, tarih, kimya da bilirim.
Mitoz bölünme çizer misin?
Yok ama hücre yapısını tarif edeyim istersen. Hücrede çekirdek var, stoplazma, endoplazmik retikulüm, golgi aygıtı var. Mitakondiri, zar var hepsi aklımda.
He he heee. Aptalın zekâsı hafızasıdır derler be kız.
Amerika'daki Sorbonne
Peki tarih bilgin nereden geliyor?
Çünkü aile geleneği. Mesela anneannem İtalyan. 6 dil konuşurdu. Onun eşi, dedem yani Amerika'dan, Sorbonne mezunu.
Deme yav? Amerikan Sorbonne'u ha? Şarbon gibi oldu. Siyaseti de bilirsin sen şimdi. İhtilalleri, şunu bunu. Anlatsana bir çırpıda.
Nasıl ihtilal yani?
Kaç ihtilal gördün?
Fransız İhtilali var, mesela 1789.
Yok Türkiye'dekileri soruyorum.
Evren zamanında mı? Yani ben ihtilal deyince Kürtlerle ilgili bir şey olduysa bilmiyorum yani.
Yahu bırak şu Kürt meselesini artık.
12 Eylül 1980 olabilir mi? Bir de eskiden olmuş. Adnan Menderes bir ayakkabı boyası yüzünden idam edilmiş mesela. Bu beni çok etkiledi.
12-13 kişiymişler, 6-7 kişiyi daha asmışlar. Son resimlerini gördüm çok önemli bir adam gibi geldi bana.
Benzincide şampanya
Sen nasıl bu kadar yakın takip ediyorsun, iç politika ve yakın tarihi?
Sadece magazinleri değil birinci sayfaları ve köşe yazılarını da okuyorum. Turgut Özal'a da çok hayrandım. Benzin istasyonlarında şampanya satılmaya başlanmıştı sayesinde mesela...
Şey kırılır şey içinde kalır
Tayyip bey hangi okuldan?
Bilmem... Fark etmez. Çünkü doğru bir adam. Önce çok korktum, dışarıdaki imajımızı düşündüm, iyi çıktı.
Niye önce dışardan korktun? İçerisi önemsiz mi?
İçerisi zaten kötüydü. Şey kırılır şey içinde kalır dedim.
Ne kırılır ne içinde Seren?..
Ay hatırlamıyorum o lafı tam. Annem aradı ya şimdi. Sinirlendim devamlı kontrol halinde, bozmuş kafayı.
Ah bu alternatifsizlik!
Üniversiteyi hem de assolistken kazandım. En çok istediğim şey fotoğraflarımı çekip photoshop yapmaktı. Kadraj ve ölçüm öğrendim, bir buçuk ay ders aldım, 70 puanla girdim. Ama gitmedim, bakar mısın Şabanlığıma...
Niye gitmedin peki Şaban?
(Gülüşmeler) Çünkü Mimar Sinan deniz kıyısında diye sevmiştim. Meğer bizim bölüm deniz görmeyen yerdeymiş. Ama yine de en kültürlü assolist benim!
Nasıl yani?
Giyim, çatal bıçak tutmak öğreniliyor ama bir tek şey var; görgü. O öğrenilmiyor. Aileden gelen şeyler var bende. Kalitede, görgüde, altyapıda alternatifim yok.
Yazı: Nur Çintay
Kaynak: Radikal