BIST 9.662
DOLAR 35,22
EURO 36,74
ALTIN 2.963,71
HABER /  POLİTİKA  /  CHP

Sarıgül meğer bunun için Baykal'a gitmiş!

Kılıçdaroğlu'nun CHP'de estirdiği rüzgar nereye esecek? Solun birleşmesi yine bir başka baharı mı kaldı?

Abone ol

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun CHP'de estirdiği rüzgar ne yöne savruluyor? Gandi rüzgarı daha mı kuvvetli esecek yoksa başladığı gibi bitecek mi? Bu rüzgarlar solda birleşmeyi harmanlayacak mı yoksa üfürecek mi? Milliyet Gazetesi yazarlarından Aslı Aydıntaşbaş'ın bugünkü yazısı yukarıdaki soruların şifrelerini de veriyor. Aydıntaşbaş, Mustafa Sarıgül'ün neden bir anda Kılıçdaroğlu'ndan desteğini çektiğini ve neden eski düşmanı Baykal'ın safında yer aldığını da satır aralarında anlatıyor..

Aydıntaşbaş yazısına Sarıgül rüzgarıyla başlıyor:

- Hatırladınız mı, Kemal Kılıçdaroğlu rüzgârından once Mustafa Sarıgül rüzgârı diye bir şey vardı? Tam karayel demeyelim de, hafif bir meltem edasında İstanbul’dan başlayıp kıyı seritlerinde dolanan bir esinti. Sarıgül hareketi, henüz partileşmeden bile Türkiye genelinde % 4, İstanbul’da %7 civarında gözüküyordu. Üstelik, günahıyla sevabıyla, Şişli Belediye Başkanı’nın Türkiye genelinde belli bir popülarite edinmişti. 

Sonra ne oldu? Deniz Baykal gitti, Kemal Kılıçdaroğlu büyük bir rüzgarla CHP’nin başına geldi ve Mustafa Sarıgül, İstanbul’da kendisini destekleyen çevrelerin de memnun bakışları arasında, parti kurmayıp CHP’yi destekleyeceğini açıkladı.

NE ARAYAN VAR NE SORAN

Milliyet yazarı Aydıntaşbaş gelişmeleri özetlediği yazısının bu bölümde Sarıgül ve birkaç ünlü ismin aranılıp sorulmadığına ilişkin şunları yazdı:

- Sonra? Sonrası tısss... Sarıgül ve ekibi CHP’ye katılmaya hazır ama henüz arayan soran yok.

O zaman bu zamandır Kılıçdaroğlu rüzgarının en önemli unsurlarından biri olan “solda güç birliği” konusunda bir adım yok. Dün araştırınca gördüm ki, sadece Sarıgül değil, CHP genel merkezinden bir kaç ay önce “Sizi ararız” mesajı alan Hikmet Çetin, Bülent Tanla, Faruk Loğoğlu gibi kurmaylara da henüz davet yok. Bırakın daveti, henüz bir aracı, bir telefon, bir hoş seda da yok...

Peki ne oldu da lider değişikliğinin ardından solda birleştirici rol oynaması beklenen CHP yine kapılarını kapatıp evine döndü.

KILIÇDAROĞLU PARTİ'Yİ SAV'A TESLİM ETTİ
 
Aydıntaşbaş, Kılıçdaroğlu'nun referandum için tozlu Anadolu yollarına çıkarken partiyi Önder Sav'a teslim ettiğini söyledi ve yazısını şöyle sürdürdü:  

- Gerçek şu ki, CHP lideri referandum kampanyası için köy köy, kasaba kasaba dolaşırken, partisini büyük ölçüde Genel Sekreter Önder Sav’a teslim etmiş durumda. Sav da, “Baykal gitti, Baykalizm ölmedi” misali, partiyi “fazla açılmadan,” kontrolü bırakmadan, güçlü, iddialı tipleri uzakta tutarak yönetmek istiyor gibi. (Muhtemelen “Nasılsa Sarıgül oyları CHP’ye gelir” diye düşünülüyor.) Bırakın solda birleşmeyi, parti teşkilatlarında Kılıçdaroğlu’nun şahsiyeti ve bunun yarattığı heyecan dışında büyük bir değişim ya da dinamizm hamlesi de henüz yok.

CHP BU HALİYLE AK PARTİ'YLE AŞIK ATAMAZ

Milliyet yazarına göre CHP mevcut örgüt görüntüsüyle AK Parti'yle henüz aşık atacak düzeyde değil. Aydıntaşbaş'ın gerekçeleri şöyle:

- Tabi Önder Sav engelinin aşamadığı tek isim Sarıgül ve kurmayları değil. CHP’nin değişimci İstanbul eski İl Başkanı Gürsel Tekin ve son dönemde listelere alınan bazı yeni isimler de bir türlü parti mekanizmalarında yerini bulabilmiş değil. Meydanlarda Kılıçdaroğlu ve eski tüfekleri dışında henüz büyük değişim yok.

Ancak CHP’nin bu hazırlıksız yakalandığı seçim atmosferinde eski hantal yapıda ısrarcı olmasının şöyle bir sakıncası var: Kemal Kılıçdaroğlu ve karizmasını bir kenara bırakın, CHP’de parti teşkilatları, genel merkez, kadın kolları ve gençlik kolları, henüz dev bir dişliyi andıran AK Parti Makinesi’yle aşık atacak durumda değil. Ne imkanlar, ne de dinamizm açısından. Referandum biter bitmez Kılıçdaroğlu’nun gözden geçirmesi gereken durumların başında bu olmalı.

Bir diğer mesele de CHP’nin hala dış dünyadan kopuk oluşu. Baykal döneminde yapılan en büyük eleştirilerden biri, dünyayla entegre, AB’ye aday, Güvenlik Konseyi ve G20 üyesi bir Türkiye’nin, adeta izolasyonist bir muhalefet partisi olmasıydı. (Hiç yoksa bile AK Parti’de dışarda tanınan, konferanslara giden, Brüksel-Washington hattında aktif olan en az 30 bakan ve vekil sayabilirsiniz.)

CHP'NİN BÖYLE BİR DERDİ VARSA...

CHP ise, Brüksel’de kurulan bir ofis dışında maalesef bu alanda da henüz bir pırıltı göstermiş değil. Neredeyse Sosyalist Enternasyonal’deki yerini bile kaybetmek üzere. İşte Hikmet Çetin, Bülent Tanla, Faruk Loğoğlu veya Uğur Ziyal gibi isimler, seçime giden süreçte bu anlamda faydalı olabilir. Uluslararası saygınlığı olan yüzler, partiye Türkiye dışından da destek gelmesini sağlayabilir. Tabi CHP’nin böyle bir derdi varsa...