BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 35,97
ALTIN 3.004,31
HABER /  GÜNCEL

Sarıer'e göre yanlış şey tartışılıyor

Şu günlerde çoğu yazar, özel kanallardaki reklamlardan rahatsız. Fakat İlker Sarıer, bunun tam tersini savunuyor. Yazar son yazısı ile bu konuda yazanlara tepliydi...

Abone ol

Son günlerde artan özel kanallardaki reklamların sıklık derecesi tartışması git gide bir polemiğe dönüşüyor. Çoğu yazarın karşı olduğu konuya İlker Sarıer, " yazısı ile tepkisini koymuş. Bu yazı belkide yeni bir polemiğin başlangıcı olacak...

Özel televizyon kanalları, toplumsal yaşantımızın vazgeçilmez bir platformudur. Toplumsal haberleşmenin en temel mecralarından biri televizyonlar...
Siz kişisel olarak şöyle düşünmekte özgürsünüz:
Efendim, televizyonlar insanları tüketim esirleri haline getiriyor!

Nedir bu reklam kirliliği kardeşim?
İyi de, her gün bilmem kaç saat televiyon seyretmeniz için başınıza silah dayamıyor ki kimse. Şikayetçiysen seyretme o zaman.

Bu reklam kirliliği benim tepemi attırıyor diyerek, televizyonların, toplumun haberleşme ihtiyacı ve özgürlüğü noktasındaki değerini ve önemini küçümsemeye kalkıştığınız zaman alay konusu olursunuz.
Demokrasi ve özgürlük talep eden bir toplumda, reklam kirliliğini bahane ederek televizyonların tepesine ceza sultası kurulmasını istemek en hafif deyimiyle, kafadaki faşist özlemlerin dışa vurulmasıdır.

Deniyor ki, 60 dakikalık bir programda, neredeyse program süresi kadar reklam olur mu?

Peki, televizyoncular bunu keyfinden mi yapıyor? Hayır!..
Neredeyse dibe vuran reklam fiyatları sebebiyle, seyyar lahmacuncu bile reklam verebilecek hale geldiği için, televizyon kanallarının da ayakta kalabilmek dürtüsüyle bir okun yaydan çıkma haliyle karşı karşıyayız.

Vatandaşın oturma odasına, her akşam, haber, yorum, tartışma, dizi, film ve eğlence götüren bir mecraın, bunun karşılığında beş kuruş para almadan nasıl yaşayabileceğini düşünen var mı oralarda?

Özal'ın, istim arkadan gelsin zihniyetiyle de olsa açtığı bu muazzam sistemin ihtiyaçlarına serinkanlı ve olumlu bir bakışla yaklaşmak gerekiyor.
Özel televizyonların, frekans mülkiyetleri, yayın yasa ve yönetmelikleri hala bir hukuk zeminine oturtulmuş değil.

RTÜK, kanallardan muazzam miktarlarda pay alıyor. Payı öderken iyi, ama reklam yayınladığın zaman kötü!.. Peki nasıl olacak da olacak? Yurttaştan para almayan kanallar sahte para mı basacak?

Halk kuyrukçuluğu yapmak kolay: Efendim, vatandaş reklamlardan şikayetçi!..

İyi de şikayetçi vatandaşın, bilançolarının nasıl döndürüleceği hakkında bir teklifi var mı? Yok!
Siz sadece şikayete bakarsanız, Türkiye'de şikayetten bol ne var?

Halk şikayet ediyor bas televizyona cezayı...
Halk şikayet ediyor bas siyasete cezayı!
Halk şikayet ediyor bas gazeteciye cezayı!
Sizin aklınıza ceza basmaktan başka bir şey gelmiyor mu Tanrı aşkına?

Haydi dönelim o zaman TRT'li günlere... Embesiller gibi çökelim ekranların başına protokol haberlerini dinleyelim, sonra da Keloğlan'ı izleriz. Var mısınız?
Dünyayı, şikayet edenler yönetseydi hala tunç devrinde yaşıyor olurduk.
Toplumsal demokrasinin ve bireysel özgürlüğün en kıymetli unsuru olan haberleşme mekanizmasının üzerinde faşizan sistematikler kurarsanız, ilerleme dinamikleri ne olacak?

Sözüm özellikle elinde kalem tutanlara:
Memlekete sahiden yararlı olmak istiyorsanız, ahmaklığı terketmenizden daha yararlı bir yol bulunamaz.