Sabah Gazetesi'nden İlker Sarıer, Milliyet Gazetesi'nde köşe yazarlığı yapan Yaman Törüner'e yaylım ateşine tuttu. Sarıer, Törüner'i 'bindiği dalı kesmekle' suçladı.
Abone olMilliyet Gazetesi'nde ekonomi yazıları kaleme alan Yaman Törüner, medyadaki polemiğe girince sert tepkilerle karşılaştı. Sabah Gazetesi'nden İlker Sarıer, Törüner'i, " yapmakla suçlarken, Milliyet Gazetesi yazarına demediğini bırakmadı:
- SABAH gazetesinden atıldıktan sonra Milliyet'e kapılanan Yaman Törüner, 2 büyük gazete arasındaki tartışmaya katılmış, bir kere cevaplanmış sorularla "katkı"da bulunmaya girişiyor.
Bizim jargonda buna "yan toplara girmek" denir.
Mesnetsiz yazısında güya SABAH'a sorular soruyor, sonunda da şöyle bitiriyor:
"Bu soruları sadece beyin jimnastiği yapmak için sordum."
İyi de beyin jimnastiği için beyin gerekmiyor mu?
Mehmet Barlas, dün, bu arkadaşın kendisiyle ilgili eleştirisine cevap verdi. Ben de "en zor soru"yu seçtim, ona cevap vereceğim.
Törüner, "Sabah'ta en büyük sorunun iletişimsizlik olduğunu biliyor musunuz?" diyor.
Ben size "iletişimdeki" son durumu arz edeyim sayın Törüner.
Sorulardan anlaşılıyor ki, siz SABAH ile Hürriyet arasındaki tartışmanın ruhunu kavrayamamışsınız. Demek ki sizde bir iletişim sorunu var. Öğrenme iyi niyeti de zayıf!
Mesela, Umur Talu önceki dönemi dürüstçe anlatıyor. Yavuz Semerci, rakamlarla birçok gerçeği aktarıyor. Hıncal Uluç ise daha üç gün önce Dinç Bilgin'i yazdı. Benim 4 yıldır bıkıp usanmadan yazdıklarımı saymıyorum bile...
Bütün bunları öğrenmemiş olmanızdan da asıl iletişim sorununun kimde olduğu ortaya çıkmıyor mu Yaman Bey!
Önce biz neyi tartışıyoruz, onu söyleyeyim size:
Biz, medyanın ağır travmatik bir dönemden geçtiğini; bundan herkesin kendi ölçüsünde nasibini aldığını; medyada çok sesliliğin ve rekabetin hayati önem taşıdığını; tek bir sermaye hâkimiyetinin sadece medyayı değil demokrasiyi de felç edeceğini; SABAH markasının mimarı Dinç Bilgin'in borçlarını kabul ettiği halde nedense sürekli engellendiğini; buna rağmen borçlular arasında halihazırda en yüksek ödemeyi gerçekleştirdiğini; SABAH'ın içine düştüğü tablonun bir yandan da çarpık iktidar-medya ilişkilerini sergilediğini; bu kavganın gazetelerin değil, "basının ölüm-kalım kavgası" olduğunu tartışıyoruz, bunları savunuyoruz.
Buna karşılık rakip medya, örneğine Ertuğrul Özkök'ün dünkü yazısında yine rastlandığı üzere, SABAH'ın ortadan kaldırılması gerektiğini tartışıyor ve bunu savunuyor.
Siz hiç mesela, Vatan gazetesinin hangi ihtiyaç ve taktikler neticesinde ortaya çıktığını düşündünüz mü Yaman Bey? Ola ki gazeteden gazeteye çekirge gibi sıçrarken, vakit ayıramamışsınızdır.
Siz Milliyet'ten önce, SABAH'ın icra kurulunda görev yapmadınız mı? Oradayken de, yazı işlerine burnunuzu sokmaya kalkıp, muazzam bir iletişim hatası sergilediğiniz için gazeteden şutlanmadınız mı? O vakitler SABAH'a sorulacak soru yoktu da, şimdi mi sorular zuhur etti?
Ben yine de insanlık görevimi yapayım:
Bugünkü kavga, medyada özgürlüğün, demokrasinin ve rekabetin yaşatılması veya ortadan kaldırılması kavgasıdır.
SABAH'ın devlete borçlandırılmış olması gerçeği, ekonomik faşizme çok kullanışlı bir argüman sağlıyor kabul ama ben de diyorum ki, siz siz olun boş tenekelerden çıkan tıngırtıya kapılmayın.
Basındaki demokrasinin ve rekabet hürriyetinin korunması, devletin herhangi bir batık bankadan 100 milyon dolar daha fazla veya eksik tahsilat yapmasından çok daha büyük bir önem ve değer taşımaktadır. (Mukayese için, bakınız devlet bankalarında buharlaşan 20 milyar dolar!)
Asıl acı ve ironik olan şu ki: Önceki gün Akşam'da, dün SABAH'ta, bugünse Milliyet'te arzı endam eyleyen Yaman Törüner, rekabetin köküne kibrit suyu ekenlere arka çıkıyor. Rekabet biterse yarın nereye gidecek? İnsan bindiği dalı keser mi?
Yazı: İlker Sarıer
Kaynak: