BIST 9.390
DOLAR 34,43
EURO 36,29
ALTIN 2.837,00

Sandık Demokrasisi..!

Bir süredir yurt geneline yayılmış bir direnişe şahit olmaktayız.

Her kesimden insanın destek verdiği bu direnişi tüm siyasiler ve özellikle de iktidar partisi dikkatli okumalı.

İktidar partisi; "Gezi Parkı’nda şarkılı, türkülü başlayan oturma eylemi niçin yurt sathına yayılan direnişe dönüştü" sorusuna cevap bulmalı.

Daha önemlisi; ülkeyi yönetenler konuyla ilgili söylemlerinde sorumluluk sahibi olmalı!

Özellikle de “aşırı uç örgütlerin işi” şeklindeki yanlış ve paranoyak yorumlardan bilakis uzak durmalılar.

Hükümetin icraatlarına karşı çıkan herkese terörist muamelesi yapmaktan vazgeçilmeli.

Hiç kimse devlet gücünü ele aldığında kendi hayat tarzını, kendi uç noktadaki inanç yorumunu bir başkasına veya tüm topluma dikte etmemeli, dayatmamalı.

Zira buna ne yetkisi ne de hakkı vardır.

Demokrasilerde dikte, dayatma olmaz.

Sandıktan çıkan rakamsal sonuçlar hiç kimseye bu yetkiyi vermez.

Demokrasilerde elbette azınlık çoğunluğa hükmedemez ancak çoğunluk da azınlığa hükmetmemeli!

Olaya çoğunluk, azınlık diye bakmak zaten başlı başına hastalıklı bakıştır.

Aslolan katılımcı çoğulculuktur.

Seçilenler sadece kendisine oy verenlerin değil tüm kesimlerin taleplerine kulak vermeli, hassasiyet göstermelidir.

Kimse halkı iştima edebileceğini de aklından geçirmemeli.

Gezi Parkı oturma eylemini yurt genelinde direnişe çeviren de zaten bizzat başbakanın geçmişten süregelen dışlayıcı tavırları değil midir?

Özgürlük alanları kısıtlanmış, bir kişinin kendince uygun bulduğu yaşam tarzı dayatılarak yaşam alanları daraltılmış insanların itiraz etmelerinin hatta direnişe geçmelerinin meşru olacağı unutulmamalıdır.

Yakın geçmişten bazı dayatmalardan örnekler vermek isterim;

Tamamen toplumu germe amaçlı olduğunu düşündüğüm ve zaman zaman başbakan tarafından gündeme getirilen Çamlıca’ya Cami projesi bunlardan birisidir.

İnsanların inanç konusundaki hassasiyetlerini oy oranını dengeleme aracı olarak kullanmak kuşkusuz etik olmayan çirkin bir yaklaşımdır.

Adına ister içki yasağı diyin ister düzenleme. İster başörtüsü yasağı diyin ister kendisi gibi ibadet etmeye zorlamak. Hiç birinin diğerinden farkı yok.

Bu tür adımlar toplumun çeşitli kesimlerinde özgürlüklerin kısıtlanması şeklinde algılanacağı çok açıktır.

İstanbul trafiğini rahatlatması beklentisiyle bir köprü daha yapılmasına karar verilmiş. Doğru ya da yanlış, çok önemli değil.

Ancak isim verme noktasında yine toplumun önemli bir bölümünü rencide edecek bir isim dayatılınca bunda iyi niyet aramak mümkün olamıyor yazık ki!

Örnekler o kadar çok ki;

Mesela; Bir avuç imtiyazlı kesimi dolar milyarderi ederek kişi başına düşen GSMH oranını kağıt üzerinde artırmış olmakla övünen iktidar,  zenginleşmenin, büyümenin imtiyazlıların varlıklarındaki artışla ölçüldüğüne de inanmaktadır.

İnsanlarını açlık sınırında yaşamaya mahkûm etmiş, gençlerin gelecek beklentilerini sıfırlamış yöneticilerin  “nasıl oldu da küçük bir protesto toplumsal sorun haline geldi” diye şaşırmaya hakları var mıdır?

Milyonlarca insan emekliliği hak etmesine rağmen emekli olamadığı için aile hayatı dağılmış, kendince itibarını yitirmiş durumda. İnsanların durumu buyken küçük bir protesto eyleminin “nasıl olur da ülke çapında böylesi bir hızla direnişe dönüşür” diye hayret etmeye hakları var  mıdır?

Ekonomimiz neye göre büyüyor?

Bunun cevabı önce çöpten ekmek kırıntısı toplayarak hayata tutunmaya çalışan insanlara anlatılmalı sonra da vicdan muhasebesi yapılarak TV ekranlarından "ekonomimiz büyüdü" denilmeli.

Sonuç;

Yapılan gösterilerin şiddete dönüşmesi bizzat iktidarın halkıyla inatlaşmasının neticesidir.

Kitleleri ayağa kaldırdığınızda ortaya çıkacak olumsuzlukların sorumluluğunu kitlelere mal edemezsiniz.

Şu ana kadar basına yansımış can kayıplarının sorumluluğu da yine devlet ciddiyetiyle bağdaşmayan kişisel inatlaşmanın neticesidir.

Sandıkla gelen yönetme yetkisinin, kişisel ideolojilerin ya da hayallerin icra alanı olmadığını artık herkesin anlaması lazım.

Demokrasiyi anlayabilmek için sadece tanımını okumak yeterli değildir. İçselleştirmek ve uygulayabilme pratiğine sahip olmak gerekir.

Gelecekte önüne geçilemeyecek çapta istenmeyen olayları herkesi kucaklayacak icraatlarla şimdiden engellemek mümkündür.

Ülke; dayatarak, inatlaşarak, tehtid ederek, kafa kırıp göz çıkararak, bol kepçe gaz bombası kullanarak değil, kişisel hezeyanlardan uzak, hukuka bağlı, adil ve milli politikalar izleyerek yönetilebilir.