Yeni Şafak gazetesi yazarı Salih Tuna, AK Parti Gençlik Teşkilatı'yla arasında soğuk rüzgarların esmesine neden olan 'slogan üretemiyorlar' sözleriyle ilgili yeni bir açıklama yaptı.
Abone olYeni Şafak gazetesi yazarı Salih Tuna, geçen hafta katıldığı bir televizyon programına AK Partili gençleri darbe girişimi sonrası düzenlenen gösterilerde 'slogan üretememek'le suçlamıştı.
Tuna'ya hem hükümetten hem de AK Parti Gençlik Teşkilatları'ndan sert tepkiler gelmişti. Tepkileri bir adım öteye taşıyan AK Partililer, Salih Tuna'nın Fethullah Gülen'i övdüğü bir videoyu sosyal medya üzerinden yayınlamışlardı.
Yaşananlar üzerine Yeni Şafak gazetesindeki köşesinden cevap hakkını kullanan Salih Tuna, "Bir yemin önerisi ve AK Partili gençler için not 2" başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Eleştirilerinin 15 Temmuz darbe girişimi gecesine ait olmadığını söyleyen Salih Tuna, şunları yazdı:
"...
NOT 1: Bir TV kanalında yaptığım bir konuşmada adını vermeden de olsa bir yazara haksızlık yaptım. AK Parti tabanı hakkında daha evvel benzer şeyler söylediği için, hatta AK Parti tabanını utanmazca aşağıladığı için olsa gerek, söz konusu ifadeyi ona hasrettim. Ne olursa olsun dikkatli olmalıydım. Kime ne kadar öfkelenirsek öfkelenelim, hakkaniyetli olmaktan asla taviz veremeyiz. Adını vermediğim için adını vermeden kendisinden özür dilerim. Umarım kendisi de AK Parti tabanından behemehal özür diler.
NOT 2: 15 Temmuz'da FETÖ'nün hayasız saldırısına karşı direnen, çıplak ellerle tankları durduran aziz milletimizin içinde Kazan'ın 70 yaşındaki delikanlıları da vardı, gençlerimiz de!
Bu gençlerimiz arasında benim de 3 oğlum vardı. Cumhurbaşkanımız bitti deninceye kadar meydan meydan dolaşıp nöbet tuttular.
Gelgelelim, gençler dahil bizim en iyilerimiz şehid oldu.
Dünyanın en güzel, en kahraman, en yiğit gençleridir onlar.
Bu gençlerin bir de lideri var: “Topunuz gelin" diyen, egemenlere, müstekbirlere dik duran, zerre miskali eğilmeyen, posta koyan bir lider.
Biz gençliğimizi Akıncılar'da geçirdik.
Gençtik; kıpır kıpırdık, “deli dumrul"du yüreğimiz. Lakin mahzunduk; Erdoğan gibi bir sesin hasretiyle büyüdük.
Bizi o vakitler, Erdem Bayazıt'ın “kızdı mı cehennem kesilir, sevdi mi cennet" veya Osman Sarı'nın “Savaşa girdi kalbim bin yara aldı beni(…) bir Ebubekir kıldı bir Ömer kıldı beni…" mısraları teskin ederdi.
Henüz 13-14 yaşındayken belimizde çakar almaz bir silah, Salih Mirzabeyoğlu'nun Aydınlık Savaşçıları'ndan mısralar yazardık duvarlara: “Sen oradan kıracaksın zinciri /ben buradan / bir gün mutlaka kavuşacak /ellerimiz…"
Erdoğan'ımız yoktu ama mısralarımız vardı. Şimdi Erdoğan'ımız var “mısralarımız" yok!
Sayın Cumhurbaşkanımızın 15 Temmuz gecesi telefonda “ölümüne, ölümüne" vurgusu nasıldı öyle, bütün ölümleri öldürmüşçesine…
Hele o “topunuz gelin" resti neydi öyle.
Bu bakımdan şimdiki gençler çok şanslı.
Ülke TV'deki bir programda “Reis"in bu soylu çıkışının altını çizip AK Parti'li gençlik teşkilatları hakkında birkaç şey söyledim. Manidar olan sözlerimin çarpıtılması veya 17- 25 Aralık 2013 öncesi bir videonun sonrasıymış gibi sunulması densizliği değildi. Manidar olan söz konusu konuşmanın yayımlandığı Perşembe gecesi değil de, 3 gün sonra tepki gösterilmesiydi.
Meydanlardaki AK Parti'li gençlere söylediğim bir şey yoktu. Nasıl söyleyebilirdim ki; dedim ya, 3 oğlum da onlarla birlikteydi.
Hayır, 15 Temmuz gecesi için de söylediğim hiçbir şey yoktu; çünkü o an canhıraş şekilde vatanımızı kurtarmak için sokaklara dökülmüş, tankların karşısına dikilmişlerdi.
Dillerinde de en yüce kelam, Allahu Ekber vardı.
Benim sözüm 15 Temmuz sonrası, 24 gün 24 gece meydanları dolduran o kahraman gençlerimize slogan, marş, İngilizce başta olmak üzere birkaç dilde döviz, fotoğraf, resim, karikatür, pandomim, koreografi, ila ahir.. üretmeyen (profesyonel) gençlik teşkilatınaydı. (Şehid Mustafa Cambaz kardeşim yaşasaydı 15 Temmuz'un en güzel fotoğrafını çekerdi…)
Demem o ki, ellerindeki mukavva kağıtlara tükenmez kalemlerle yazı yazmak zorunda kalan meydanlardaki gençlerimize 15 Temmuz devrimini yansıtan çarpıcı (elbette parti spotu değil) dövizler verilemez miydi?
Mısır'daki kardeşlerimiz Rabia işaretini armağan etmişlerdi zalimlere boyun eğmeyenlere, yani, yeryüzünün tüm mazlumlarına.
Peki bizim o şanlı 15 Temmuz direniş destanımızı yeryüzünün tüm mazlumlarına taşıyacak herhangi bir sembolümüz, sloganımız, sözümüz neden yoktu? Sözümün alt metninin de üst metninin de hülasası bundan ibaretti. Şükür ki şükür bir Allah'ımız, tanklarına kafa tutan gençlerimiz ve bir de Erdoğan'ımız var. Buraya kadar düştüğüm nota “BU BİR" diyelim. Yok biz çok harikaydık; teşkilatta bu işlerle meşgul olan arkadaşlarımız çok üretkendi diyorsanız, sözüm yok.
Hatta, madem öyle, size bühtan ettiğim için özür dilerim.
Buna da, “İKİ" diyelim.
Şimdi herkes bu seçeneklerden kendine yakışanı seçsin.
Bakınız…
Çakalların ve fırıldakların kol gezdiği bir dönemde, velhasıl, herkesin ganimet peşine düşmüşcesine 15 Temmuz direnişini pazarlamaya kalkıştığı bu netameli günlerde malum “siyaset hırsızlarının" içerde bıraktığı parçaları da “Erdoğan düşmanı AKP'li fırıldaklar" da bana bu dünyada hiçbir şey yapamaz. Zira bu dünyanın hiçbir nimetine zerre minnet eylemem.
Erdoğan'ın yanında duran yazarlarla hesaplaşmak isteyenlerin oyununa gelirseniz üzülürüm o kadar. Meydanlardaki o türküde, “dostun kim düşmanın kim sez oğlum…" denilmiyor muydu?
Dostunuzu düşmanınızı iyi tanıyın yeter.