BIST 9.650
DOLAR 34,60
EURO 36,31
ALTIN 2.978,56

Saklı Seçilmişler’deki Bariz Hatalar

Gıda ve tarım politikalarına ve teknolojilerine eleştiri getirirken komplo teorilerine ve teknik hatalara savrulmanın hikâyesi

Tarım teknolojilerinin geliştirilmesi ve kullanımı sahalarında şirketlerin ağırlığı ve teknolojiyi yönlendirmede etkin olması tüm dünyada tartışılmaktadır. Bu tartışmalar ile ilgili İngilizce oldukça derin bir literatür mevcut. Bu kaygıların bir kısmı önemsenmeye değer. Ayrıca bazısı batı dünyasına has kaygılar ise de önemli bir kısmı küresel sorunlardır.  Bu tartışmaları keşfeden bir kısım kişilerin bunu Türkiye’de ekmek parasına çevirdiği üzerine birkaç da yazı yazmış idim. Açıkçası bu konuda süregelen -tabir yerindeyse- geyiği (tartışmaların diyemiyorum) oldukça seviyesiz bulduğum için de göz ardı ediyordum.  Ancak geçenlerde Soner Yalçın’ın Saklı Seçilmişler kitabını alıp okumaya başladım. Kitap 230.000 adet basılmış. Yani nereden baksanız Türkiye şartlarında ciddi bir okuyucu kitlesine tekabül ediyor.  Dolayısıyla içerik için değilse bile hedef kitle bakımından kayda değer.

Yazarın daha önce de ıslahçı hakları hakkında bir yazısını okumuştum ve bu konudaki fikirlerini tahmin edebiliyordum. Bu konuda yazabilecekleri kabataslak belli olmakla beraber hacimli sayılabilecek bir kitapta neler yazdıklarını merak ettim.  Bu kitapla alakalı yazdıklarını daha önce yazdıklarından ve politik kimliğinden sıyırarak alana uzman biri gözüyle değerlendirmeye çalıştım.

Değerlendirmeye geçmeden evvel bir noktayı tekrar dile getirmekte fayda görüyorum. İnsanlığın mevcut tarım pratiklerinde ciddi sorunlar var. Bu sorunların ekolojik, ekonomik, ticari, sosyal ve siyasal yönleri ile tartışılması önemli. Ayrıca bu sorunlara tarihsel yaklaşımlar, sağ/sol ikileminden fazlası ile etkilenmiştir. Dolayısıyla tarımsal sorunlara yaklaşımlarda bu arka planın etkisinde kalmak da bu yolla siyasal iktidarların tarım politikalarına eleştiri getirmek de oldukça normal. Ne var ki, bu muhalif pozisyon için asgari ahlak kurallarına riayet etmek gerekli.  Yani çarpıtma, yalan bilgiye tenezzül edilmemeli. 

Kitap temelde küresel tarımın giderek az sayıda şirket tarafından kontrol altına alınması kaygısını dile getirmekte. Bu kaygı tüm dünyada tartışılan önemli bir sorun. Lakin kitap boyunca dile getirilen ve daha önce yazdığım yazılara bu sayfada ve sosyal medyada yapılan yorumlarda sıklıkla rastladığım, tarım teknolojilerinin suçlanarak şeytanlaştırılması eğilimi oldukça yanlış bir yaklaşımdır. Kitabın müellifi ile aynı kaygıları paylaşan ve çözümü için mevcut tarım teknolojilerinden çokça faydalanarak tohum geliştiren, bu geliştirilen tohumları tüm dünyaya ücretsiz dağıtan ekipler de mevcut. Bu konuda da müstakil bir yazı kaleme alacağım.  

Kitapta yoğun bir bilgi kirliliği, manipülasyon ve çarpıtma bulunmaktadır. Bunların kendi alanım ile ilgili olanlarından bir demetini rasyonel bir şekilde aşağıya sıralıyorum.

Kitap tarihi, zirai, ekolojik, politik ve tıbbi tartışmaların harmanlandığı yoğun bir malumat sunmaktadır. Tıbbi bilgilerden bilimsel yayınların teferruatlarına dair bilgilere, gizli toplantılarda konuşulduğu iddia edilen malumatlardan ikili diplomatik görüşmelerin konuşma detaylarına kadar yığınla iddianın sıralandığı kitapta bu bilginin kaynaklarına dair metin içerisinde ve dipnotlarda hiçbir bilgi bulunmamaktadır. Dipnotlar bile yazarın kaynak yerine daha fazla iddia ortaya atması için kullanılmıştır. Topluca kitabın en arkasında kaynakça olarak bir liste sunulmuş.  Maalesef bu şekilde sunulan kaynaklar ile kitapta dile getirilen iddiaların kaynaklarını teyit etme imkânı yok. Kitap ile alakalı temel sorunlara geçmeden önce kaynak ile ilgili bu önemli sorunu belirteyim.

Kitap ile ilgili sorunların başında teknolojik yanılgılar ve yanlış anlaşılmalar geliyor. Özellikle genetik teknolojileri ve diğer biyoteknolojik yöntemler ile ilgili yığınla teknik hata mevcut. Bunlardan en belli başlısı Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) ile ilgili olanıdır. Yazar, bitkilerde insan eliyle meydana getirilen tüm değişiklikleri yani ıslah mekanizmasını genetiği ile oynamak yada GDO olarak tesmiye ediyor kitap boyunca. Eğer bu temel tanımlamayı kabul edersek, insanların yerleşik hayata geçip bitkileri ekmeye başlamasıyla bitki ve hayvanların genetikleri ile on bin yıldan fazla süredir oynadığını kabul etmememiz gerekecek. Dolayısıyla, bu bakış açısıyla “genetiği ile oynanmamış” besin tüketmek için mağaralara gidip 8 milyar insan ile beraber avcılık yapmamız gerekecek. Oysa GDOyu oldukça teknik bir tanımlama olarak, iki canlı arasında doğal yollarla (eşleşme olmaksızın) aktarılmayacak genlerin laboratuar teknikleri ile aktarılmış canlılar için kullanıyoruz. Yani genetiği değiştirilmiş canlılar GDO ya da transgenik canlılar olarak adlandırılır ve bunlar ile ilgili yazdığım yazıda teknik bilgiler mevcut.  Ezcümle, ıslah edilmiş her bitki aynı zamanda genetiği değiştirilmiş ya da genetiği ile oynanmış değildir. Yazar bu yanılgının bir adım daha ötesine geçerek 38. sayfada “Meksika’da buğday genine, yabancı genler transfer edilerek 'transgenik buğday' yaratıldı” iddiasında bulunmakta ve bu iddiayı kitap boyunca sürdürmektedir. Bir önceki cümlede ise bu işlemlerin tarihi için 1930-40 aralığını iddia etmektedir. Oysaki bu tarihlerde DNA yapısı bile henüz bilinmemekte.  Yani Yeşil devrim sonucu elde edilmiş gübre ve ilaç kullanımına bağımlı modern çeşitleri yermek için bunları GDO olarak yaftalamayı seçmektedir. Oysa bunların kullanımına eleştiri getirmek için yeterince rasyonel sebep zaten var. Bir şeyin mahsurlu olması için illaki GDO olmasına gerek yok.

Bir diğer teknik yanılgı ise hibritleşme (melezleme) ile hibrit (melez) tohumların çok kötü bir şekilde birbirine karıştırılmasıdır. İki kelime köken olarak biri birine benzemekle beraber teknik açıdan oldukça farklı şeylerdir. Hibritleşme temel olarak bitki veya hayvanların eşleştirilmesi için kullanılan tabirdir. Doğal yollarla gerçekleşebildiği gibi insan eliyle de gerçekleşmektedir. Islahta  melezleme yaygın olarak 10.000 yıldır kullanılmaktadır.  Oysaki hibrit tohumlar performans artırımı için bulunmuş bir teknik olup özellikleri şurada yazdığım yazıda mevcuttur. Yazar eleştirmek istediği her tohum geliştirme tekniğinde melezleme faaliyeti kullanıldığı için şeytani olarak tesmiye ettiği hibrit tohumları ile karıştırarak algı oluşturmaktadır. Hâlbuki yeryüzünde hiçbir insan hibritleşme zararlı ya da sakıncalıdır diyemez, çünkü bizzat kendisi bir melezleme ürünüdür.  Nitekim yazar 38. sayfada överek belirttiği gibi “… Cumhuriyetin idealist uzmanları 'AK 702', 'Sertak 52', 'Yayla 305' ve 'Melez 13' gibi buğdaylar…” melezlemeler kullanılarak ortaya çıkarılmıştır. Yani melezlemeyi biz yaptıysak iyi, ancak başkası yaptıysa kötü sonucuna varmaktadır.  Ayrıca melez tohumların kısırlığı da kitap boyunca iddia edilmiş ki bu yanlıştır ve bir algı yönetimidir.

Kitapta bir diğer önemli teknik yanlışlık ise buğdayın genetik yapısının anlatıldığı 52. sayfadaki  35 numaralı dipnot. Önceki yazılarımdan birinde anlattığım gibi bitkilerde genetik bilgi (genom) setler halinde artış gösterebiliyor. Buna da teknik olarak poliploitlik diyoruz. Bu şu demektir: aynı canlıda farklı sayıda kromozoma sahip bireyler bulunabilir. Buğday da doğal bir poliploit bir bitkidir ancak diploit versiyonları da mevcuttur.  Yani buğdayın 14, 28, veya 42 kromozom sayısına sahip çeşitleri vardır. 42 kromozoma sahip ekmeklik buğdayın yakalşık 10.000 yıl önce bir melezleme sonucu oluştuğu düşünülmektedir.  Ne var ki yazar “bizim kadim buğdayımız olan kavılcaya sonradan 14 kromozom eklenerek”  yapının modern tarımla bozulduğunu ima etmektedir. Oysa yapı bozulmayıp melezleme ile yeni bir tür oluşmuştur. Ayrıca canlıya bütün kromozomu aktaracak herhangi bir teknik de henüz yoktur. Glutenin ya da ekmeklik buğdayın sağlık sorunlarına sebep olma ihtimalini genetik teknolojilerine bağlamaya çalışmak nereden bakarsanız kurnazlık..  

Kitapta bir dizi başka teknik karışıklık daha mevcut ancak bu köşede hepsini tafsilatıyla anlatmak mümkün değil.  Zaten sağlık, kimya-biyokimya, ziraat, genetik ve politik bilgilerin yoğunlukla ve referanssız sunulması bu kadar teknik yanlışlığı kaçınılmaz hale getiriyor. Örneğin nişasta bazlı şekerler konusunda tarım politikalarından üretim dinamiğine, kimyasından sağlık sorunlarına kadar toplumu tek başına aydınlatmaya çalışan bir gazetecinin nişasta bazlı şekerler ile tatlandırıcıları biri birine karıştırması da doğal.  

Elbette kitapta var olan yanlışlıklar sadece teknik konuların yanlış anlaşılmasından ibaret değil. Çevri programları kullanılarak İngilizce metinlerin çevrilmesinden kaynaklanan yığınla sorun mevcut. Kitapta nadir olarak metin içerisinde verilen referanslar takip edildiğinde ise bu referanslarda iddia edilen bilgilerin olmadığı da görülmektedir.

Sonuç olarak mevcut tarım pratikleri ile tarım politikaları konusunda eleştirel olmak doğal. Hatta AKParti ve diğer sağ partilere kategorik eleştiri de getirebilirisiniz. Ancak bunu yaparken komplo teorilerine, teknik çarpıtmalara, bilgi hatalarına, kaynaksız ve desteksiz malumatlara başvurmak eleştirinin ciddiyetini de değerini de sıfırlar.