Saklambaç
Saklambaç oyununu bilirsiniz. Şimdiki çocuklar oynarlar mı ya da bizim kadar çok oynarlar mı bilmem.Ama belli yaştaki herkes bu oyunu bilir. Hatta iyi bilirler.
Saklambaç oyununu bilirsiniz.
Şimdiki çocuklar oynarlar mı ya da bizim kadar çok oynarlar mı bilmem.
Ama belli yaştaki herkes bu oyunu bilir.
Hatta iyi bilirler.
Çünkü oynamışlardır.
Çünkü biz; şimdiki çocuklar gibi değildik.
Oyun oynamayı severdik.
Oynayarak büyüdük zaten.
Dizlerimiz yara olurdu.
Olmayan çocuk yoktu ki zaten.
Normaldi yani bir çocuğun yara bere içinde olması.
Çocuktuk çünkü…
Düşmek bile bize yakışırdı çünkü…
Büyüyünce düşmek daha çok acıtıyor.
Ruha da hiç yakışmıyor çünkü…
Ben hep bulunan oldum saklambaç oyununda.
Bulunmayı kendim isterdim çünkü.
Kolay yerlere saklanırdım ki kolay bulunayım.
Saklanmaya değil bulunmaya çabalardım yani.
Beni bulanın yüzüne gelecek gülümseme içindi çocuksu çabam.
Bulsun ki gülsün.
Bulsun ki sevinsin isterdim.
Gülen insanları sevdiğimdendi.
Ağlayanlar hayatımdaydı çünkü.
O yüzden arkadaşlarım gülsün isterdim.
Büyüyünce gülmeyeceklerini ya da az güleceklerini; daha çocukken öğrenmiştim.
Daha çocuk iken hayatı öğrenmiştim çünkü.
Ama kaderimi kederim yapmadım hiç.
O zamanda yapmamıştım yani.
O yüzden saklambaç oyunlarında hep kolay bulunan oldum.
Saklanamadığımdan değil, saklanmayı sevmediğimdendi biraz da…
O zamandan kaldı bana yadigâr.
Hala ne yüzümü saklarım, ne içimi…
Bir tek yüreğim saklıdır.
Saklamadıklarım tarafından çok kırıldığı için.
En çok da bulmak isteyene özel olsun diye.
Ki o da bir avuca sığar.
Küçücüktür yani…