Milliyet yazarı Hasan Cemal, bugünkü köşesini BDP Muş Milletvekili Sırrı Sakık'a bıraktı.
Abone olBDP'li Sakık, Erdoğan'a itafen bir mektup yazıp, mektubu da yayımlaması için Hasan Cemal'e gönderdi. Mektubun ana gündem maddesi ise kuşkusuz 'KCK operasyonları'ydı.
"Demokratik siyaset zemininde siyaset yapan insanları tek tek toplayıp içeri atarsanız peki kiminle konuşacaksınız?" eleştirisinde bulunan Sakık bir de ithamda bulundu:
"28 Şubat'ta size yapılanları bugün siz Kürtler'e yapıyorsunuz."
İşte Sakık'ın o mektubundan tartışma yaratacak o satırlar...
KÜRTSE AT İÇERİ!
Sorun aynıysa, söylem de aynı olacak ne yapalım! Hani bir reklam vardı, 'Tamek'se at sepete' deniliyordu. Bunun gibi 'Kürtse at KCK dosyasına' uygulaması geçerli...
Biz fakir bir partiyiz.
BDP milletvekilleri ve belediye başkanları maaşlarının yüzde 10'unu partiye veriyor. Çünkü devlet yardımı da almıyoruz. Her eve kumbaralar koyduk. Çocuklar bir lira, iki lira atıyor. Bütün bunları KCK'ya yardım diye değerlendiriyorlar.
Tutuklananlar 3 yıldır cezaevindeler ve anadilde savunma yapamıyorlar. Mahkemeler anadilde savunmaya izin vermediği için halen ifadeler alınabilmiş, yargılamaya başlanabilmiş değil.
Bu kadar insan tutuklandı.
Peki, sorun çözülecek mi?
Kürt sorunu çözülmediği için bugün bu tablo yaşanıyor. Binlerce insan Kürt sorunu çözülmediği için 'terörist' olarak cezaevine atılıyor. Eğer bu sorun çözülmez ise bu tablo böyle sürüp gidecektir.
HAPİSTEKİLER...
Bakınız!
Türkiye'nin geldiği noktayı göstermesi açısından şu rakamlara bir bakmak gerekir.
Dünya genelinde toplam 35 bin 117 kişi terör suçundan tutuklu. Bunların 13 bini Türkiye'de tutuklu.
Dünyada toplam 645 gazeteci cezaevinde. Bunlardan 70'i bizim ülkemizde tutuklu.
İki olayda da dünyada birinci sıradayız. Yani muhalif herkesi 'terör' kapsamına alan ve uzun tutukluluk süreciyle yıllarca cezaevinde çürümeye tabi tutan bir otoriter uygulamayla Türkiye karşı karşıya.
ORTADOĞU'YA MODEL...
Bu kadar tutuklu Mısır'da, Şam'da, Tunus'ta değil, Ortadoğu'ya model olarak gösterilen Türkiye'de bulunuyor.
Türkiye bu haliyle demokrasiye, barışa, diyalog ve uzlaşıya öncülük edebilir mi?
Sayın Başbakan, Ortadoğu'daki diktatör rejimlerin sahiplerine "Halkın sesine kulak ver" diyor. Ama kendisi, kendi yurttaşlarının sesini kesiyor, dinlemiyor, konuşturmuyor, itiraz edeni içeri attırıyor.
Bu tablo Türkiye açısından kabul edilebilir, sessiz bir onayla karşılanabilir bir süreç değildir.
Sormak istiyoruz:
Demokratik siyaset zemininde siyaset yapan insanları tek tek toplayıp içeri atarsanız peki kiminle konuşacaksınız?
Kimin elini tutacaksınız?
28 ŞUBAT
Sayın Başbakan, "Terörle mücadele, siyasetle müzakere" dedi. Peki, bu durumda kiminle müzakere edeceksiniz?
BDP her gün operasyona uğruyor, yönetici ve üyeleri tutuklanıyor. BDP siyasal alanda yok sayılıyor.
Medya bize kapatılmış durumda. BDP'nin sesinin çıkmaması için her yol deneniyor.
Peki, nasıl müzakere edeceksiniz?
AKP'nin içinden geldiği siyasi gelenek de bir dönem benzer baskılarla karşı karşıya kaldı.
Medyaya kapatıldılar.
Sesleri kesildi.
Andıçlandılar.
Komplolara maruz kaldılar.
28 Şubat'ı yaşadılar.
Şimdi iktidar ellerine geçince, güç kendilerinde toplanınca kendi yaşadıklarını fazlasıyla bizlere, Kürtlere, bu ülkenin muhalif seslerine yaşatıyorlar.
Peki bu vicdanlara sığar mı?
Bu kabul edilebilir mi?
DEVLET GÖRÜŞÜR
Nitekim Sayın Başbakan da "Devlet gerektiğinde görüşür" diyerek, İmralı ile temasların varlığına işaret etmiştir. Şimdi dengeler değişti diye avukat görüşmeleri suç mu oldu?
Şike sanıkları için 8 ay içerisinde Meclisten iki yasa geçti ama özgürlükleri genişletme defteri henüz açılmadı.
Terörle Mücadele'den yargılananlar için kimsenin kılı kıpırdamadı. Pankart açtı diye bir kadına 5 yıl ceza veriliyor. Kimsenin bu hukuk, demokrasi ve özgürlük katliamı karşısında sesi çıkmıyor.
BARIŞ TRENİ KAÇMADI AMA...
Unutulmamalıdır ki:
Kürtlerin demokrasi ve barış arayışına vurulmak istenen darbe aynı zamanda Türkiye demokrasisine de zarar vermektedir. Bu uygulamalar Türkiye'nin doğusuyla batısı arasındaki makası giderek açmaktadır.
Bu yüzden herkesin bir kez daha oturup düşünmesi, hepimizin geleceğe olan kalıcı adil bir barışın bu ülkede tesis edilebilmesi için ortak akıl yürütmesi siyasi ve tarihi bir sorumluluktur.
Türkiye henüz barış trenini kaçırmış değildir. Bunca yaşananlara rağmen halen bu treni yakalayabiliriz.