BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46
HABER /  GÜNCEL

Sakık Erdoğanın ayağını öpecek

Şemdin Sakık bugün de 'barış' için öneriler sıralıyor... 'Kürtler için silah namustur' diyor ve 'Silah bırakın' önerisinin yersiz olduğunu dile getiriyor.

Abone ol

PKK’nın Abdullah Öcalan’ın ardından iki numarası olarak yıllarca teröristlere komutanlık yapan ve şimdi Diyarbakır Cezaevi’nde yatan 'Parmaksız Zeki' kod adlı Şemdin Sakık, Can Dündar’ın sorularını yanıtladı.

Dündar, 2 güne yayılan ve toplam 7 saat süren röportajın dün gece yayınlanan son bölümünde Sakık’a, Kürt açılımını sordu.

Kazanımlar, kaygılar ve öneriler başlıkları altında yayınlanan röportajın satırbaşları şöyleydi:

Can Dündar'ın kaleminden Şemdin Sakık söyleşisi;

(...)
Şimdi PKK’nın silahsızlandırılmasından söz ediliyor ve bu konuda IRA’dan, ETA’dan örnek veriliyor. Ne PKK, IRA’dır ne Türkiye İngiltere’dir, ne Kürtler İrlanda halkıdır. Bunlar çok farklı gelenekler, kültürler... Batı, silahı namus olmaktan, hatta savaş aracı olmaktan çıkarmış. Artık ekonomiyle, diplomasiyle, bilgiyle, teknolojiyle savaşıyor.
Biz Doğuyuz. Doğu halklarının kültüründe halen silah hem savaş aracıdır, hem namustur.
Ben mesela şehre bir grup gönderirsem, “Eylem yapın, silahınızı da bir kanalizasyona atın, kaybolun” desem kabullenmezlerdi. Bir savaşçı silahını atmaz çünkü... Yaralı arkadaşını çatışma ortamında bırakabilir; bunu yaptığında örgütten ceza da almaz, ama silahını bıraktığında mutlaka ceza alırdı. Ben yıllar sonra bu anlayışı aştım, silahın bir araç olduğunu işledim, ama kabullendiremedim. 

KÜRTLERDE SİLAH NAMUSTUR, VERMEZLER

Şimdi Kürt tarihine bakalım:
Bütün isyanlar bastırılmış, sonrasında da silahsızlandırma hareketi başlatılmıştır. Hiçbirisi son olmamış, bir tanesi daha çıkmış. Çünkü o insanlar silaha ihtiyaç duymuşlar. Silahı namus görmüşler. Keçisini, öküzünü satıp silah almış ve tekrar isyana kalkışmış. Hiçbir dönem Kürtler silahsız olmamışlardır. PKK’nın 20 bin silahı varsa Kürtlerin 5-6 milyon silahı vardır. Her evde silah vardır.
Bir taraf, yenilen tarafı silahsızlandırabilir ama bugün ortada ne yenilen var ne de yenen var; bunu herkes iyi bilsin. Her şey ortada; olduğu gibi duruyor. İki taraf var: ve onların silahlı adamları var.

SABOTE EDERLER

Kürtlerin silahı savaş aracı, hatta namus olarak gördüğünden hareketle diyorum ki bu bir engel... PKK’nın silah bırakmak istememesi de ikinci bir engel. Sabote ederler bir biçimde...  Dolayısıyla bu, daha sonra yapılması gereken bir iş. Silahsızlandırmayı 1. plana almak kesinlikle yanlıştır. 

'SINIR MUHAFIZLIĞI YAPSINLAR'
 
Benim projem şu: Bakın Kürt tarihinde var Mir Alayları var, Hamidiye Alayları var, bugün de 90 bin kişilik Kürtlerden oluşan bir koruyucu ordusu var. Bırakalım bunlar eğer istiyorsa anlaşalım, 1000 kişilik veya 7000 kişilik ordunun bir askeri gücü olsun. Türk ordusuna bağlansın, sınır muhafızlığı yapsın.

ORDU GÖREVİNİ YAPTI, HÜKÜMET DE KATKI YAPTI

Ben askerin fazla hata yapmış olduğunu düşünmüyorum.
4 ülkenin askerlerini de gördüm. Türk ordusu kadar disiplinli, göreve bağlı fedakâr bir ordu görmedim. “ordu görevini yapmadı” görüşünü kabul etmiyorum.
Ordu rolünü oynadı, üstüne düşeni yaptı. Ama Türkiye bu işle başedemedi.
Tespiti böyle koymalıyız
. Türkiye’nin başedememesinde, biraz da kendine güvenmeyen, risk almak istemeyen, korkak, statükocu yöneticilerin bilinçli olarak kendilerini askeri vesayet altına sokması da mevcuttur.

Herkes Kürt sorununun bir güvenlik sorunundan ibaret olmadığını söylediği halde, “işte sorun orda” deyip askere bıraktı. En temel sorun burada.
Kendisi üstlenseydi veya bir kurumu bu işte görevlendirseydi, rahatlıkla dağa çıkış nedenlerini ortaya çıkarabilir ve bu nedenleri ortadan kaldırabilirdi.
Şimdi açılım bu sorunun çözümüne katkılar yapabilir. Bu katkıların bazıları oldu da şimdiye kadar:

KAZANIMLAR

Örneğin TRT Şeş’in açılması, yayına başlaması bir katkıdır.
İlk yayın yaptığı gün ben onu hücremde izlerken gözyaşlarımı tutamadım ve içimden gelen bir sesle “Başbakan’ın ayağını öperim” dedim. Çünkü biz Erivan Radyosu’nu, Bağdat Radyosu’nu böyle kulağımızı radyoya dayayarak dinlerdik. 1 saatti günde, öyle büyüdük. Bir şarkı dinlemek için...
Kürtlerin Meclis’te grup kurmaları, bütün engellemelere rağmen bir katkıdır.  Yerel yönetimlerin, Kürt siyasetçilerin denetimine geçmesi bir katkı ve kazanımdır.
Daha önceki hükümet döneminde idamın kaldırılması katkıdır. Kürt tarihinde isyan edip de lideri asılmayan, kurşuna dizilmeyen ilk hareket PKK’dır. Çünkü devlet, öldürmekle tasfiye etmekle bir yere varılamayacağını, bunun Kürtleri daha da kışkırtacağını görmüş ve sağduyulu hareket etmiştir.
Kürtçe üzerindeki yasakların kaldırılması katkıdır.
Bu sayede en azından 2009 -Reşadiye’deki olayı çıkarırsak- diğer yıllara oranla kansız geçti. İki taraflı durdu; eylemler de durdu, operasyonlar da durdu. Bu da bir kazanımdır.
Bakın, dershaneler açıldı. Çocuğunun Kürtçesini geliştirmek istiyorsan İnterneti, dershaneleri kullanabilirsin.
Kürtçe yayın yapan onlarca TV ve radyo şu anda yayındadır. Düğmeyi açıyorsun, hepsi karşında. Güneyde Kürtçe eğitim veren üniversiteler var.
Bu adımlarla kültürel sorun çözülmüştür önemli oranda... Teknoloji çözmüştür, Kuzey Irak’taki gelişmeler çözmüştür, Türkiye’nin yaptığı hamleler çözmüştür. Neyse ne...  Şimdi kardeşim bırakın bu üzümü yiyelim.

SAKIK'TAN SOMUT ÖNERİLER...
HABERİN DEVAMINDA...

[PAGE]

OPERASYONLARI DURDURUN:
Savaştan anlamayanlar, operasyonların devlete yarar sağladığını, PKK’ya zarar verdiğini düşünür. Oysa her operasyon devleti müthiş zarara uğratırken, bana güç olarak dönüyor. Halk kendi arasında “Bunlar kurşun geçirmezdir” diye efsane oluşturuyor. Ben kendimi korumaya çalışırken devletin operasyonları sayesinde “halk kahramanı” ilan edildim. Ondan sonra da “ne kadar operasyon geliştirirsem kârdır” mantığıyla hareket ettim. Operasyonun her çeşidi, devlete zarar vermekten, örgütün hanesine yeni bir kazanım yazmaktan başka bir şey değildir. 

AF ÇIKARIN
Ben bir hükümlüyüm. Ben aftan, bahsedersem bütün bu anlattıklarım boşa gider. Fakat sadece dağdakilerin inmesi için, ya da çocuklar için değil, yurtdışında Kürt sorununa barışçıl katkıda bulanabilecek olan PKK muhaliflerinin dönüşü için de af lazım. Bunlar dağınıktırlar ama hepsi birikimdir. Hepsi beyindir. Bu ülkeye sadece katkı yaparlar. Türk halkı eğer barış olacaksa Öcalan’ı dahi affedilebilir. Bak TRT-Şeş açıldı; Türk halkından en ufak bir tepki gelmedi. Öcalan’ın affedilmesi bunun kadar büyük bir olay mı olur? Kesinlikle olmaz. 

PARTİLER, SİVİL TOPLUM GELSİN
Biz gözümüzü dünyaya açtık, “devlet askerdir” diye öğrendik. Hâlâ durum budur. Askeri olarak ya devlet ya örgüt var. Siyasi olarak da ya 
AKP ya DTP...
Oysa insanların başka seçenekleri olmalı, yaratılmalı. İnsanların her biri kendini bir yere ait hissetmeli. O zaman sorun, önemli oranda çözülür.
Jandarma kışlasına, polis yerine çekilir, biraz insanlara güvenilir, sivil toplum örgütleriyle, siyasi örgütlenmelerle bunun önü açılır.
Onun için MHP, CHP burada olmalıdır. Bütün sivil toplum örgütlerinin burada olması için çaba sarf edilmelidir. Bu çeşitlilik baskıları ortadan kaldırır, rekabeti ortaya çıkarır, siyasi tercihleri çoğaltır, zenginlik yaratır.
İşte barışa giden bir yol da budur. 

AYDINLAR ÇÖZÜM ÜRETMELİ
Aydınlar da biraz çözüm üretmeli, yeni fikirler ortaya atmalı, yeni görüşler gelmeli.
Kürt esnaf “artık yeter” demeli. Bu kepenk indirmeler ekonomiyi mahvetti. İnsanları aç-perişan bıraktı. Onlar da o rolü oynasa bu mücadele durur anlamına gelmiyor.
Ben Kemal Sunal’ı izlemesem, Sezen Aksu’yu dinlemesem edemem. Beni bu ülkeye bağlayan ne yasalardır, ne ordudur; o güzel insanlardır. O güzel insanlar bir güzelliklerini gösterseler, bağlarını kursalar. Mesela İsmail Cem döneminde Yunanistan ile aramızda kopukluk vardı. Zülfü Livaneli gibi insanların katkısı ile bir kültürel bağ oluştu. Etkinlikler yoğunlaştırıldı, ortam yumuşatıldı; diplomasi gelişti. Aynı şey burası için de geçerli... Burada bir kopukluk var. Burada da yapılabilir. 

SON ŞANS
Bu, Türkiye için son şanstır. Zaman geçiyor. Bu konuda tek bir saat geçirmenin bile maliyeti çok ağırdır: çünkü bölge ve yeni eksenler hızla değişiyor. Türkiye bütün bunları göz önüne almalı. Şimdi yaparsak kesinlikle olur, ama bütün bunları bir tarafa herkes kendi çözümünü ya da çözümsüzlüğünü dayatırsa bize bugünleri aratacak gelişmeler olacaktır ve o gelişmeler öyle bir şey olacaktır ki artık istesek de çözüm bulamayacağız, içinden çıkamayacağız; benim korkum budur.

AB'DEN VAZGEÇERSEK KAOS DURMAZ...
DİĞER SAYFADA...


[PAGE]



Kuzey Irak’taki durum şu anda bir oluşum içinde. Nereye gideceği, nereye doğru evrileceği belli değil...
Türkiye Kürtleri, Irak Kürtlerinde ne varsa onun kendilerinde de olmasını istiyorlar. Bu isteklerini koşullar uygun olmadığı için dile getirmek istemiyorlar. Gerçek budur.
Eğer Kuzey Irak’taki oluşum İsrail gibi -ki Kürtler, Yahudiler, Ermeniler birbirlerine benzerler. Hepsi dağıtılmışlardır, yurtsuz bırakılmış, katliamlara uğramışlardır- Yahudiler gibi demokrasilerini kurarlarsa, bilim, kültür, sanat alanında, teknolojide gelişirlerse, Barzani’nin dediği gibi “bir Dubai yaratırsa”, Kuzey Irak, Türkiye Kürtleri için bir çekim merkezi olur ve bağımsızlık eğilimini körükler.
Sanırım bu gerçeği bildiği için, Türkiye de ısrarla Kerkük’ün Kürtlere dahil olmamasından yana tavır takınıyor. Bunu da “orda katliam çıkar” teorisiyle örtmeye çalışıyor.
Ama eğer, Ermeniler gibi olursa, yani Irak Kürtleri içine kapanırsa, yoksul kalırsa, biraz çağdışı kalırsa, dünyadan izole olurlarsa, Türkiye Kürtleri onları hiç görmezler. Bu sefer onlar Türkiye Kürtlerine bakar.
İşte burada benim çok net olduğum bir husus var:
Türkiye AB yolunda ilerledikçe, Türkiye’den ayrılmak isteyen, hatta bağımsızlık hayalini kuran insanların sayısı giderek azalacaktır. Marjinal bir duruma düşecektir.
Bakın ne zamanki AB ile ilişkiler yoğunlaştı, AB’ye girme yönünde hükümette irade güçlendi, o zaman PKK da kendini buna ayarladı, yumuşadı. AB ile restleşmelerin başlaması, dağda silahların patlamasıyla paraleldir. Biz Avrupa perspektifini yitirirsek hiçbir güç burada kaosu durduramaz.
Şu an Suriye’ye, Irak’a, İran’a, Ortadoğu ülkelerine verilen önemin, Avrupa’ya verildiğini görmüyorum. Ben Ortadoğu’nun büyük gücü olmaktansa Avrupa’nın sıradan bir ülkesi olmayı tercih ederim. Çünkü o barış getirir, bilgi getirir, kültür getirir, sanat getirir, teknoloji getirir, hoşgörü getirir.  AB bir insanlık projesi... Türkiye AB’den kopup bir Ortadoğu ülkesine dönüşürse, Suriye’den, Irak’tan, Ürdün’den, Mısır’dan, Suudi Arabistan’dan, İran’dan ne alabilir ki: Türkiye demokrasisini geliştirirse, AB ile birlikte hareket ederse bölünme ihtimali giderek azalır. Ne kadar imkân olursa olsun, Türkler Kürtleri kovsa da yine bölünme olmaz.

TAŞ ATAN ÇOCUKLAR İÇİN BAŞBAKN'A YAZDIM

Burada insanlar diyor ki;

“Bir adam testereyle sevgilisini doğradı; bir adam rahibi öldürdü, onları çocuk mahkemesinde yargıladılar.”  Güneydoğu’da taş atan çocukların cinayeti de yoktur; bunları DGM’de yargılıyorlar.
Halk bunu böyle algılıyor. Kürtler çocuklarını sevmezler. Kendisi döver, ama başkası dövdüğünde onun için adam öldürür.  Ben Başbakan’a yazdım: “Eğer bu olay üzerinde durulmasa Kürtleri daha derin bir devlet düşmanlığına iter. Bu çocukların her birisi de birer serseri mayına dönüşür, intihar komandosu olur. İntikam alır” dedim.
Biz hep 12 Eylül’ü eleştiriyoruz. 12 Eylül’de 20 yaşın altında kimse buraya düşürülmedi. Şimdi 11 yaşında çocuklar buradadır.
Bakın, Dersim isyanında Seyit Rıza’nın asılması unutuldu, ama çocuğunun yaşı büyütülerek sabaha karşı idam edilmesi, halen unutulmadı. Çocuğu kimse unutmaz.”

BARIŞ İÇİN TAM YETKİLİ SÜPER BAKAN GEREK

Bence nasıl krizde ekonomiye Amerika’dan “Süper Bakan” olarak tam yetkiyle Kemal Derviş getirildiyse,
Nasıl Ergenekon davasına süper savcı atandıysa,
Nasıl savaşa olağanüstü yetkilerle “OHAL Valisi” atandıysa, nasıl bunların hepsinde özgün yöntemler geliştirilip, Meclis seferber edildiyse açılıma da tam yetkili bir “Barış bakanı” lazım.
Meclis ancak Derviş istediği zaman ekonomi yasalarını peş peşe çıkarttı. OHAL valisi isteyince terör yasalarını çıkarttı. Neden savaş için bir olağanüstü vali atanabilmişken aynı şey barış için yapılamasın? Olağanüstü yetkilere sahip o bakan gerektiğinde Meclis’e dönüp “Bu yasaları çıkarmalıyız” diyemesin? Atanan vali barış için bir plan geliştirir; bu planı hayata geçirmek için kimden ne oranda yararlanabiliyorsa, ondan yararlanır. Bana gelir, Öcalan’a gider, Ölen 50 bin insanın ailelerine gider.  Kürtlerle oturup konuşur, ortak plan-proje geliştirip hayata geçirir. Böyle olursa bence bu iş adım adım ilerler.