1992 yılında derin devlet tarafından öldürülen Musa Anter’in Bediüzzaman Said Nursi hakkında ilginç bir hatırası olduğunu biliyor muydunuz?
Abone olKürt yazar Musa Anter'in "Türkler sizi oradan oraya sürüyor, hapsediyor, mahkemelerde süründürüyor ama siz hâlâ Türkleri cennete götürme çabası içindesiniz; bu nasıl iştir" sözlerine Bediüzzaman Said Nursi, “Evladım, daha çocuksun, bilmiyorsun (anlamıyorsun) ben ne yapıyorum. Oku ve ilim öğren.” diye cevap vermiş.
Zaman yazarı tarihçi Mustafa Armağan, Kürt yazar Musa Anter'in 1991’de basılan hatıralarında yazdığı ilginç bir anısını bugünkü köşesinde paylaştı. İşte yazıdan bir bölüm:
ANTER, SAİD NURSİ'NİN ARKADAŞI ZAPSU'NUN DAMADI
"Musa Anter’in, bir zamanlar “Büyük İslam Tarihi” adlı kitabıyla tanıdığımız ve Said Nursi’nin arkadaşlarından olan Abdurrahim Zapsu’nun damadı olduğunu hatırlatalım. (Abdurrahim Zapsu kim mi? Bediüzzaman’ın esarette malum Rus subayı karşısında ayağa kalkmadığı bilgisini borçlu olduğumuz kişi diyeyim de siz anlayın).
Gerçi Anter, Bediüzzaman’ın tamamen Kürtlüğüyle ilgilidir ama bize anlattığı olay, onun “müspet hareket çizgisi”ni bir başka ve dışarıdan bir şahit vasıtasıyla ortaya koyması bakımından önem taşımaktadır.
Musa Anter “hayatı başlı başına ciltler dolusu ibret levhalarıyla dolacak çaptadır” dediği Bediüzzaman’ın 1945’te İstanbul’da bir mahkemesi olduğundan bahseder. (Galiba karıştırmıştır yazar, zira Üstad 27 yıllık ayrılıktan sonra 1952’de gelecektir İstanbul’a. Ayrıca 1945’te aşağıda isimleri yazılı Kürt alimlerin bir evde toplanması olacak şey miydi?) Şöyle yazar:
“Bir akşam yemeğine kendilerini evime davet ettim. İstanbul’daki tüm seçkin Kürt din adamları da gelmişlerdi. Örneğin Şeyh Şefik Arvasi, Şeyh Eminzade, Bitlisli Şeyh Mustafa, Abdulhakim Arvasi’nin oğlu Kadıköy Müftüsü Mekki Arvasi, Cemalettin Arvasi gibi… Yemekten sonra bölgemize has semaverli çay faslı başladı.”
SİZ HALA TÜRKLERİ CENNETE GÖTÜRME ÇABASI İÇİNDESİNİZ
Sohbet koyulaşmıştır ki, gençliğinde aşırı Kürt milliyetçisi olduğunu söyleyen Musa Anter, “birdenbire ve patavatsızca” bir soru yöneltir Bediüzzaman’a. Kürtçe şöyle der:
“Muhterem Hocam, çocukluğumdan beri duyduğum ve tüm Kürtlere sempatik gelen adınız Melaye Saidi Kürdî idi. Şimdi de her gün Türkler sizi oradan oraya sürüyor, hapsediyor, mahkemelerde süründürüyor ama siz hâlâ Türkleri cennete götürme çabası içindesiniz; bu nasıl iştir… ben anlamadım.”
Bu hiç beklemediği soru karşısında Bediüzzaman’ın “o nur ve ilim fışkıran gözlerini bir projektör gibi” Musa Anter’e çevirdiğini ve “tatlı bir tebessümle” “Ev kî ye Abdurehim?” (O kimdir Abdurrahim?) diye Abdurrahim Zapsu’ya sorduğunu görürüz. Zapsu “Eniştemdir” deyince Üstad’ın Musa Anter’i “Evladım, hele yanıma gel” diye çağırdığını okuyoruz. Anter gidip yanına oturur. Bediüzzaman da elini onun boynuna sarar, öper ve Kürtçe şunları söyler kendisine:
OKU VE İLİM ÖĞREN
“Evladım, daha çocuksun, bilmiyorsun (anlamıyorsun) ben ne yapıyorum. Oku ve ilim öğren.”
KAVMİ AYRIMCILIĞI "ÇOCUKLUK" OLARAK GÖRÜYOR
Said Nursi'nin bu cevabını yazar Armağan, böyle yorumluyor:
"Hem taraftarı, hem de karşıtı olan kimi çevrelerce “Kürtçü” diye sunulan Bediüzzaman Said Nursi’nin kavmî ayrımcılığı “çocukluk” olarak gördüğünü ve bunun ötesine geçip ilim ve iman temelinde yeni bir sentez vücuda getirmekle meşgul olduğunu bu hatıradan bir kere daha öğrenmiş oluyoruz."
Mustafa Armağan tüm