BIST 9.916
DOLAR 35,04
EURO 36,44
ALTIN 2.941,24
HABER /  GÜNCEL

Said Nursi idamdan nasıl kurtuldu?

Said Nursi 1. Dünya Savaşı'nda hem din hocası hem askerdi. Bitlis'i savunurken Ruslar'a esir düştü. Rus çarınının dayısına karşı ayağa kalkmadığı için idam edilecekti.

Abone ol

Said Nursi Birinci Dünya Savaşı'nda hem din hocası hem askerdi. Ayağı çizmeli, eli kırbaçlı, odası silah ve kitap dolu bir hoca. 4 bin gönüllüyle birlikte Ruslar'a karşı savaştı. Esir düştü ve St. Petersburg'da esir kampına götürüldü. Kamptan kaçıp, İstanbul'a döndü. Said Nursi savaşta bir tefsiri, talebesi Molla Habib'e yazdırıyordu. Bu yazdırma faaliyeti kâh at üstünde kâh siperde devam ediyordu. Hem molla hem cengaver! 'Fahri Kaymakam' Said Nursi, Birinci Dünya Harbi sırasında 4 bin gönüllüyle Ruslar'a karşı savaştı. Esir düştü. Kaçtı ve Almanya üzerinden İstanbul'a döndü. Çıkan kısmın özeti Bitlis'in Nurs köyünde doğan Said Nursi (1876-1960) din hocalardan ders aldı. Üstün zekâsı ve hafızasıyla dikkatleri çekti. 1907'de İstanbul'a geldi. Amacı hem din, hem de bilim öğretecek 'Büyük Doğu Üniversitesi'nin kurulmasıydı. Bunun için Saray'a başvurdu. Ancak talebi kaale alınmadı ve tımarhaneye gönderildi. Doktor onun akıllı ve mantıklı bir insan olduğuna dair rapor verdi. 1908'de İkinci Meşrutiyet ilan edildi. Said 'hürriyet'i destekledi. İstanbul'- da, Selanik'te bu yönde konuşmalar yaptı. 1909'da 31 Mart isyanı oldu. Hareket Ordusu'nun İstanbul'a gelip isyanı bastırmasından sonra Divan-ı Harp'te yargılandı. Ancak asilerle bir ilişkisi olmadığı, tersine onları engellemeye çalıştığı saptandı. Beraat etti. Said Nursi bir süre İstanbul'- da bulunduktan sonra 1910 yılında Doğu'ya döndü. Konakladığı, kısa ya da uzun süre kaldığı, kâh dini ve siyasi tartışmalar yaptığı, kâh ders ve konferanslar verdiği yerler arasında İnebolu, Tiflis, Van, Diyarbakır, Urfa ve Birecik vardı. 1911 Said Nursi'nin hayatında önemli bir yıl oldu. Güneye doğru indi. Hedefi Mısır'a giderek, hayalini kurduğu Büyük Doğu Üniversitesi için ünlü Ezher Üniversitesi'ni yerinde görmekti. Geçerken Şam'a uğradı. Israrlar üzerine kentteki görkemli Emeviye Camii'nde kalabalık bir topluluğa karşı konuştu. Sadece sıradan insanlar değil, din alimleri de onu diliyordu. SULTAN'LA YOLCULUK Bu etkili söylev daha sonra 'Hutbe- i Şammiye' adıyla İstanbul'da kitap haline getirildi. Ebuzziya Matbaası'nda basılan eserin kapağında şöyle bir ibare yer alıyordu: "Tamamını dikkatlice okumayan almasın!" Said Nursi, Şam'dan sonra yön değiştirdi. Beyrut'a geçti ve gemiyle İstanbul'a geldi. Kafasında yine üniversite fikri vardı. Bu üniversitenin adını bulmuştu: "Medresetü'z-Zehra". Bu okul Mısır'daki Ezher'in adeta 'kız kardeşi' olacaktı. Ancak kader ağlarını tersten örüyordu! Doğuda değil de, batıdaki bir üniversitenin temel atılışında bulundu. Sultan Mehmed Reşat, 1911'in haziran ayında Barbaros zırhlısı ile İstanbul'dan hareket ettti. Heyette doğu vilayetlerini temsil eden Said Nursi de vardı. Selanik üzerinden Üsküp'e gidildi. Üsküp'te kurulmasına karar verilen üniversitesinin temeli atıldı. Bu arada Said Nursi, "Asıl üniversiteyi doğuda açmalıyız" deyip duruyordu. Neticede Sultan Reşad'ı ve İttihatçı yöneticileri ikna etti. Üç haftalık gezi bittiğinde Sadi Nursi projesi için '19 bin altın' sözü almıştı. KÜLAHLI SAVAŞÇILAR Sevinçle Van'a dönen Sadi Nursi, gölün hemen kıyısındaki Edremit'te hayalindeki üniversitenin temelini attı. Bunda Van Valisi Tahsin Bey'in büyük katkısı olmuştu. Valinin bu çabasının tek sebebi 'eğitim' değildi elbette. Doğu Anadolu'daki Müslüman Kürtler arasında İran'den esen Şii rüzgârı etkili oluyordu. Üniversite buna karşı bir tedbir olarak da düşünülmüştü. Ne var ki büyük savaşın çıkışı projeyi kadük bıraktı. Birinci Dünya Savaşı 1914'te başladı. Bütün ülke savaş için seferber olmuştu. O sırada Van'da bulunan Bediüzzaman, İstanbul'a gittiğinde tanıştığı Enver Paşa'nın emriyle gönüllülerden oluşan bir milis alayı kurdu. Artık iki görevi birden yerine getiriyordu: Hem din hocası, hem asker! Ayağı çizmeli, beli kamalı, eli kırbaçlı; sert adımlarla yürüyen, sağa sola emirler yağdıran, at mahmuzlayan, odası silah ve kitap dolu bir hoca... Said Nursi'nin yönettiği milis alayının 4 bin kişiden oluştuğu tahmin ediliyor. Onlara 'Keçe Külahlılar' adı takılmıştı. Said Nursi savaşta kahramanlıklar gösterdi. Madalya aldı. Ancak 3 Mart 1916'da Bitlis'i savunurken kırık bir ayak ve vücudunda üç kurşun yarasıyla Ruslar'a esir düştü. İDAMA BEŞ KALA Savaş esiri Said Nursi, Tiflis Hastanesi'ne yatırıldı. Uzunca bir süre tedavi edildi. Adeta 'hatırlı' bir esirdi. Onun için İstanbul'dan bakım parası gönderilmişti! Ardından da St. Petersburg'un (daha sonra Leningrad) Güney batısında bulunan Kosturma'- daki esir kampına götürüldü. Said Nursi'nin esir kampı hayatı da gayet ilginçti. Mesela bir keresinde, kampı Kafkas Komutanı, Rus Çarı'nın dayısı Nikola Nikolaviç teftiş ediyordu. Ancak Bediüzzaman o geldiğinde ayağa kalkmamıştı. Sebebi sorulduğunda özetle "Benim inancım budur" demişti. Tabii hemen mahkeme kurulmuş ve Said Nursi, Rus Ordusu'na hakaretten idama mahkedilmişti. MİKROPOLİTİK SAİD Bu kararı umursamazlıkla, hatta sevinerek karşılaması herkesi şaşırtmıştı. Daha sonra tavrının, hakaret amaçlı olmadığı gerçekten inancından dolayı yaptığına kanaat getirilip affedildi. Bediüzzaman idam mangasının önünden dönmüştü. Said Nursi'nin, 'mikropolitik' diye adlandırılabilecek bir düşünce biçimi vardı. Mesela kamptaki bunaltıcı hayat yüzünden esirler tartışmaya giriyorlardı. Herkes kendisinin haklı olduğunu söylüyordu. Said Nursi yine böyle bir olay çıktığında, kendisine bağlı olanlara şöyle demişti: "Koşun ve haksız olana yardım edin." Adamları şaşırmışlardı. Sürekli haktan, hukuktan söz eden Bediüzzaman nasıl olur da haksız konumdaki bir kişiye yardım edilmesini isterdi? Said Nursi sebebini şöyle açıklamıştı: "Haklı adam insaflı olur. Bir dirhem hakkını toplumun yüz dirhem menfaatine feda eder. Haksız ise ekseriyetle bencil olur, feda etmez, gürültü çoğalır." FAHRİ KAYMAKAM Zaman geçiyordu. 1917'de Rusya'da devrim olmuş, ortalık birbirine girmişti. Said Nursi karışıklıktan yararlanarak kamptan kaçtı. Petersburg'a geldi. Oradan Varşova'ya geçti. Almanya'ya vardı. Burada iki ay kadar kaldı. Sonra da Viyana üzerinden, Sofya'dan geçip 25 Haziran 1918'de İstanbul'a döndü. Sofya'daki ataşemiliterlik ona verdiği 'vatana dönüş' belgesine, "Rütbesi: Fahri Kaymakam... Kıtası: Gönüllü Kürt Süvari Alayı... Tabiiyeti: Osmanlı" diye yazmıştı. Said Nursi'nin maceralı hayatı devam ediyordu. Emre AKÖZ-Nevzat ATAL/Sabah