BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46
HABER /  GÜNCEL

Sahurda Erbakan'a darbe uyarısı

28 Şubat'ın ayak sesleri işitiliyordu. Alparslan Türkeş kendisine gelen üç generali dinler. Bir hafta sonra Türkeş sahurda Erbakan'ın evinde soluğu alır ve ikazda bulunur.

Abone ol

Üyeleri arasında Atilla Ateş, İlhan Kılıç, Çetin Doğan, Necdet Timur, Fikret Özden Boztepe gibi emekli komutanların da bulunduğu Marmara Vakfı’nın Başkanı Akkan Suver, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın AK Parti’yi kurduğunda, vakıftan iki kişiyi partiye kurucu yaptığını söylüyor. Ayrıca, Alparslan Türkeş’in bir sahur vakti Necmettin Erbakan’ı darbe konusunda uyardığını dile getiriyor. Sekizinci cumhurbaşkanı Turgut Özal, Çankaya Köşkü’nden inip siyasete gireceğini 1992’de İstanbul’da açıklarken seçtiği platform Marmara Vakfı’ydı. Tam adı “Marmara Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Vakfı” olan bu oluşum, sosyal demokrat çizgideki “Taksim toplantılarına” sağın alternatifi olarak 1985’ten beri faaliyetini sürdürüyor. Özal’ın 1980’lerde başbakan olarak gelip bir konuşma yaptığı ve başlangıçta Anavatan ve Doğru Yol Partisi’nden Ülkü Söylemezoğlu, Halil Şıvgın, Osman Özbek, Mustafa Öncel gibi politikacıların başkanlık yaptığı vakfa şimdi, Alparslan Türkeş zamanında Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) yönetiminde görev yapan gazeteci kökenli Akkan Suver başkanlık yapıyor. Vakfın şuandaki üyeleri arasında eski Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Atilla Ateş, eski Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlhan Kılıç, eski Jandarma Genel Komutanı Fikret Özden Boztepe, 1. Ordu eski komutanları Necdet Timur, Çetin Doğan, işadamları Şahap Kocatopçu, Hüsamettin Daniş, İsfendiyar Zülfikari, Hüsamettin Kavi, eski bakanlar Barlas Doğu, Ahmet Samsunlu, İlter Türkmen, öğretim üyeleri Sabih Tansal, İlter Turan, emekli büyükelçi Ertuğrul Kumcuoğlu gibi isimler bulunuyor. Anılarını “Sarı Yapraklar Mevsimi” adlı kitapta toplayan Akkan Suver, İsrailli politikacı Şimon Peres’ten Azerbaycan eski devlet başkanı Haydar Aliyev’e, Yunan politikacı George Papandreu’dan Rauf Denktaş’a kadar bölgesel liderlerle ilişkiler kurmuş bir isim. İçeride ise Celal Bayar’dan Süleyman Demirel’e, Alparslan Türkeş’ten Recep Tayyip Erdoğan’a kadar pek çok siyasetçiyle dostluklar geliştirmiş. Sağ siyaset geleneğinde Marmara Vakfı’nın ağırlığıyla ilgili olarak Akkan Suver, “Marmara Vakfı’nın değerini anlayan iki insandan biri rahmetli Özal’dır. Cumhurbaşkanlığını bırakıp sil baştan siyasete başlayacağını Taksim Marmara Oteli’ndeki bizim o toplantımızda açıkladı. Yepyeni bir parti kuracaktı. Özal’dan sonra, Vakfının dal budak salmasında Demirel’in hakkı inkar edilemez. Bu vakfın var oluşunda Süleyman Demirel’in büyük hakkı vardır.” diyor. Türkeş’e gelen üç general Erdoğan’ın, AK Parti’yi kurduğunda kapısını çaldığı kişilerden biri de Akkan Suver’di. AK Parti’ye kurucu yapmak üzere Suver’den üç isim ister: “Tayyip Bey büyükşehir belediye başkanı iken gelip vakıfta bir konuşma yapmıştı. Rauf Denktaş geldiğinde ona refakat etti. Siyasi harekete yönelince, bizimle beraber oldu. Bir toplantı yaptık, yemek yedik. Parti kuracağını, siyasete atılacağını söyledi. Bizim aramızdan da genel mali sekreter Fatih Saracoğlu ile mütevelli heyeti üyesi Caner Doğaneli’yi partisine kurucu üye olarak aldı. İstediği üçüncü arkadaşımız Cemil Öktem’di. Tayyip Bey ona da davet yaptı, o girmedi. Sayın Başbakan beraber çalışmak için beni de istedi. Ama ben sivil toplum hareketinin buradaki fonksiyonundan memnundum. 1998’de rahmetli Türkeş’in ölümünden sonra kendi isteğimle MHP’den ayrıldım. Buraya genel sekreter olarak döndüm ve başkan oldum. Siyaset bana göre bir şey değil.” Suver’in anılarındaki en çarpıcı bölümlerden birini, 1997’de vefat eden eski MHP lideri Alparslan Türkeş’le yaşadıkları bir olay oluşturuyor. 1997 başında Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in verdiği yeni yıl resepsiyonuna Türkeş’le birlikte gittiklerini belirten Suver, bu olayı şöyle anlatıyor: “Rahmetli Türkeş’in ölümünden üç, 28 Şubat sürecinden iki ay önceydi. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel Ankara’da yeni yıl resepsiyonu verdi. O zaman MHP’nin basından sorumlu genel sekreter yardımcısıyım. Türkeş’le resepsiyona beraber gittik. Resepsiyon sırasında bir ara bir köşeye çekildik. Yanımıza üç tane genç general geldi. Bunlar merhum Türkeş’e hayırlı yıllar diledikten sonra, ‘Efendim siz bir duayensiniz. Bu hükümete söylemiyor musunuz, 180 kilometre hızla duvara vuracaklar.’ dedi. Türkeş o anda bir şey söylemedi. Köşk’ten çıkışımızda arabada, ‘Tarih tekerrür ediyor’ dedi. Demokrat Parti milletvekillerinden Sait Bilgiç Türkeş’in Turancılık davasından arkadaşıydı. 1946’dan 1950’ye kadar 14 yıl boyunca Isparta milletvekiliydi. 1960’ta ihtilalden bir süre önce Türkeş, Said Bilgiç’e, ‘Sen Demokrat Parti’den istifa etsene’ diyor. Said Bey, ‘Niye istifa edeyim. Batan gemiyi fareler terk eder. Ben bu gemiyi terk etmem’ diyor. Aradan bir ay geçiyor, ihtilal oluyor. İhtilal olunca Sait Bey, Türkeş’e ‘En iyi arkadaşımsın, beni niye uyarmadın?’ diyor. Türkeş de ‘Daha nasıl uyarsaydım?’ cevabını veriyor. Köşk çıkışında bu olayı anlatıp ‘Tarih tekerrür ediyor’ dedi. Bir hafta sonra, Türkeş sahurda Erbakan’ın evine gitmiş. Ertesi gün, efendim dün akşam Erbakan’a gitmişsiniz dedim. ‘Evet gittim’ dedi. ‘Yahu bir şey olursa bunlar partileri kapatırlar, benim ömrüm bir daha parti kurmaya yetmez. Onun için gittim Erbakan’a, bu işten vazgeç, bu yolun sonu yok, sonunda hepimizi sıkıntıya sokacaksın dedim’ dedi.” İlk gerillacı subay Turgut Sunalp 12 Eylül 1980 ihtilalinden sonra tutuklanan Alparslan Türkeş’in bir an önce serbest kalması için çaba harcayan kişilerin başında Turgut Sunalp’in geldiğini aktaran Suver, “Turgut Sunalp’in emekli bir orgeneral, ve o zamanki ana muhalefet partisi olan Milliyetçi Demokrasi Partisi’nin genel başkanı olarak askerler üzerinde bir ağırlığı vardı. Çünkü komuta kademesinin hepsi aynı dönemden eski arkadaşları. Hem cezaevinde ihtimam gösterilmesi için hem de tahliye olsun diye uğraşıyordu.” diyor. Acaba Türkeş-Sunalp yakınlığının temelinde ne vardı? Suver bunu şöyle anlatıyor: “Turgut Sunalp, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gerilla alanında yetiştirdiği ilk subaydır. Gerilla yepyeni bir model. 1950’lerde Türkiye’nin ABD’de yetiştirdiği bir subay. Bu subayımızı teşkilat kurması için Kıbrıs’a yolluyorlar. 1960 ihtilali olunca, Demokrat Parti ile bağı olduğunu düşündükleri subayları emekli ediyorlar. Bunların içinde general de var, kurmay albay da. Turgut Sunalp’in ayrıldığı eşi, Demokrat Partili eski bakanlardan Mükerrem Sarol’un karısının kız kardeşi. Diyorlar ki, bu da onlarla ilişkili, bunu da emekli edin. Türkeş buna itiraz ediyor. ‘Kendinize gelin, bu kişi TSK’nın yetiştirdiği bir subay. Kaldı ki hanımından boşandı. Boşanmamış olsaydı dahi, o fikirlerle irtibatlı anlamına gelmez. Bu arkadaş bu konunun uzmanı. Onun yerine Kıbrıs’a göndereceğimiz ikinci bir adam söyleyin, onu gönderelim.’ diyor. Tabii bulunamıyor ve Sunalp’in emekliliği durduruluyor. Bir sabah Türkeş’in emir subayı içeri girmiş. Albay Sunalp geldi demiş. Sunalp içeri girmiş, ‘Sana teşekküre geldim, benim hakkımı müdafaa etmişsin, ama emeklilik dilekçemi vermeye geldim. Böyle rezil bir şey olmaz. Sen beni savunmuşsun, ama bunlar bana kulp takmışlar. Bunu onuruma yediremem.’ diyor. Türkeş de diyor ki, ‘Şu anda benim sıfatım senden üstün. Emrediyorum, en yakın saatte Adana üstünden birliğinin başına geçeceksin. Bu istifa dilekçeni yırt, ben burada olduğum müddetçe sana kimse dokunamaz ve dokunmayacak da.’ O kararlılık onun emekli albay Turgut Sunalp olacağı yerde, emekli orgeneral Turgut Sunalp olmasını sağladı. Sunalp bunu hiç unutmadı. Sonra aradan zaman geçti. Türkeş çıktı. O arada Sunalp’in partisi silinip gitti. Türkeş MHP’nin başına geçti, 20 milletvekili ile Meclis’e girdi ve bütün resmi toplantılarda Turgut Sunalp’i yanına oturttu, onu onore etti.” Sadık Ahmet’in ölümü Yunanistan’da Batı Trakya Türklerini Yunan parlamentosunda temsil eden Sadık Ahmet’in 1995 yılı temmuz ayında, Gümülcine’nin bir köyündeki sünnet düğününe giderken otomobilinin önüne çıkan bir traktörün çarpması ile hayatını kaybetmesi hâlâ tartışılıyor. Akkan Suver, bu olaydan kısa bir süre önce İstanbul’da Sadık Ahmet’in Denktaş ile yaptığı buluşmadaki ilginç bir konuşmayı şöyle aktarıyor: “Sadık Ahmet’i Türkiye’de platforma ilk çıkartan bendim. 1989 veya 1990’dı. Yeni milletvekili seçilmişti. Devlet Bakanı Cemil Çiçek, Sadık Ahmet’in geldiğini söyledi, kendisi ile tanıştım. Arkadaşlığımız sürdü, ailecek görüştük. Bir gün Rauf Denktaş’la görüşmek istiyorum dedi. Denktaş’a söyledim. Görüşelim ama, kendisine sıkıntı verir. Bunu mahrem bir hale sokalım dedi. Şöyle bir şey kararlaştırdık. Denktaş İstanbul’a gelecek, Sadık Ahmet’e, ‘Düğün var, seni de şahit yaptık’ diyeceğiz. O da bu parola ile gelecek. Denktaş geldi, onu aradık geldi. O gün saat 17.00’de Harbiye Orduevi’ne geldik. O kadar gizli tutuldu ki, biz geldiğimizde kapıda nöbetçi bile yoktu. En üst kata çıkacağımızı söylemişlerdi. Çıktık, Denktaş bizi bekliyordu. Orada Sadık Ahmet’e nasihat etti. Senin durumun çok zor, sen benim gibi değilsin. Benim yanımda Türk askeri var, onlarla beraber yatıyorum, beraber kalkıyorum. Orada bana bir şey yapamazlar. Ama sen yılanla koyun koyunasın, dikkat et. Benim sana tavsiyem bir yere giderken iki araba ile git, yolda araban arıza yaparsa, lastiği patlarsa, hemen ikinci arabaya atla ve orayı terk et, hiçbir yere yalnız gitme, mümkünse eve adam al, evinde yalnız yatma dedi. Sadık Ahmet biraz gözü kara bir arkadaştı. Orada yalnız milletvekili değildi, bir hekim olarak sünnet de yapıyordu. Böyle bir sünnete çağırıyorlar. Tek başına mercedesine atlıyor, sünnete giderken bir traktörle çarpıştı. Ne olduğu belli değil. Orada vefat etti, gitti.” Aliyev’in huzurunda oturamayan Yeltsin Marmara Vakfı için Azerbaycan’ın ayrı bir önemi var. 1998’de Azerbaycan Devlet Başkanı Haydar Aliyev, vakfın davetlisi olarak İstanbul’a gelip Hilton Oteli’nde yaptığı konuşmadan sonra, Aliyev’e vakfın şeref başkanı unvanı verilmiş. Şu andaki Azerbaycan Devlet Başkanı oğul İlham Aliyev de vakfın onursal başkanı. Akkan Suver, geçtiğimiz ay yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminde, Dışişleri Bakanlığı ile yaptığı görüşmelerle belirlediği 82 kişilik bir heyetle Bakü’ye gitti. Gazeteciler ve işadamlarının da bulunduğu heyette AK Parti’den üç, Cumhuriyet Halk Partisi’nden iki, ANAP’tan bir milletvekili, DYP’den iki genel başkan yardımcısı, emekli generaller vardı. Suver, “Biz Azerbaycan-Türkiye ilişkilerine çok önem veriyoruz. Zira, Kıbrıs’ı saymazsak dünyada bizimle ilgilenen üç devlet var. Biri Pakistan, diğeri Bangladeş. Üçüncü ülke Azerbaycan. Ayrıca Azerbaycan’la aynı sıkıntıyı yaşıyoruz. Ermeni meselesinden dolayı. Ermeni soykırımı yalanı bir yanda, Karabağ’da yapılan vahşi katliam bir yanda.” diyor. Akkan Suver, Azerbaycan eski devlet başkanı Haydar Aliyev’i anlatırken de ilginç bilgiler veriyor: “Gorbaçov da Haydar Aliyev de Politbüro üyesiydi. Gorbaçov Haydar Aliyev’den genç. Brejnev’in ölümünden sonra sıra Haydar Aliyev’e gelmiş. Diyorlar ki Haydar Bey sen buraya olmazsın. Büyük Rus dünyasının başına hem Türk hem Müslüman birinin gelmesine izin veremeyiz. Haydar Bey, o zaman ben de eşyalarımı topluyorum diyor. Peki diyorlar. O eşyalarını toplarken içeriye Yeltsin giriyor. Haydar Bey, Yoldaş Yeltsin otur diyor. Yeltsin başını kaldırıp ayakta durmaya devam ediyor; sizin huzurunuzda otaracak kadar rütbe sahibi değilim cevabını veriyor. Haydar Aliyev’in huzurunda oturamayan o yoldaş Yeltsin, gün geldi Rusya’ya devlet başkanı oldu. Tabii Müslüman da değildi, Türk de değildi.” Peki, Aliyev’in sahip olduğu fakat Yeltsin’de olmayan bu rütbenin mahiyeti neydi? Suver anlatıyor: “KGB’den geliyor. KGB’nin içinde yükseliyorsunuz. Haydar Bey, en üst seviyeye gelmişti. Komünist Parti içindeki görevlerini yerine getirmiş, oraya kadar yükselmiş. Brejnev zamanında ikinci adamdı. KGB’nin ikinci adamıydı, ülkeyi KGB idare ediyordu. Brejnev’in ölümünden sonra devlet başkanlığı sırası ona geliyor. Gorbaçov ondan genç. Ama devlet başkanınnı 12 kişilik Politbüro heyeti seçiyor. Sıra benim, geleceğim diyecek hali yok. Aralarında ortak karar alıyorlar. Aramızdaki tek Türk ve Müslüman bu. Haydar Bey, Azerbaycan namına orada değil, büyük Rusya namına orada. Aslında Haydar Bey, bana göre bu çağın önemli devlet adamlarından biri. Kolay bir şey değil, onun yaptığı iş, oraya kadar yükselmek. Bakarsanız bölgede de önemli bir liderdi. Azerbaycan; Ukrayna, Kırgızistan olaylarına düçar kalmadı, çünkü Haydar Bey bir devlet kurdu. 70 yıl demir yumruk altında kaldıktan sonra devleti kurmak kolay değil.” KGB generaliydimHaydar Aliyev’in KGB kariyeri bir Türkiye ziyaretinde de gündeme gelmişti. Havaalanında “Efendim Sovyetler zamanında KGB ajanı mıydınız?” sorusuna Aliyev, “Ben KGB ajanı değil, KGB generaliydim ve bana KGB ajanı diyenlerin patronuydum.” cevabını vermişti. Aliyev’in hayatındaki ilginç noktalardan biri de, Stalin döneminde nişanlı iken kayınpederinin muhalefetle ilişkili diye Stalin tarafından takip ettirilmesi. Nişanlısı, “Ayrılalım” deyince, Aliyev hayır cevabını veriyor ve nişanın süresini uzatıyor. Üstelik Stalin’in ölümüne kadar evlenmiyorlar. Eşine olan sevgi ve bağlılığı ömür boyu süren Aliyev, onun ölümünden sonra ikinci bir evlilik yapmayı hiçbir zaman düşünmüyor. Son olarak Akkan Suver, Marmara Vakfı’nın günümüzdeki pozisyonunu şöyle anlattı: “Bir sivil toplum örgütü olarak Türkiye’yi temsilen Birleşmiş Milletler’in Sosyal ve Ekonomik Konseyine üyeyiz. UNESCO’ya üyeyiz. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı AGİT bizi görevlendiriyor. Bu yetkiyle 21 ülkede seçimlere gözlemci olarak katıldık.” Haber: Faruk Mercan Kaynak: www.aksiyon.com.tr