BIST 9.771
DOLAR 33,98
EURO 37,67
ALTIN 2.728,39

Sahte kendilik

İnsanlık tarihi boyunca insanoğlu/kızı sürekli bir anlam arayışı içerisine girmiştir. Bu anlam arayışı insan olmanın doğasının bir ön kabulüdür.

Birey dünyaya gözlerini açtığı ilk andan itibaren önce çevresini daha sonrasında da kendisini anlama uğraşı içinde kendisini bulur. Kendisine bakım veren kişinin iyi bir nesne ya da kötü bir nesne olup olmadığına karar vermeye çalışır.

Bu çaba gak dediğinde karnının doyurulması guk dediğinde altının temizlenmesi zamanında ihtiyaç duyduğu ölçüde isteklerinin karşılanması ile doğru orantılı olan bir anlamlandırma çabasıdır. Böylelikle kişi dışarıdan aldığı yeterince iyi ebeveynlikle kendi konumunu da tayin eder.

Sevilip sevilmediği, değerli olup olmadığı gibi bir yerden kendini tanımlamaya çalışır. Bebekler söz konusu olduğunda olumsuz bir durumla karşı karşıya kalındığında kötü olan uygunsuz olan dış çevre ve yahut bakım verenler değil, bebeğin ta kendisidir.

Çünkü kendisi ancak sevilmeye layık bir bebekse sevilir inancına sahiptir. Süreç içerisinde dış çevrenin ve kendisinin konumunu tayin etmeye ve bu kategoriler arasında değişiklikler yapmaya başlayan birey bir süre sonrasında olduğu ve olmak istediği kişi kavramları ile karşı karşıya kalır.

İlk özdeşim nesnesi kişiye en yakın olan anne ve babadır. Kız çocukları anne ile erkek çocukları baba ile özdeşim kurarak onlara benzeme, onlar gibi olma çabası içine girerler. İdealize edilen ve olması gereken güçlü, kudretli, ebeveynleri gibi olmaktır.

Zamanla birey yaş aldıkça ve dış çevreye açıldıkça birtakım farklılıklarla da karşılaşır. Kendisinden ve ebeveynlerinden daha iyi olan ve de olmayan...

Bu sayede kişi yeniden bir konumlanma ihtiyacı içerisine girer. Ben kimim ve neyim? Bu soruya cevap vermek her zaman kolay olan bir şey değildir. Birçok yetişkin dahi henüz gerçekte kim olduğunu, nelerden hoşlandığını, neleri yapıp yapamayacağını tam olarak bilememektedir.

Bununla birlikte var olan anlamlandırma çabasının varlığı, adeta ebeveynlerinde yaşantıladığı gibi kişiyi kendisine benzer olanla kıyaslama onu ölçüt alarak alma ve kendi konumunu tayin edebilme uğraşı içerisine sokar.

Ezelden beri toplumsal öğretilerimiz kendi pozisyonumuzdan daha olumsuz bir yerde konumlananlara bakıp şükür etmeyi, kendimizden daha iyi bir pozisyonda olana bakıp örnek almayı
bize öğütlemiştir. Bugün bu öğretiler doğrultusunda ortaya çıkan ve kişinin yaşamını zorlaştıran birtakım kavramlar ile karşı karşıyayız.

Öncelerde teknolojinin bu kadar yaygın olmadığı zaman dilimlerinde kişi yalnızca belli başlı yerlerden ve kişilerden haberdarken, kendi gibi olan kişilerin etrafında konumlanır, tanıdığı ve bildiği yerde varlığını sürdürürdü.

Şimdilerde ise insanoğlu/kızı teknolojinin her eve ve herkese erişimi ile her şeyden haberdar olma ve herkese haber verme gibi bir duruma evrildi.

Bu da aslında kişilerarası makas farkının ne kadar açık olduğunu gözler önüne seren bir durum oldu. Elbette ki bu durumdan hoşnut olanlar olduğu gibi bu durumdan huzursuzluk duyanlar da mevcuttur.

Bu sayede beğenilmek, takdir edilmek, sevilmek gibi insani beklentilerimizin teknoloji ile sosyal mecralara da sıçradığına hep beraber şahit olduk. Bununla birlikte elbette ki olumsuz olan bugün siber zorbalık olarak tanımladığımız durumlarla da karşı karşıya kalmamız kaçınılmaz bir sondur.

Kişinin onaylanma, görülme ihtiyacı o kadar fazladır ki karşı karşıya kalabileceği bütün olumsuz eleştirileri en başından kabul ederek bu yola koyulur. Kendisini yeterince iyi bulmayan kişi başkalarının onu pohpohlama ihtiyacı içine girer.

Bu sayede kendi içerisinde yaşamakta olduğu eksikliği dışarıdan aldığı destek ile kompanse eder. Bu ihtiyaç aynı zamanda toplumsal beğenilerin, kalıplaşmış güzellik algısının varlığı ile de bir sahte kendilik oluşturur.

Bu sahte kendilik kişinin olduğu değil olmayı istediği kişiyi yansıttığı ve o kişi üzerinden toplumsal beğeni topladığı bir alandır. Toplumun dayattı güzellik algısı, başarı kriterleri, varlık bilinci gibi kavramlar tamamen gerçeklikten çarpıtılmış birer olgudur.

Gerçeklikle bir bağı olmayan ancak gerçek olduğu varsayılan toplumun dayattığı beden algısı, maddi imkanlar, güç kişiyi ruhsal, fiziksel ve ekonomik açıdan birçok zorlukla karşı karşıya bırakır.

Makbul olanın arzulanana herhangi bir çaba sarf etmeden kolaylıkla erişim sağlamak olduğu görüşü kişileri kendisini noksan hissettiği yerden kimi zaman estetik ameliyatlarına kimi zaman yolsuzluğa kimi zaman da depresyona sürükler.