IMF'in Türkiye için hazırladığı reçete, sağlıkta yeni bir trajediyi gündeme getirdi. İşte size reçete rezaleti!
Abone olIMF'nin 'sağlık harcamalarındaki artış makroekonomik dengeleri bozacak, bunun için kısıntıya gidin' isteği sektörün kemerini sıkmak yerine, adeta hastaların boğazını sıkmasına dönüştü. Pratisyen hekimlerin ilaç yazmalarının sınırlandırılması ve birçok ilacın artık uzman doktorlar tarafından yazılma uygulamasına geçilmesinin ardından şeker, kolesterol, mide, kemik erimesi ve beyin ilaçlarının alımına getirilen sınırlama, hastaların ölüm kalım savaşı vermesine neden oldu. Birçok yaşlı hasta, ilaç yazdırmak için sağlık ocağı yerine hastane kuyruklarında saatlerce beklerken, dar gelirli hastalarda kolesterol, mide, beyin ilaçlarını artık sosyal güvenlik kuruluşlarının ödemeyeceklerini öğrenince, şikayetlerini sadece eczanelere değil, bizzat doktorların kendisine ve basını arayarak kamuoyuna da açıklamaya başladılar.
Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu gibi bölgelerde, uzman doktorun hastenelerde zor bulunduğu bazı ilçelerde, pratisyen hekimlerin sağlık ocaklarında bir çok ilacı yazamaması, hastaların en az 100 kilometrelik otobüs yolculuğuyla ilçelerden şehir merkezlerine akın etmek zorunda kalmalarına neden oldu. İşte son günlerde insan sağlığında hükümetin başlattığı 'bıçak sırtı' tasarruf politikasının nelere malolabileceğini ve bunun nedenlerini İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aykan Canberk ile konuştuk. Prof. Dr. Aykan Canberk, 'Merkezi otoritenin hekimlere 'şu ilacı şu şartlarda yazabilirsin, bu şartlarda yazamazsın' gibi genelge yayınlaması, ateşle oynamaktır. Bu uygulama kominist ülkelerde dahi görülmemiştir.Hastalar ölüm kalım savaşı veriyor' dedi. Prof. Dr. Aykan Canberk sorularımızı şöyle cevapladı:
IMF'nin isteği ile başlatılan 'sağlıkta tasarruf politikası', hastaların bazı ilaçlara zor ulaşmasına, hatta ulaşamamasına neden oldu.Bazı ilaçların Sağlık Bakanlığı'nın istekleri doğrultusunda 'şu ilacı şu şartlarda yazabilirsin'gibi uygulamalar batı ülkelerinde de var mıdır?
Batı ülkelerinde, böyle bir uygulama yok. Ama ilaç israfı da yok. Türkiye'de ilaç israfı olduğu doğru. Çözümü 'hükümetin doktorlara ilaç yazımını hangi şartlarda yazmasını' öğretmesi değildir. Yani devletin hekimin aldığı tıp diplomasanı hiçe saydığı başka ülke gösteremezsiniz. Bu gelişmiş ülkelerde olmaz. Eski kominist ülkelerde dahi böyle bir uygulama göremezdiniz.
Trigliserit ve kolesterol
Özellikle toplumumuzda kalp damar hastalıkları yaygın olduğu için sormak istiyorum. Kolesterol ilaçlarına getirilen kısıtlama ve prosedür var. Bu uygulama doğru mu?
Bakın bilimsel olmayan,insan sağlığını hiçe sayan bir uygulama getirildi.Kalp-damar hastalıklarında Türkiye, ABD'den sonra dünyada ikinci sırada. Deniyor ki, LDL, yani kötü huylu , bir başka deyişle kalbe zararlı olan kolesterol, 160'ın altındaysa kolesterol ilacı yazamazsın. Tek kriter olarak LDL'yi alıyor.Toplam kolesterole bakmıyor. Toplam kolesterolde Türkiye'de sınır 200, batı ülkelerinde 180'nin altıdır. Ayrıca trigliserit vardır. bu da kandaki yağ oranını verir, bu da dikkate alınmıyor. Doktorlara tek kriter olarak 'LDL 160 ve üstü ise kolesterol ilacı yazabilirsin' deniyor. Şimdi birinci nokta, bunu tesbit etmek için hasta kan tahlili yaptıracak. Bu ayrı bir maliyet. İkincisi, kolesterolün çeşitli sebepleri olabilir, bu yenen gıdalardandır, 160 ve üstü çıksa dahi diğer tahliller de istenerek hastanın yaşına göre ilaç yazmadan bu diyetle düşürülebilir. Mesela 160 ve üstü 80 yaşında yüksek tansiyon ve şeker hastaları için ölüm riskidir. Öyle kolesterol hastaları vardır ki, stresli çalışma ortamı, bozuk beslenme nedenleri, kolesterolü ancak sürekli kullanacağı kolesterol ilacı ile kontrol altında tutabilirsiniz. Siz kolesterolü 250-300 olan hastanın kolesterolünü ilaçla 150-160'a düşürürsünüz, ama ilacı bıraktığınız anda bu kolesterol yeniden yükselecektir. Devlet, 'Bunun kolesterolü 160'ın altında düştü'artık yazmayın' derse, 'bu hastanın kalp krizi ve felç riskini de üstüne alıyor' demektir. Bu tür hastalarda var. Bu hastaların teşhisine ve tedavisine ancak doktor karar verebelir. Kolesterol, damar içinin yağla örülmesi demektir. Bu da damar tıkanıklığını beraberinde getirir. Hele yüksek tansiyon hastalarında bulunan, belli seyirdeki kolesterolün LDL kriteri ile kesilmesi bu hastaların felç geçirmesine, hatta ölümüne neden olabilir. Felç hastalığının tedavisi ise devlete milyarlarca liraya malolabilir.
Şeker hastaları ne yapacak?
Şeker hastalarının da şekeri verilen ilaçla düşürülüyor. 'Şekeri düştü' diye bu hastaya verilen ilacı keserseniz, aniden yükselerek, şeker komasına girmesine ve devletin çok daha büyük maliyetle karşı karşıya kalmasına neden olursunuz. Merkezi otoritenin tıp ilmini bilmeden bir kaç kişinin karar almasıyla yapılan maliyet hesabının bedeli, insanların canları olur.
Kolesterol ve şeker ilacının yanısıra, bazı mide ilaçları na da şartlar getirildi. Nedir bunlar?
Evet bazı mide ilaçlarına endoskopi şartı getirildi. O kadar açık belirti veren mide hastalıkları vardır ki, hükümetin
endoskopiye bağladığı bu ilaçları yazmak için, endoskopiye bile gerek yoktur. Türkiye'de tıpta bazı pazarlar oluşuyor, bu pazarlar devlet destekli oluşturuluyor ve bunların para kazanması için , ek tedbirler alınıyor.Endoskopi çekilmesi, sosyal güvenlik kurumlarına daha pahalıya mal olur. Reflü belirtileri bellidir. Bu hastalar devletin ensdoskopiye bağladığı bu ilaçları, ensdoskopisiz 6 ay kullandıktan sonra, midesi düzeliyor. Ancak endoskopi yapmak farklı düşünceleri gündeme getiriyor. Bu bir pazar çünkü. Endoskopisiz teşhis edilebilen mide hastalıklarındaki bu ilaçlar için ensdoskopiyi şart koşmak, sosyal güvenlik kurumlarına çok daha pahalıya malolacaktır.
Kemik erime ilaçlarındaki kısıtlamada fatura doktorlara kesiliyor. Kemik erime tedavisi ,ölçümü yılda bir kereyi aşarsa maliyeti doktorların ödeyeceği bir kağıt imzalattırılıyor.
Bu zincirin giderek büyümesi beni ürkütüyor. Bedeli toplum ödeyecek.
Ayrıca bazı beyin ilaçları için de rapor isteniyor.
Bakın öyle hastalarımız var ki, yıllar önce iskemi atak, yani tansiyonun 23-24'e çıkmasıyla beynin belli bölgelerinde hasar oluşmuştur.Hafıza bölümünü veya yeme içme bölümünü veya bir başka bölümü vurmuş olabilir. Bu insan, yüksek tansiyondan dolayı yaşadığı krizle, aynı zamanda yıllardır beyin ilacı kullanıyordur. Şimdi deniyor ki, bunu ispatlayın. Ne yapılacak beyin emarı çekilecek yeniden,bu bir maliyet. Devlet hastanelerinin sağlık kuruluna bu sunulacak. Yani ek bir maliyet. Halbu ki bundan önceki uygulamada sosyal güvenlik kuruluşları yüksek tansiyon raporu olan hastalara beyin ilaçlarının yazılmasını kabul ediyordu. Doğru olanı da bu. Şimdi bu hastalar yeniden sebrovasküler raporu almak zorunda. Yani yüksek tansiyonun beyinde hasar oluşturduğunu ispatlayacak. Bu da emar cihazlarının yeniden işlemesi demek.
Pratisyen hekim
Pratisyen hekimlerin birçok ilacı yazmasının kısıtlanması doğru bir uygulama mıdır?
Siz diplomayı verirken, ilaç yazma yetkisini de veriyorsunuz. Özellikle Doğu ve Güneydoğu hatta Karadeniz gibi bölgelerin ilçelerinde, uzman doktor bulunmazken, açtığınız sağlık ocağına, atadığınız hekime güvenmiyorsanız, eğitim sistemini sorgulamak zorundasınız. Hastalar 50-100 km yol gidiyor. Buradaki insanlar uzman hekime böyle ulaşıyor. Büyük şehirlerde bile, uzman hekime ulaşmak demek, hastanelerde sabahın 5'inde kuyruğa girmek demek.Hastaları rahatlatmak bu mudur?
Peki ne yapılması gerekiyor?
Bu uygulamanın bedeli, birkaç ölüm veya özellikle, yüksek tansiyon, kalp ve şeker hastaları için söylüyorum, felç olmadan durdurulmalı. Bu ölümlerin bedeli ödenemez. İlaçta tasarruf sağlamanın yolu bu değildir. Yeniden keşfetmeye gerek yok.
Diğer gelişmiş ülkelerdeki uygulamaları inceleyip, buna doktorlarla birlikte karar versinler.