Kendi aralarında anlaşıp, haberi bir gün sonraya bırakan gazteciler birbirini ekince ortaya bakın neler yaşandı.
Abone olAcıbadem'in 14-18 Mart arasında Amerika'ya düzenlediği ve 14 kişilik basın grubunun katıldığı gezi tartışmaları da beraberinde getirdi. Gazetecilerin kendi aralarında anlaşıp, habere bir gün amborga koymalarına rağmen dün bu haberi Akşam'ın manşet, Milliyet'in ise arka sayfa manşeti yapması geziye katılan gazetecilerin tepkisini çekti. Sabah gazetesi adına geziye katılan Didem Ünsal, konuyla ilgili Medyatava'ya bir açıklama yaptı. Merhaba, 14-18 Mart arası Acıbadem Sağlık Grubu'nun Boston Harvard Medical International'deki seminerlerine İstanbul'dan 14 kişilik bir basın grubuyla katıldım. Burada her şey iyiydi. En azından başlangıç itibariyle. Ama finali hiç de ummuduğum gibi olmadı. Çünkü, böylesine kalabalık bir basın grubunun katıldığı ve böylesine sıkışık bir program boyunca, haber atlatmak bir yana zaman zaman röportajlara yetişmekte zorlandık. Acıbadem Sağlık Grubu yöneticilerinin iyi niyetli yakaşımlarını söylelem gerekir. Haberlerin ardı ardına geldiği, bir çok ABD'li ve Türk bilimadamıyla tanışma şansımızın olduğu bu ortamda, yine Boston'da daha dönmeden, bu basın grubundan 4 kişi, ben (Sabah Gazetesi'nden Didem Ünsal, Milliyet'ten Ayşegül Aydoğan, Akşam'dan Sinem Eminoğlu ve Vatan'dan Ayla Özcan) centilmenlik anlaşması gereği ve yıllardır tanışıyor olmanın verdiği güvenle haberleri değerlendirme durumunu ve zamanlamasını konuştuk. Hatta, bunu transferlerimizi yapan otobüsün içinde gerçekleştirdik. Bu konuşmalar, tabii ki cümleler itibariyle havada uçuşup gitti. Ama ben size, hiç bir ekleme veya çıkartma yapmadan aktarmak istiyorum. Milliyet ve Akşam'daki arkadaşlar, en azından ilk başta daha dürüst davranıp, dönüş günümüz olan 18'inde, 16 saatlik yolculuk ardından, hemen gazeteye gidip, bir ön haber yapmak istediklerini söylediler. Biz yani Vatan ve Sabah gazetesi muhabirleri ise, evlerimize gideceğimizi, en azından bu noktada inisiyatif kullanıp, açılış haberini ertesi günün gündemine bırakacağımızı söyledik. Bunun üzerinden konuşmalar devam etti ve en sonunda ilk haberin, daha genel, bir ziyaret haberi, Acıbadem ile Harvard'ın işbirliğinden söz eden, haberlerin kısa bir özeti ve değerlendirmesi olması üzerinde hemfikir olduk. Özel olmayan ama bakış açısıyla zenginleştirilebilir olan haberleri ise sonraki günlere bıraktık. Hatta Milliyet'ten Ayşegül Aydoğan, büyük ihtimalle gazeteye gitse bile, haberi o denli geç saatte, (İstanbul Atatürk Havalimanı'na 13.00'de indik. 13.30 itibariyle valizlerimizi aldık. Gazetelere ulaşmaları en azından 14-14.30'u bulacaktı ki ben tam 15.30'da evdeydim. biraz araba bekledim) haber vermek istemediğini, rutin olacağı için çıkma ihtimalinin zor olacağını söyledi. Aramızda gerçekleşen bir centilmenlik anlaşmasıydı ve bu yıllardan beri (17 yıllık muhabirim ve böylesi bir durumla ilk kez karşılaştığımı söyleyebilirim) böyle süregelir ve gider. Basın meslek ilkeleri, etik gereği, arkadaşlarınıza güvenmek zorundasınızdır. Hele böylesi kalabalık basın gezilerinde. Haberin gizlenip, saklanmasının çok ama çok zor olduğu böylesi ortamlarda. Her neyse, ben evime gittim. gazeteye bir tek satır haber geçmedim. Bu konuda şefim ve müdürlerim de anlayış gösterdiler. Onlar da ertesi gün başıma geleceklerden benim gibi habersizdiler. Milliyet ve Akşam'ın ziyareti rutin bölümüyle haber yapabileceklerini biliyorduk ama doğrusu bu kadarını hiç beklemiyordum. 19 Mart sabahı, gazeteye geldiğimde önce Milliyet'e baktım. Arka kapaktaki haberi görünce, bir miktar morardım. Sonra Akşam'ın manşetini görünce morartım üç katına çıkıverdi. Arkadaşlar, sözlerine sadık kalmamışlar ve anlaşmayı bozmuşlardı. Manşetlere taşınan haber, orada 14 gazetecinin de görüştüğü, seminere katılan, hani görüşmeyeni dövdükleri cinsten bir Türk bayan araştırmacı idi. Biyolog Dr. Güllü Görgün, Boston'daki Dana-Farber Kanser Enstitüsü'nde görev yapıyordu. Hepimiz, ama hepimiz kendisiyle görüşmüştük. Hatta Akşam'daki Sinem Eminoğlu'nun manşet yaparak, üstüne üstlük özelleştirdiği haberinde olduğu gibi hepimiz birer hatıra fotoğrafı bile çektirmiştik. Benim de üç fotoğrafım var. Akşam ve Miliyet'in paslaşarak, geziye katılan gazetecilere en azından anlaşmaya dahil olan bizlere, ihanet etmesi karşısında çok ama çok sinirlendim, kızdım . Hemen Akşam'daki Sinem Eminoğlu ve Milliyet'teki Ayşegül Aydoğan'ı aradım. Sinem hanım, hasta yatağından, bu haberi yaptığı içirn çok üzgün olduğunu, hatta manşet olacağını bile bilmediğini (!) söyledi. Tek yaptığı şey, beni aradığını söylemekti ama benim telefonum nedense, hiç ama hiç çalmamıştı. Sonra diğer tüm arkadaşları da aradığını ama hiç birisine ulaşamadığını söyledi. Sanırım söylediklerine Sinem bile inanmıyordu ki benim inanmamı nasıl bekliyordu anlamak gerçekten güç. Sıra Milliyet'teydi. Ayşegül ise, Akşam'ın bu haberi manşet yaptığından bile habersiz, sadece Sinem'in bu haberi yapacağını söylemesinden sonra akşam 16.15'den sonra oturup, haberi yazdığını, hatta bu yüzden şefinden fırça yediğini söyledi. Ayşegül, bana bir eski arkadaşım olarak, ne bana, ne de başkalarına kazık atmayacağını, Sinem'den herkesi bu haber konusunda arayıp, bilgilendirmesini istediğini, onun da kendisine aradığını söylediğini aktardı. Ama Ayşegül de, Sinem'in gazına gelmiş ve tabii ki bir de ben çek edeyim diye düşünmemişti. Onlar, bir bakıma hırslarının kurbanı olmuşlar, etiği filan unutmuşlardı. Bu haberler benim için de, Vatan'daki Ayla Özcan için iyi bir ders oldu. En azından hepsinden büyük ve kıdemli olan ben, yani Didem Ünsal, böylesi bir duruma nasıl düşer bir hayli üzüldüm. sıkıldım...Bunu yapan arkadaşlarımı, beni kandıran, mesleği bu hale düşüren bu arkadaşlarımı kişisel olarak hiç bir zaman affetmeyeceğim. Asıl önemli konu şudur ki; birbirleriyle paslaşan, hatta Ayşegül Aydoğan'ın bana bizzat ifade ettiği kadarıyla haberin detayı ve bilgilerin bir çoğunu kendisinin Sinem'e verdiğini söylediği kadarıyla, haberlerin ikisi de yanlışlarla dolu. Hatta bir hayli de abartılı. Başarı öyküsü açısından son derece uygun bir kişi olan DR. Güllü Görgün, Akşam'ın 19 Mart sayısında yazdığı gibi kanser aşılarıyla kansere darbe filan vurmuyor. Dr. Görgün, haberlerde verildiği gibi, kanserin gen taramalarını yapıyor. 26-40 bin insan genini tarayan ekipte yer alan Dr. Görgün, KLL adı verilen bir tür lösemi ile ilgili çalışmalar yapıyor. KLL'nin aşı ile tedavi mekanizması üzerinde çalıştığı doğru ama aşıyı bulan Türk doktor filan değil. hatta kadıncağız böyle bir şey söylemedi ve bağlı olduğu Dr. John G. Gribben'i ön plana çıkardı. Sanırım o da haberleri görse bir hayli şok olacaktır. Gerek başlıklar, gerekse haberin veriliş tarzı yanlış. Çünkü Dr. Görgün; basın toplantısında böyle bir açıklama yapmadı. Sadece görev aldığı projenin çalışma esaslarını anlattı. 'Kansere darbe vuruyorum' filan da demedi. Dr. Görgün'ün çalışma sahası, KLL aşısından daha çok, gen taraması ve genlerin sesizleştirilmesi yani KLL'li hastalarda artan genlerin nasıl geriye döndürüleceği, yani hastalığın başlamadan genetik olarak önlenmesi ile ilgili. Gerek Milliyet, gerekse Akşam'da verilen haberler hatalı ve eksik. Ayrıca, bu kimsenin özel haberi değildi. Söylediğim gibi, Dr. Görgün, bu bilgileri bu arkadaşlara özel vermedi. Ben de, Vatan'dan Ayla Özcan'da, hatta Kanal D'den Özay Erad, Show TV'den İlke Gürman, ATV'den Murat Gürman, Radikal'den Emel Alptekin, Posta'dan Betül Kabahasanoğlu'da aynı basın toplantısındaydı. Onlar da bilgilere vakıf durumdalar. Onlar haberi yanlış ve eksik yorumlamışlar. Tüm basın camiası, etik ilkelerin bu kadar kolay çiğnendiği bir ortama hayır demeli ve güven ortamının yeniden kurulması için çalışmalı. Yalan, yanlış habercilik yapılmamalı. Manşetlere yerleşmek tabii ki alkışlanmalı ama ben ne yazık ki, bu arkadaşları alkışlayamıyorum. Gazetecilik bu kadar ucuz bir meslek değil...Hiç bir zaman da olmadı. Olmamalı. Bir çok meslaktaşım gibi, her gün bir çok kez ziyaret ettiğim Medyatava.net üzerinden sıkıntımı ve düşüncelerimi tüm camia ile paylaşmak istedim. Acayip ağırıma gittiği için. Siz karar verin bakalım. Ben şimdi gol mü yedim: Yoksa el mi var? Herkesi selamlıyorm. Didem ÜNSAL