BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46
HABER /  GÜNCEL

Saç ektirmek haram mı?

Yaşan Nuri Öztürk, başına saç ektirdikten sonra Diyanet'in yaptığı 'Saç ektirmek haram' açıklamasıyla küplere bindi.

Abone ol

Öztürk, bugün Star'daki köşesinde Diyanet'i bombardımana tuttu: ''Saç ektirmenin haramlığına, bunu yaptıranların lanetlendiğine ilişkin bir beyan yoktur ama, dine yalan sokup Hz. Peygamberi de bu yalanlara álet eden hurafecilerin lanetlendiğine ilişkin birçok vahyî beyan vardır...'' İşte Yaşar Nuri Öztürk'ün Star'daki yazısı: SAÇ EKTİRMEK HARAM MIDIR? Soru: Saçlarla ilgili dinsel bir fetvada, kadın-erkek ayrımı yapılmadan, saç ektirmenin haram olduğu, bunu yaptıranların lanetleneceği söylenmekte, kaynak olarak da Buharî ve Müslim gibi ünlü hadis kitapları gösterilmektedir. Modern tıp imkánlarıyla bile ancak birkaç yıldan beri uygulanmakta olan saç ektirme operasyonunun bundan binbeşyüz yıl önce hükme bağlanmış olduğunu iddia etmek bana inandırıcı gelmedi. Siz bu konuda ne dersiniz? Saç ektirmek diye bir haram, bunu yaptıranların lanetlendiğine ilişkin bir beyan var mı? CEVAP: Saç ektirmenin haramlığına, bunu yaptıranların lanetlendiğine ilişkin bir beyan yoktur ama, dine yalan sokup Hz. Peygamberi de bu yalanlara álet eden hurafecilerin lanetlendiğine ilişkin birçok vahyî beyan vardır. Esas melunlar, dine yalan ve uydurmaları sokarak dinin söylemlerini kin ve inatları uğruna saptıran vicdansız ve irfansız sinsi müşriklerle bunlara bir biçimde reklamcılık yapan omurgasız-ilkesiz eyyamcılardır. Bunlar ayrıca, Buharî (ölm. 256/869) ve Müslim (ölm. 261/874) gibi hadisçilere de iftira etmekte ve bu yolla da lanetlik hale gelmektedirler. Çünkü Kur'an, yalancıları ve iftiracıları açık ve çok sert bir biçimde lanetlemektedir.(bk. Áli İmran, 61) Hem de ebediyyen kaydıyla... (bk. Nur, 23) Bu iftiralar, dine hüküm ekleme şeklinde bir davranış olduğunda ise suçlular ayrıca müşrik damgası yerler. Çünkü dinde hüküm koyma anlamına gelecek davranışlar ilahlık yetkisi kullanmaya kalkmanın bir göstergesi olduğundan doğrudan doğruya şirke girmektedir. Sorunuzdaki iddialar doğruysa, burada, şimdi ele alacağımız suçlar art arda işlenmiş olur ve bu da dine ve ilme namussuzluk bulaştırmak anlamına gelir ki düşünülebilecek alçaklıkların en iğrencidir. Şimdi, kimin verdiğini belirtmediğiniz ve 'fetva' diye andığınız yüz kızartıcı iftiranın ayrıntısına ve tahliline geçelim. Bu fetva damgalı iftirada, şu insanlık dışı yalan ve saptırmaların işlendiği ağır bir ahlaksızlık listesiyle karşı karşıyayız: 1. Peygamberimiz döneminde saç ektirme diye bir operasyon, hatta benzeri bir uygulama asla yoktur. Hiçbir kaynak böyle bir şeyden söz etmez; böyle bir şeyin o dönemde varlığını iddia etmek tarih ve özellikle tıp tarihi bakımından gülünç ve sefil bir uydurmadır. Peygamberimiz döneminde 'saç ekleme'den söz edilebilir ama 'saç ektirme'den asla söz edilemez. Saç ekleme ise hadis kitaplarında sadece kadınlar için söz konusu edilmekte, erkekler bu bağlamda gündeme gelmemektedir. Dolayısıyla erkeklerin saçlarıyla ilgili herhangi bir uygulama ve operasyonun din açısından bir hükme bağlı kılınması, eğer az önceki yalan ve saptırmalara tevessül utanmazlığı yoksa, imkánsızdır. 2. Buharî ve Müslim'de sözü edilen (bk. Buharî, Kitabu'l-Libás, bab: 83; Müslim, Kitabu'l Libás, bab: 117) saç ekletmenin erkeklerle hiçbir ilgisi yoktur. Açık ve net bir biçimde kadınların saçlarından söz edilmektedir. O rivayetlerden çıkarılan anlam ne olursa olsun, sonuç, erkeklerle ilgili gösterilemez; erkekler o rivayetin anlam alanı içine sokulamaz. Anılan rivayette geçen temel sözcükler 'Vásıla ve Müstavsıla' sözcükleridir. Bunların birincisi, başkasının saçlarından bir demeti alıp kendi saçlarına ekleyen kadın, ikincisi ise böyle bir şeyi yapma isteği gösteren kadın anlamındadır. Arap dili lügatlarının, tartışmasız otorite sayılanlarından iki örnek verelim: Fîrûzábádî (ölm. 817/1414) tarafından kaleme alınan el-Kaamus el-Muhît'teki açıklamayı, anıtlaşmış çevirmeni Ásım Efendi (ölm. 1819), İmparatorluk Türkçesiyle şöyle aktarıyor: 'Vásıla, şol avrete dinür ki, saçı kısa ve azca olmağla sairin saçından kendi saçına ekler ola... Müstavsıla ise saçına saç eklemegi talip olan avrete dinür.' Bu cümlelerin günümüz Türkçesi ile ifadesi şöyle olur: 'Vásıla, saçı kısa ve az olduğu için başkasının saçından kendi saçına ekleyen kadına denir... Müstavsıla ise saçına saç eklemek isteğinde bulunan kadın demektir..' (el-Kaamus el-Muhît, VSL maddesi) Vásıla, hákim anlamıyla, saç ekleme işini yapan kadın demektir. Bir kadın bu işi kendisi yaparsa ona da vásıla deniyor. Bu açıklama, hemen hemen aynı sözcüklerle, Arap dilinin bir başka anıt lügatinde, İbn Manzûr'un Lisanu'l-Arab'ında tekrarlanmıştır. (bk. VSL maddesi) Hiçbir dil veya din bilgini bu sözcüklerin saç ektirmekle, hele hele erkeklerin saç ektirmesiyle ilgili olduğunu söylememiştir, söyleyemez. Söylerse bu, saptırıcı ve bilim dışı bir yorum olur. Çünkü o omurga sözcüklerin ikisi de sadece ve sadece kadınları ifade etmektedir. 3. Hadis kaynaklarındaki temel sözcükler, 'ektirmek' değil, 'eklemek' anlamına gelir. Yani, eğer birinin saçını alıp kendi saçına eklemek şeklinde bir uygulama yoksa, bunun yerine bir saç ektirme varsa, bunu yapan kadın da olsa bu rivayetteki ithama máruz kalmaz. Çünkü saç ekiminde kişinin sadece kendi saçı kullanılmaktadır. Başka kişiden saç alınması halinde hücre uyuşması olmadığı için saç ekiminde böyle bir yola gidilmemektedir. 4. Rivayette geçen sözcükler, perukun bu yasak kapsamına sokulmasına da engel olucu niteliktedir. Çünkü o sözcüklerin kök anlamları eklemektir. Ve rivayet, saçın saça eklenmesini anlatıyor. Peruk, eğer tüm başı kapsayacak türden ise bu yasağın çerçevesine girmez. Çünkü o tür bir perukta ekleme yok, tümden değiştirme vardır. Tümden değiştirme ise vásıla ve müstavsıla sözcüklerinin anlam çerçevesi içine sokulamaz. 5. Rivayetten kim nasıl çıkarılırsa çıkarılsın, sonuçta bir 'haram'dan değil, bir 'mekruh'tan söz edilebilir. Yani o rivayetten, saç ekleten kadınlar için bile tahrîm değil, sadece kerahet çıkarılabilir. Saç ektirmek ise her iki cinse de helaldir. 'Haram' tábiri, sadece ve sadece Kur'an'da açık ve tartışmasız bir biçimde belirlenen yasaklar için kullanılır. Hadislerle belirlenen yasaklar haram değil, mekruh adını alır. Mekruh, çirkin görülen şey demek olur... Mekruhu haram diye tanıtmaya kalkan fetva, bu bakımdan da tipik bir ahlaksızlık ve bilgisizlik örneğidir. 6. Kur'an, kendi mensuplarını dünya ve áhirette güzelliğe çağırmaktadır. İslam fıkhı, estetik gerekçelerle doğum kontrolü yapmaya bile cevaz vermektedir. Güzel olmaya, güzel davranmaya ilişkin emirler yüzlerce kez tekrarlanmaktadır. İslam'ın çirkin gördüğü; cinsiyet karışıklığına meydan verecek operasyonlardır. Bir insanın kendi saçından bir bölümü bir operasyonla alıp başının bir başka yerine naklettirmesinin İslam'a aykırı olduğunu söylemek küstahlığını göstermek, İslam'dan ve insandan habersizliğin ilanından başka bir anlam taşımaz. İslam'ı; insanın, hayatın, güzelliğin, düzgünlüğün ve nihayet özgürlüğün düşmanı gibi göstermeye yönelik bu ruhsuz ve ufuksuz iddiaları insanlık adına lanetlemek ve sahiplerinin yüzüne tükürmek hepimizin insanlık borcudur. Bu tipler, bizim dinimizi ilkelliğin ve estetik düşmanlığının kaynağı gibi görmek isteyenlere konuşma zemini hazırlayan hain ve beyinsiz rezillerdir. Tüm gerçek dindarların ilenci bu düzeysiz yaratıklar üzerinedir... Kısacası, andığınız fetva, dine ve bilime yalan söyleten bir bühtan, bilim ciddiyet ve saygınlığıyla bağdaşmayan bir haysiyetsizlik örneğidir. İnsanlık, bilime ve dine namussuzluk bulaştıran bu namert sapıklar ortada dururken lanetlemek için başka kimi arayabilir?! Lanet, namertler üzerine olsun! Sözümüzü Kur'an'ın bir çağrısıyla noktalayalım: 'Gelin, Allah'ın lanetini yalancılar üzerine salalım!..' (Áli İmran, 61) Allah'ın lanetini, özellikle dine yalan söyleten alçaklar üzerine salalım!.. GÜNÜN YAZISI Hayırda aktivite Tekámülün boyutları ve tekámül yolu sonsuzdur. Bu yolun en önemli aşamalarından biri de başkalarına zararlı olmamak veya bizim kullandığımız ifade şekliyle, şerde pasivitedir. Hiç kimseye zararı olmamak ve kötülüğünden şikáyet edilmeyen bir insan olmak gerçekten bir mertebedir. Bu mertebe, muazzez Peygamberimiz tarafından dile getirilirken şöyle denmiştir: 'Müslüman, elinden ve dilinden insanların emin olduğu kişidir.' Ancak, Kur'an ve Muhammedî şuur bu mertebeyi mükemmel insanın ölçüsü saymaz. Kur'an'ın insanı bunun ötesine geçmek zorundadır. Kimseye zararlı olmamak yeterli değildir. Muhammedî mümin, herkese yararlı olmak, hayır ve rahmet ulaştırmak zorundadır. Yani şerde pasivite, Kur'ansal kemal için yetmez, hayırda aktivite lazımdır. 'Benim kimseye zararım yok.' yolun yarısıdır. Kemal odur ki, benim herkese yararım var diyecek noktaya gelirsiniz. İşte bu kámil mertebe, Son Peygamber tarafından şöyle ifade edilmiştir: 'İnsanların en hayırlısı, insanlara en fazla yararı dokunandır.' Hayırda aktivite bizi şu gerçekle yüz yüze getirir: Hayattan ve insandan kaçmak yaraşmaz. Hayırda aktif olacak ruh, hayatın içine, insanın ıstıraplı dünyasına dalmak, çamurlu ve dikenli patikaları insanla birlikte yürümek zorundadır. Hayırda faal olmanın bu yanını insanlığa gösterirken şöyle konuşuyor Peygamberimiz: 'İnsanların içine girip onların eziyet ve ıstıraplarına muhatap olan mümin, insanlardan kaçarak onların eziyet ve ıstıraplarından emin yaşayan müminden daha değerlidir.' İslamiyet, bu gerçekten hareketledir ki, insanın eziyet ve ıstırabına maruz kalmamak için meydan yerinden bir kaçış olan ruhbaniyete, manastır hayatına, fildişi kuleye çekilip kendi halinde yaşamaya onay vermemiştir. Çünkü insandan uzak kalan benlik, büyük meydandan çekilen ruh, şerde pasif kalmakta başarılı olursa da hayırda aktiviteden nasiplenemez. Sonsuzluk yolunun kemal basamaklarına ulaşmış ölümsüzler, fildişi kulelerinden yere iner, insanı kucaklar, onunla birlikte düşüp kalkarak kitleyi her türlü kahır ve eziyeti göğüslemek pahasına yukarılara çekerler.