Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, Anayasa Paketi ve referandumla ilgili bu kez şaşırtan açıklamalar yaptı.
Abone olYargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, referandumda halkın evet dediği bir anayasa değişikliğini hiçbir partinin Anayasa Mahkemesi'ne götürmeye cesaret edemeyeceğini söyledi.
Anayasa Mahkemesi esi Başkanı Yekta Güngör Özden ise halkın oylamasından sonra kararın Anayasa Mahkemesi'ne götürülmesinin mümkün olmadığını belirtti.
Yekta Güngör Özden, Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu ve Danıştay eski Başsavcısı Tansel Çölaşan, Atılım Üniversitesi'nde "Anayasa değişiklik tasarısı" konulu panele katıldı.
Atılım Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tunçer Karamustafaoğlu'nun oturum başkanlığını yaptığı panelde, Başbakandan Anayasa Mahkemesi Başkanı'na, Meclis Başkanı ve vatandaştan Cumhurbaşkanı'nın davetine icabet eden hukukçulara kadar birçok yere hakaret içeren ifadeler kullanıldı.
İlk sözü alan Danıştay eski Başsavcısı Tansel Çölaşan, Başkan Karamustafaoğlu'na "Neden benim sesim sizin kadar çıkmıyor?" diye sordu.
Karamustafaoğlu ise, "Sizin seziniz evde çıkar" karşılığını verdi. Devreye giren Kanadoğlu da, "Evinde sesinin çıkması, dışarıda da çıkmayacağı anlamına gelmez." dedi. Bu diyaloglar salonda gülüşmelere yol açtı.
Tarihi kendilerinin yaşadığını dile getiren Çölaşan, anayasa değişikliğinin toplumsal mutabakatla yapılabileceğini savundu.
1982 Anayasası'nın darbe anayasası olduğunu vurgulayan Çölaşan, değişmesinin bir ihtiyaç olduğunu belirtti.
Anayasanın toplumsal bir uzlaşı olduğuna dikkat çeken Çölaşan, uzlaşmayla anayasanın çıkacağını ifade etti.
Amacın Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nu siyasete bağlamak olduğunu savunan Çölaşan, diğer amaçların süsleme olduğunu ileri sürdü.
Anayasa değişikliğinin kabul edilmesi halinde 1982 Anayasası'nın mumla aranacağını iddia eden Çölaşan, değişikliğin toplumsal uzlaşmayla hazırlanmadığını savundu.
Anayasa değişikliği paketi teklifinde imzası olduğu iddia edilen Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin'i particilikle suçlayan Çölaşan, "Oy vermemesi gereken Meclis Başkanı, tarafsız olması gereken Meclis Başkanı, ismini unuttuğum şahıs, bu kişi imza atmış teklife. AKP'li olmaktan sınırlayamamış kendini. Halbuki Meclis Başkanı tarafsız, oyu yok. Ama çünkü Bakanlar Kurulu'nun oyları önceden alınmış. Önceden alınınca oraya nedense herhalde 'herkes atıyor bende atayım' diye düşünmüş ve de imzalamış. Bakın böyle hazırlanmış bir şeyin önce demokratik olma durumu yok." diye konuştu.
Çölaşan'ın bu ifadeleri salonda gülüşmelere sebep oldu.
"Yargı konusunda hep halkın cahil, akılsız, çok affedersiniz bunu söylemek zorundayım. Benim kanaatim değil. Bu yönetenlerin halk hakkındaki kanaatleri. Akılsız, cahil bir halka, ben onu yalan yanlış anlatırım, alırım oyunu diye duydukları güven." diyen Çölaşan, değişiklik konusunda görüşler alındığını ama yerine getirilmediğini ileri sürdü.
Çok vahim bir dönemden geçildiğini iddia eden Çölaşan, değişikliğin anayasaya aykırı olduğunu öne sürdü.
Bunun sıradan bir anayasa değişikliği olmadığını savunan Çölaşan, Anayasa Mahkemesi'nin daha önce aldığı kararlar ışığında değişikliği iptal etmek zorunda kalacağını açıkladı. Çölaşan, gençlerden oylarına sahip çıkmasını istedi.
SABİH KANADOĞLU VE YEKTA GÜNGÖR ÖZDEN İSE BU KEZ ŞAŞIRTI. İKİLİNİN KONUŞMASI BİR SONRAKİ SAYFADA
KARAR İLK RESMİ GAZETE'DE YAYINLANDIKTAN İTİBAREN 10 GÜN İÇİNDE İPTAL DAVASI AÇILABİLİR
Siyasi iktidarı kutlayarak sözlerine başlayan Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu ise dünyada hiçbir hükümetin bu hükümet kadar gündemi değiştirmede başarılı olmadığını savunarak, bu nedenle kutladığını söyledi.
Anayasa değişiklik teklifinin halktan geldiğine inanmadığını dile getiren Kanadoğlu, Avrupa Birliği'nin istediğinin de koca bir yalan olduğunu iddia etti.
Türkiye'de geçerli olan rejimin adının doğru konulması gerektiğini anlatan Kanadoğlu, demokrasi olduğunu söylemenin halkın aklıyla alay etmek olacağını savundu.
Parti kapatılmamasının asıl olduğunu ifade eden Kanadoğlu, yapılan değişikliğin ise parti kapatmaya dava açılmasına izin verilmeyeceğinin kararı olduğunu ileri sürdü.
Venedik Komisyonu'nun bağlayıcılığının olmadığını ifade eden Kanadoğlu, her demokrasinin kendini korumaya yönelik önlemler alacağını kaydetti.
Sözü Anayasa Mahkemesi'ne getiren Kanadoğlu, hakimi olmayanın mahkeme olamayacağını, hukukçu olmayanın ise hakim olamayacağını iddia etti.
Yürütmeye bağlı yargı istendiğini savunan Kanadoğlu, bunun adının demokrasi değil dikta, tek kişi sultası olduğunu ileri sürdü. Kendi ifadeleriyle bir hap hazırlandığını ve bunun yutturulmak istendiğini iddia eden Kanadoğlu, "İşte 'hapı yuttu' sözü herhalde bizim toplumumuza böyle sunulan hapların nasıl sonuç getireceğini ortaya koymak için güzel bir örnektir. Onun için halkımıza 'hapı yutmayın' deme bizim ve sizinde görevi olmaktadır." şeklinde konuştu.
Hazırlanan taslağın hukuk devleti ilkesine, kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı olduğunu öne süren Kanadoğlu, şöyle devam etti:
"İptal davası Anayasa Mahkemesi'ne götürülecektir. Açılabilir diyeyim ben onu. Böyle bir iptal davası açılabilir mi; evet açılır. Bu iptal davası zannedilmesin ki sadece şekil yönünden belirli imzayı taşıyıp taşımadığı veya görüşme usullerine uyulup uyulmadığı biçiminde araştırmanın dışında hiç kuşkunuz olmasın değiştirilemez teklifler içinde kabul edilebilir mi yönünden de bir incelemeye tabi tutulacaktır. Peki bu ne zaman yapılacaktır? İşte gözden uzak tutulan konu da budur. Eğer TBMM bu yasa değişikliğini yasalaştırırsa yasa ortaya çıkar. İlk Resmi Gazetede yayınlandıktan itibaren 10 gün içerisinde bu iptal davası açılabilecektir. Eğer halk oylamasına gittiğinde Anayasa Mahkemesi o süre içerisinde bu kararını vermişse zaten sorun yok. İptal etmişse halk oylaması yapılmaz. Ama karar vermemişse bu halk oylamasına yine gider. Anayasa Mahkemesi'ne gelecek böyle bir davada, iki ay içinde incelemesini mutlaka bitirmek zorundadır, bitirmelidir. Çünkü bunu bitirmediği takdirde halk oylaması yapılırda halk buna evet diyor ise Anayasa Mahkemesi bunu yine de incelemek zorundadır. Ama Anayasa Mahkemesi'ni sonradan içinden çıkılmaz zor bir karar verme durumuna sokmamak için Anayasa Mahkemesi'nin önüne bu dava geldiğinden itibaren halk oylaması yapılmadan bu davayı sonuçlamak zorunda olduğunu ifade etmek istiyorum. Hiç kimse ne Anayasa Mahkemesi'ni halk oyuyla karşı karşıya bırakabilir ne de halk oyuyla herhangi bir şekilde tersine düşünen bir siyasi partiyi de karşı karşıya getirebilir. Çünkü öyle bir durumda halk oyu yüzde 50'nin üstünde çıktıysa hiçbir siyasi parti, siyasi yönden bu şekilde çıkmış bir yasayı Anayasa Mahkemesi'ne gönderme isteğini, cesaretini gösteremez. Onun için olayın iki defa yayını durumunu gözden kaçırmak bir yanlış sonuca götürüyor."
REFERANDUMDAN SONRA ANAYASA MAHKEMESİNE GİDİLEMEZ
Anayasa Mahkemesi esi Başkanı Yekta Güngör Özden de hazırlanan anayasa değişiklik taslağının 1876 Teşkilatı Esasiye'den daha kötü olduğunu iddia etti.
1982 Anayasası'nın 1961 Anayasası'nın çok kötü bir kopyası olduğunu ve askerin bunu kendisi için yaptığını dile getiren Özden, değişikliğin anayasaya aykırı olduğunu savundu.
Halk oyuna gidildikten sonra Anayasa Mahkemesi'ne başvurulamayacağını söyleyen Özden, bu yolun kapalı olduğunu ifade etti. Siyaset adamlarının kültürleri, terbiyeleri, siyasal etik yönünden de anayasa taslağına yansıdığı gibi yeterli olmadığını iddia eden Özden, kendilerini kendilerinden kötülerinin yönettiğini ileri sürdü.
Anayasanın geçici 15. maddesinin kaldırılmasının hiçbir işe yaramayacağını kaydeden Özden, "Halk partisinin lideri söyledi, 28 Şubat darbedir. Niye darbe olsun? Bizim dışımızda oldu, sonradan öğrendik. Cumhurbaşkanının başkanlık ettiği kuruldaki üyelerin başına silah mı dayadılar karar alınması için. Hayır, karar alındı, 11'i de imza attı. Bakanlar Kurulu'na gitti, bakanlıklara bu kararlara uyun dendi. Peki neresi bunun darbe? Halkı kandırmak için ister muhalefette olun ister iktidarda olun yanlış yola saparsanız bunun sonu karanlıktır." şeklinde konuştu.
Kendi dışında kimseye güvenemez hale geldiğini anlatan Özden, yargının yüreğinin rahatsız edilmeye çalışıldığını belirtti. Başbakan'ın sözlerini hatırlatarak halk dalkavukluğu yapıldığını ileri süren Özden, modern Hitler türediğini iddia etti.
Bir öğrencinin, "Türkiye'yi iyileştirmek için illa bir darbe mi yapmak gerekir?" sorusu üzerine Tansel Çölaşan, her şeye rağmen demokrasi istenmesi gerektiğini belirterek, halkın aydınlatılması, uyandırılması gerektiğini savundu.
Sabih Kanadoğlu da, "Hayır, çare halkın gücünün birleştirilmesidir." dedi.
İhtilallerin çağdışı olduğunu dile getiren Özden ise, 27 Mayıs'ı devrim olarak nitelediğini ancak şimdi keşke olmasaydı dediğini aktardı.
İlla darbe gerekmediğini bakış ve duruşlarla etkileyebilineceğini vurgulayan Özden, kendi konferanslarına katılımın az olduğunu belirterek 'sıkma başlı'ların toplantılarına katılanların ise kaldırımlara kadar taştığını söyledi.
Anayasa değişikliğinin yapılması gerektiğini ama şimdi zamanı olmadığını, amacın farklı olduğunu dile getiren Sabih Kanadoğlu, barajın indirilmesi ve dokunulmazlıkların kaldırılmasını istedi.
Kanadoğlu, en kötü sonucun halkın anayasa değişikliğine evet demesi, Anayasa Mahkemesi'nin de itirazı reddetmesi olduğunu vurguladı.