BIST 9.673
DOLAR 35,24
EURO 36,77
ALTIN 2.959,25
HABER /  GÜNCEL

Rüzgar eken İtalyanlar ne biçiyor?

Bugün Avrupa artık terörden kurtulmaya çalışıyor. Milliyet Yazarı Hasan Pulur da bu konuyu bir öyküyle ele almış. Öykünün başlangıcı Cudi Dağı'nda başlıyor.

Abone ol

Bugün terörden şikayet eden Avrupa'nın geçmişte nasıl politika izlediğini Hasan Pulur'un Olaylar ve İnsanlar adlı köşesinden bir öyküyle göstermiş. İşte o yazı: Bir Güneydoğu öyküsü... Bu hengâme arasında, Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in söyledikleri güme gitti; oysa dünyada terörden en çok çeken bir milletin insanı olarak, isyanında o kadar haklıydı ki! Evet, Bakan isyan ediyordu: "Türkiye terörle mücadelede yalnız bırakılmış bir ülkedir. Birçok ülke Türkiye'de can döken canilere destek olmuştur, lojistik destek sağlamıştır, himaye etmiştir. Şimdi yaşanan bu vahşetten sonra bize taziye mesajı gönderen bazı ülkeler, vicdan muhasebesi yapmak zorundalar. Aksi takdirde döktükleri gözyaşları, timsahın gözyaşlarıdır." Bilirsiniz, timsah yakaladığı avını yerken, herhalde lezzetinden olacak gözyaşı dökermiş! *** Evet, timsahlar gözyaşlarını dökmeye devam ediyor, altı günde 50 masum insanı yediler... Cemil Çiçek'in söyledikleri bize bir Güneydoğu öyküsünü hatırlattı, hem de yaşanmış, gerçek bir öyküyü... (X) PKK'nın en azgın olduğu yıllar, Türkiye'nin bölüneceği ve "Federatif Demokrat" bir yapıya kavuşacağını sananların "Bu işin sonu geldi!" dedikleri günler... Güneydoğu'da Cudi Dağı'nın eteğinde bir kontrol noktası, askerler biri kadın üç İtalyanı durdururlar, bu saatten sonra ileriye geçmenin tehlikeli olduğunu anlatırlar, Tabur Komutanı, kendilerini yemeğe davet eder, İtalyanlar bölgede "araştırma" yapmaktadırlar. *** İnsan haklarından, demokrasiden, halkların özgürlüğünden bol bol nutuk atarlar ve lafı PKK'ya getirirler: "Türk devleti hatalar yapmıştı, hâlâ yapıyor. Bu kirli savaş bitirilmeliydi. Hiçbir ülke kendi topraklarını bombalar mıydı? Kürtlerin istekleri çok da büyük şeyler değildi! Hemen özerklik anlaşması imzalanmalıydı, zaten Kürtlerin devlet kuracak kapasiteleri yoktu." *** Tabur komutanı, asteğmenin tercüme ettiği bu lafları dinler, posta erinin kulağına bir şeyler söyler, er biraz sonra elinde bir torbayla gelir, torba masaya boşaltılır, içinden Rus, Amerikan, Alman tipi mayınlar dökülür. Bunlardan sarı olanı İtalyanların "Waisella" marka mayınıdır, üzerine basan kaç Türk askeri şehit olmuş ya da sakat kalmıştır, kim bilir? *** Tabur komutanı asteğmene "Şimdi söyleyeceklerimi aynen İngilizceye çevir!" der. Emir yerine getirilir: "Taa İtalya'dan gelip, bize, yani Ortadoğu'nun tüm sıkıntısını çekenlere ders vermeye kalkıyorsunuz, bir yandan emperyalizm diyorsunuz, bir yandan PKK'ya mayın satıyorsunuz. (.....) Korkmayın, size bu düşüncelerinizden ve sözlerinizden ötürü bir şey yapacak değiliz. Tek üzüldüğüm bizi aptal sanmanız. Bir bataklığa saplanmış olabiliriz ama, göreceksiniz bir gün bu bataklıktan çıkacağız; bizi bu bataklığa saplayanların kendileri de bu bataklıkta boğulacaklar. Bizimle birlikte bu bataklığa saplanan ülkeniz de, bu mayınların hesabını verecek." Verdiler de! *** Bu gerçek Güneydoğu öyküsünü bize, sadece Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in sözleri anımsatmadı, geçenlerde Bağdat'ta öldürülen 17 İtalyan askeri için yapılan cenaze töreni de hatırlattı. Günah değil miydi o askerlere! Eli kanlı terörün başını, Roma'da bağırlarına basmak için olmadık kepazelikler yapan İtalyan politikacılarının aklına acaba İtalyan mayınlarına basınca şehit düşen Türk askerleri gelmiş miydi? (x) Güneydoğu'dan Öyküler/2- Hakan Evrensel, Ümit Yayıncılık