BIST 9.651
DOLAR 34,59
EURO 36,31
ALTIN 2.970,03
HABER /  GÜNCEL

Rumların sorun çıkardığı tescillendi

Gümrük Birliği Ek Protokolü, Türkiye'nin "Kıbrıs meselesi"ndeki kesin duruşunu ortaya koydu. Bu, aynı zaman da sorunun Rumlar'dan kaynaklandığını da tescilledi.

Abone ol

Dışişleri kaynakları, Türkiye'nin, Gümrük Birliği Ek Protokolü'nü imzalamakla, liman ve havaalanları konusunda Rumlara karşı bir yükümlülük altına girmediğini belirttiler. ''Bizim hukuki görüşümüze göre, limanlar ve havaalanları konusu, Gümrük Birliği kapsamı içine girmemektedir'' ifadesini kullanan kaynaklar, bu konunun Kıbrıs sorunundan kaynaklandığı, kapsamlı çözümle ilgili olduğu ve temelinde de Rumların Kıbrıs Türk tarafına uyguladığı ambargo ve kısıtlamaların yatmakta olduğu görüşünü dile getirdiler A.A muhabirinin görüştüğü kaynaklar, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün 30 Mayıs'ta, Kıbrıs ile ilgili her türlü kısıtlamanın ilgili tüm taraflarca aynı zamanda kaldırılması önerisinde bulunduğunu hatırlatarak, Türkiye'nin, havaalanları ve limanlar konusunu Gümrük Birliği çerçevesinde değil, sözkonusu öneri kapsamında görmekte olduğunu kaydettiler. Gümrük Birliği'nin, AB müktesebatının geçerli olduğu alanda uygulanacağına işaret eden kaynaklar, KKTC'nin AB müktesebatına dahil olmadığını, ''ayrı bir varlık'' olarak ortaya çıktığını söylediler. Adada Yeşil Hat düzenlemesi olduğuna dikkati çeken kaynaklar, bütün malların kuzeyden güneye geçme imkanının bulunmadığını, dolayısıyla Kıbrıs Türk ekonomisinin güneye göç edeceği yaklaşımının mümkün olmadığını, Yeşil Hat düzenlemesiyle buna engel olan bir yapı oluştuğunu ifade ettiler. Kaynaklar, Türkiye'nin, deklarasyonda, KKTC ile ilişkilerinin etkilenmeyeceğini kaydederek, KKTC'nin varlığını güvence altına alan bir yaklaşımı sergilediğini vurguladılar. Rum tarafının tanınma beklentisi içinde olduğuna işaret eden kaynaklar, deklarasyonda Türkiye'nin, ancak kapsamlı bir çözümle birlikte, iki kesimli yeni bir ortaklık kurulursa, bu yeni ortaklıkla ilişki tesis edeceğini vurguladığına dikkati çektiler. İMZA SÜRECİ MEKTUP TEATİSİYLE TAMAMLANDI Protokolün, AB Dönem Başkanı İngiltere ile mektup teatisiyle imzalandığını belirten kaynaklar, AB Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn ve İngiltere'nin AB nezdindeki Büyükelçisi John Grant imzalı protokol metninin, bir mektupla İngiliz dönem başkanlığı tarafından Türkiye'nin AB Daimi Temsilciliği'ne gönderildiğini söylediler. Kaynaklar, Türkiye'nin Brüksel'deki Daimi Temsilcisi Oğuz Demiralp tarafından protokol metninin imzalandığını ve Türkiye'nin cevabi mektubunda, imzayla ilgili sürecin bu mektup teatisiyle tamamlandığı, deklarasyonun, protokole atılan imzaya bağlı bulunduğu ve mektubun ayrılmaz bir parçası olduğu hususlarına yer verildiğini bildirdiler. Böylece, Türk tarafının, protokol, deklarasyon ve mektup arasında, imza da dahil olmak üzere üçlü bir hukuki bağ kurduğuna işaret eden kaynaklar, deklarasyonun bu sürecin bir parçası haline getirildiğini, yani sadece Türkiye'nin mektubu değil, bütün mektup teati sürecinin bir parçası haline geldiğini, hem de Türkiye'nin protokoldeki imzasına bağlanmış olduğunu kaydettiler. DEKLARASYONUN ANALİZİ Deklarasyonun unsurlarını analiz eden kaynaklar, deklarasyonla Türkiye'nin, Kıbrıs politikasında bir değişiklik yapmadığını net şekilde açıklamış olduğunu ve protokolü imzalamasının, Güney Kıbrıs Rum yönetimini herhangi bir şekilde, doğrudan ya da dolaylı tanıma anlamına gelmeyeceğini vurguladığını anlattılar. Türkiye'nin, 1960 Garanti, İttifak ve Kuruluş Anlaşmalarından kaynaklanan hak ve mükellefiyetlerini herhangi bir şekilde haleldar etmeyeceğini kayıt altına aldığına dikkati çeken kaynaklar, Türkiye'nin buna bağlı olarak, protokolü imzalamanın, KKTC ile ilişkilerini herhangi bir şekilde etkilemeyeceğini de vurguladığını söylediler. Kaynaklar, Türkiye'nin, bu protokolün KKTC'nin siyasal, ekonomik, sosyal ve diğer alanlarda aleyhine çalışamayacağını da güvence altına almış olduğunu belirttiler. Deklarasyonda adanın güneyinden Güney Kıbrıs Rum makamları olarak sözedildiğine dikkati çeken kaynaklar, Türkiye'nin, Rum makamların, sadece ara bölgenin güneyinde yer alan topraklarda otorite icra ettikleri ve yetki kullandıkları yönündeki tutumunu sürdüreceğinin ve anılan makamların tasarruflarının buna göre muameleye tabi tutulacağının belirtildiğini anımsattılar. Kaynaklar, protokolde atıfta bulunulan Kıbrıs Cumhuriyeti'nin, 1960'ta kurulan asıl ortaklık devleti olmadığının da kaydedildiğine dikkati çektiler.