BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46
HABER /  GÜNCEL

Rum gazeteci Türkleri savundu

Avusturya gazetesi Der Standart'ta, Rum asıllı Karin Resetarits, ilginç bir yazı yazdı. Resetarits, “Şimdi Tam Sırası…Türkler mi Suçlu” diye soruyor...

Abone ol

Karin Resetarits'in bugün yayınlanan yazısı şöyle: “Hemen bir soru soralım: Vasat bir Avrupalı Kıbrıs konusunda ne bilir? Akdeniz adası, beğenilen bir tatil yöresi, ikiye bölünmüş bir ada. Güneyde Rumlar, kuzey ise Türkler tarafından işgal edilmiş. Tel örgüleriyle kapalı bir sınır. Kıbrıs geçtiğimiz yıl AB’ne girdi. Ada’nın tamamı mı? Evet mi hayır mı? Bunu kimse tam olarak bilmez. Hani orada referandum yapılmıştı ya… Türkler birleşmeden yanaydı, Rumlar ise karşı çıkmıştı. Peki niye? Eh Türkler suçlu! Kuzeyi işgal ediyorlar, bir de Gümrük Birliği’nin genişletilmesine ilişkin imzayı atarken, utanmadan Kıbrıs’ı tanımama konusunda açıklama getiriyorlar. Hayır, Türklerin Avrupa topluluğunda işleri yok. Müzakerelerin başlamasından yana olanlar bunu dikkate almalılar. Ama almıyoruz. Tarih bu kadar basit izah edilemez. Kıbrıs’ı ve anlaşmazlığı iyice anlamak isteyen, daha derinlere inmeli. Dava çok karmaşık. AB Parlamentosu’nda yalnızca Kıbrıs Rumlarının yorumlarını dinliyoruz. Ada Türklerinin gözlemci statüsü dahi yok, ne dinleme ne de konuşma hakkına sahipler. Geçtiğimiz hafta Ada’nın kuzey kesimini ziyaret ettim ve utanarak geri döndüm. AB, referandumdan sonra yardım sözü vermiş ama hiçbir şey yapmamış. Türkler dünyadan tecrit edilmiş bir şekilde yaşıyorlar. Bir hatırlatma yapalım: Kıbrıs Türkleri, Yunan askeri cuntasının darbesinden ve onu yıllar boyu takip eden çatışmalardan sonra, önce İngilizlere sonra da Türkiye’ye müdahale çağrısında bulundular. Bir zamanların müstemleke beyleri, tehlikeye atılmaya yanaşmadılar. Washington’dan da ses çıkmadı. Çağrıya karşılık veren Türk Ordusu, barışı ve güvenliği sağlamak üzere Ada’da kaldı. Kişisel olarak Türk Ordusu’nun Ada’da kalmaktan vazgeçebileceği görüşündeyim ve inanmış bir pasifist olarak aynı zamanda şu soruyu da sormak istiyorum, İngiliz ve Yunan askerlerinin ne işleri var Ada’da? Hala Ada’nın Kuzeyi’nde de Güneyi’nde de anayasal bir hükümet yok. Kıbrıslı Rumlar Ada’yı Türkler olmadan yönetiyorlar ve böylelikle de çok iyi durumdalar. Zira 1983 yılında ilan edilen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti(KKTC), BM tarafından tanınmıyor. Bunun neticesi: Ekonomik, toplumsal ve diplomatik ambargo, tecrit. Kuzey Kıbrıslı gençlerin uluslar arası spor yarışmalarına katılmalarına dahi müsaade edilmiyor. Bugün Kuzey Kıbrıs’ın başında açık görüşlü ve samimi bir demokrat olan Mehmet Ali Talat bulunuyor. Onun ekibi geçtiğimiz yıl Rumlara barış elini uzatmış ve hayal kırıklığına uğramıştı. Avrupa’nın hatası da işte tam burada ortaya çıkıyor. Anlaşmazlık, Kıbrıs’ın 1 Mayıs 2004 yılında AB üyesi olmadan çözülmeliydi. Şimdi Kıbrıslı Rumların AB Konsey üyeleri, Kuzey’e ekonomik yardım söz konusu olduğunda sürekli engel çıkarıyorlar. Kendi ülkelerinde Kıbrıslı Türklere vermedikleri her şeyden yararlanıyorlar: Veto hakkı. Söz verilen 259 milyon Avroluk yardımın gerçekleşmesi ya da doğrudan ticaret söz konusu olduğunda itiraz ediyorlar. Gayrimenkullerle ilgili durum açıklığa kavuşmadıkça, Kuzey Kıbrıs’taki alt yapının yenilenmesi için tek sent bile verilmeyecek. Kim bilir, elektrik direği, çöp yakma tesisleri belki de Kıbrıs’ın Rum kesiminde yapılır. Güney’de ise, bu konuda hiç çekingen davranılmıyor- Larnaka Havaalanı’nın bulunduğu arazi Türklere ait. Kuzey Kıbrıslılar geçtiğimiz yıl, Annan Planı’nda öngörüldüğü üzere, arazileri Kıbrıslı Rumlara vermeye hazırdılar. Tekin Erdoğan gibi birçok aile evinden barkından olacaktı. Erdoğan, Ada’nın kuzey uzantısındaki Kaplumbağa Kıyısı’nda bir lokanta işletiyor. Doğayı koruma kapsamındaki bu bölge tekrar Rumlara geçecekti. Erdoğan, “Olsun, onlarca yıldır burada belirsizlik hakim. Aydınlığı görmek istiyoruz. Kuzey Kıbrıs’ın turizme ihtiyacı var. O zaman ben de yapacak başka bir iş bulurum” diyor. Ama Kıbrıs Rum Hükümeti’nin hiç de acelesi yok. Kuzey, dış dünyadan ne kadar uzak tutulursa insanların durumu da o kadar kötüye gider. Pazarlık masasında psikolojik avantaj sağlanmış olur. Mehmet Ali Talat, Kuzey Kıbrıs’ta 1974 olayları ile alakası olmayan, iyi eğitim almış genç bir nesil yetiştirmek için savaş veriyor. Dünyanın herhangi bir yerinde ambargoya son verecek bir hükümetin veya bir firmanın bulunacağı umudunu taşıyor. Türkiye Kıbrıs’ı tanımamakla, AB’nin devekuşu politikası nedeniyle açık kalmaya devam edecek bir yaraya parmak bastı.”