Ruhlarımızı bekleme zamanı…
Başkan nereye giderse arkasından giden, her söylediğini alkışlayan bir kalabalık…
Meksika’da İnka tapınaklarına çıkmak isteyen Avrupalı bir grup arkeolog, birkaç yerli rehberle yola koyuluyor. Dağın tepesindeki tapınaklara giden uzun yolu, kısa bir sürede yarılıyorlar.
Aynı hızla tempoyla biraz daha yol aldıktan sonra, yerliler kendi aralarında konuşup birden yere oturuyor ve böylece beklemeye başlıyorlar.
Tabii Avrupalı arkeologlar buna bir anlam veremiyorlar.
Saatler sonra, yerliler kendi aralarında konuşup tekrar yola koyuluyorlar. Sonunda tepenin üstündeki görkemli İnka tapınaklarına geliyorlar.
Arkeologlardan biri, yaşlı rehbere soruyor: “Hiç anlayamadım, niye yolun ortasına oturup saatlerce yok yere bekledik?”
Yaşlı rehberin cevabı o kadar güzel ki:
“Çok kısa sürede çok hızlı yol aldık, ruhlarımız bizden çok uzakta kaldı. Oturup ruhlarımızın bize yetişmesini bekledik.”
Evet, dünyanın hay huyuna kaptırmış gidiyoruz. Öyle gidiyoruz ki bazen biz bile kendimize yetişemiyoruz.
Her şey çok hızlı akıyor. Bir saat önceki bir gelişme aradan daha bir saat geçmeden çok farklı bir hale bürünüyor ve olaya biz de şaşırıp kalıyoruz.
Hele ki yerel seçimlerin yaklaştığı şu günlerde...
Her yerde bir telaş, bir koşturmaca...
Rakip adayların birbiriyle yarışları, birbirlerine laf yetiştirmeleri almış başını gidiyor. Vaat üstüne vaatler veriliyor, her şeyin en iyisi, en güzelini kendilerinin yapacağını iddia ediyorlar.
Her başkan adayının ardında bir kuyruk...
Başkan nereye giderse arkasından giden, her söylediğini alkışlayan bir kalabalık…
Başkanlar ve çevresindekiler öyle de bizler farklı mıyız? Hayır, değiliz.
Bizi şekillendirmek isteyenlerin süslü zamanında israf ettik insaf duygularımızı, muhabbet ve sevgiye dair biriktirmemiz gereken merhamet hislerimizi.
Yerdeki ekmek parçasını öpüp de kenara bırakan hürmet yok oldu, kalmadı hiç kimsede edep ve yok artık kimseyle münasebet.
Biz de günlük koşturmaca içerisinde siyasi tartışmaların içerisine giriyor, isteyerek veya istemeyerek kalp kırıyoruz.
Oysaki Meksikalı yerliler gibi molalara ihtiyacımız var. Durup dinlenmeye, etrafımızdaki olayların farklı yüzlerini görmeye, insanların daha güzel taraflarını keşfetmeye ihtiyacımız var. Hem de bir an önce…
Bereket, üç aylar ve Regaip Gecesi imdadımıza yetişti.
Şimdi oturup ruhlarımızı bekleme zamanı. Belki üç ay boyunca mola veremeyeceğiz ama hiç olmazsa bir gün, mübarek Regaip Gecesini idrak edeceğimiz bu gece ve yarın gündüzünde bir mola verip soluklanalım.
Eşimizin, çocuklarımızın, anne babamızın, akrabalarımızın, hatta rakiplerimizin hal hatırlarını sorup gönüllerini alalım. Bir günlük bile olsa siyaset konuşmayalım, dünya meşgalesi konuşmayalım, para konuşmayalım, makam-mevki konuşmayalım.
Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’i açıp Rabbimizle sohbet edelim. Efendimizin (a.s.m.) hadislerini okuyup Asr-ı Saadet’i soluklayalım.
Arzularımıza, hırslarımıza bir günlük mola vermek çok mu zor? Değil aslında.
Gelin öyleyse ruhlarımızı bekleyelim bugün, dünya meşgalesine ara verelim, hırslarımızı dizginleyelim…
İnanın böylesi çok daha güzel olacak…
Ramazan ayının habercisi üç aylarınızı ve Regaip Gecenizi tebrik ederim efendim…