Ruanda hala soykırımın gölgesinde. Ülkeyi yeniden inşa etme ve yaraları sarma işi de eşlerinin arkalarında bıraktığı kadınlara düştü.
Abone olRuanda’da yüzbinlerce kişinin katledildiği 1994 yılındaki soykırımın ardından yaraları sarmak kadınlara kaldı.
Ama bu süreç Ruandalı kadınlar için bir hayli zorlu oldu…
Ruanda’nın başkenti Kigali’de bir hafta sonu...
Ünlü rap şarkıcısı Dr. Jose Chameleone konser vermek için Kigali’de.
Konser salonu yavaş yavaş dolmaya başlıyor. Ama ziyaretçiler yalnız gençler değil, aileleri, anneleri, babaları da eşlik ediyor çocuklarına.
Hepsi, Doğu Afrika’nın en ünlü rap şarkıcısını dinlemek için sıraya girmiş.
Yarım saatin ardından Dr. Chameleone sahnede beliriyor.
Parlak kıyafetleri ve altın rengi eşofmanıyla kalabalığı coşturuyor, kendi ülkesi Uganda’nın bayrağını dalgalandırıyor.
Rap şarkıcısına sahnede iki yarı çıplak kadın dansçı da eşlik ediyor.
Her şey sıradan bir konser gibi görünse de, rap şarkıcısının ağzından dökülen sözler bu konserin sıradan bir konser olmadığını gösteriyor:
“Kadınlar, hep birlikte söyleyin: Aile içi şiddete hayır!”
Böyle bir şey beklemiyordum, ama çok da şaşırdığımı söylemem.
Dr. Chameleone, Ruanda’nın modern, başları dik, bağımsız ve hakları için mücadele eden modern kadınlarına nasıl hitap edeceğini biliyor gibi.
Cinsiyet eşitliğine olan bu tutku, Ruanda’da son 20 yılda yaşanan olayların etkisiyle doğan bir coşkudur.
Yirminci yüzyılın en korkunç katliamlarından biri olan Ruanda soykırımının ardında birçok erkeğin cesedini bırakması üzerine doğan bir akımdır.
Ruandalı milletvekili Faith Mukakalisa, “Ruanda’yı yeniden inşa etme işi bize düştü” diyor.
“O zamandan beri, kadınların güçlendirilmesi için bağırıyoruz.”
“Ev kadını olmak hiçbir zaman seçeneklerin arasında yer almadı” diyor Mukakalisa.
“Takip edilmesi gereken işler, ekilmesi gereken tarlalar ve alınması gereken önemli kararlar vardı.”
Ruanda parlamentosunun yüzde 56’sını kadınlar oluşturuyor. Bu rakam, tüm dünyadaki kadın milletvekilleri sayısının çok üstünde.
İktidardaki Ruanda Yurtsever Cephesi’nin soykırım sonrası yürürlüğe koyduğu yeni anayasa, meclise yüzde 30 kadın milletvekili kotası, eğitim, arazi ve kişisel mali düzenlemelere de cinsiyet eşitliği getirdi.
Ruanda’da kadın milletvekillerinin kanunları gözden geçirme, değiştirme ve ayrımcılığın önüne geçme yetkisi var.
Mukakalisa, “Bunu inkâr edemezsiniz. Kadınlar bugünkü istikrarı inşa edenlerdir” diyor.
Ama bu istikrarı sağlamak pek de kolay olmadı.
Yerel bir fabrikada nakış yapan bir grup kadını ziyaret ettiğimde bunu daha iyi anladım.
“İşe geldiğinizde, kocası öldürülmüş birinin veya kardeşinizi öldürdüğü için eşi sürgünde yaşayan birinin yanına oturduğunuzu düşünün” diyorlar…
Hayatlarını normalleştirmek, sofralarına bir kap yemek koyabilmek ve yeni beceriler öğrenmek için olan kararlılıkları onlara birlik olma gücü veriyor.
Bir zamanlar aileleri savaşan bu kadınlar şimdi yan yana oturmuş, şarkılar söylüyor ve köydeki hayatları hakkında konuşup para kazanıyor.
İşverenleri ise, çalışan kadınların bankadan para çektiğini ve hayatlarında ilk defa kredi kartıyla tanıştıklarını görmenin kendilerini çok mutlu ettiğini söylüyor.
Ama hala yapılacak çok iş var…
Son beş yıldır, bir milyon Ruandalı fakirlik sınırında yaşıyor.
Ortalama gelirleri günde yaklaşık bir dolar.
Ruanda’da ortalama yaşam süresi 50 yıl.
Rap şarkıcısı Dr. Chameleone’nin de söylediği gibi hala birçok Ruandalı kadın aile içi şiddetin kurbanı.
Ruanda’daki son günümde, Nyamirambo bölgesindeki bir kadın merkezinin müdürü Marie Aimee Umugeni renkli sokakları ve çamura bulanmış pazarları arasında bir gezintiye çıkarıyor.
Marie’nin karnı burnunda.
Dinlenmek için bir yere oturduğumuzda, heyecanını gizleyemeyen Marie, bir kız çocuğu beklediğini söylüyor.
“Kızın için en çok ne istersin?” diye soruyorum Marie Aimee’ye.
“Ruanda’nın başarılı olmaya devam etmesi” cevabını veriyor.
“Kızımın güzel bir eğitim almasını istiyorum. Belki büyüyünce bir politikacı, öğretmen ya da bir mühendis olur.”
“Artık hiçbir şey benim gençliğimdeki gibi değil. Onu hiçbir şey durduramayacak. Ne isterse yapabilecek.”