'Rezalete soyunduk' deyip Ferdi Eğilmez itiraf etti: Cem Uzan 78 milyon dolar teklif etti
Yönetmen Ferdi Eğilmez, yıllar sonra yaptığı Cem Uzan, Mehmet Ali Erbil, Halit Akçatepe, Kartal Tibet açıklamalarıyla olay oldu.
Arzu Film'in kurucusu yönetmen Ertem Eğilmez'in yönetmen ve yapımcı oldu Ferdi Eğilmez Hürriyet gazetesinden Sayım Çınar'a çarpıcı açıklamalarda ve itiraflarda bulundu.
Ertem Eğilmez’in oğlu olmanızdan dolayı yaptıklarınız ya da yapamadıklarınız sürekli babanızla kıyaslanıyor. Bu durum sizi nasıl etkiliyor?
- Bu etkinin bir değil, birçok bölümü var. Psikolojik bölümü var, fiziki bölümü var... Öncelikle hayatta her şeyde olduğu gibi film yapmak da bir antrenman meselesi. Aradaki farkı anlayabilmek adına filmlerin çekildiği döneme dair de iyi tahlil yapmak gerektiğine inanıyorum. Şimdi Arzu Film’in ürettiği, 70’li, 80’li yılların ürünü filmlerdir. Günümüzde ise milyon dolarlar konuşuluyor.
"Psikolojik boyutu var"
Şöyle söyleyeyim, birinci “Hababam Sınıfı” 11 kişilik teknik ekiple çekilmişti. Benim son çektiğim filmde ise kameranın açısını değiştirdiğim anda arkamda yer değiştiren ekibin sayısı 240 kişiydi. Şimdi ben işin zorluğundan ötürü “Aynı başarıyı yakalayamıyoruz” demiyorum. Antrenman meselesi olduğunu söylüyorum. Üretmek meselesi olduğunu, hatalarınızı ancak yanıtları aldığınız zaman görebileceğiniz bir süreç olduğunu söylüyorum. Bunun bir de psikolojik boyutu var dedim. Baba-oğul ilişkisidir bu da. Şimdi şöyle bir şey var; benim artık yaşım 57-58. Ben bu meseleyi aşalı, Sezar’ın hakkını Sezar’a teslim edeli çok zaman geçti. Ertem Eğilmez kim, ben kimim!
Ertem Eğilmez’in son filmi “Arabesk”ti. Siz de o filmde asistanıydınız. Babanız hasta yatağındayken, filmi siz tamamladınız...
- Ertem Eğilmez’in lafıdır; “İyi yönetmen filmini uzaydan bile çeker!” O dönem öyle bir koşullama vardı ki... Ertem Eğilmez’i tanıyanlar iyi bilir, insanı öyle bir koşullar, sizi öyle bir gönderir ki, siz artık o işin milimetresine varana kadar her şeyini biliyorsunuzdur, işe hakimsinizdir. Onun isteği doğrultusunda yaparsınız. Hastalandığında da öyle oldu. Ondan duyduğumuz, öğrendiğimiz şeylerle, onun yapmayı hayal ettiklerini gerçekleştirmeye çalıştık. Tabii ki sonradan kendine gelip izlediğinde aradaki farkı görmüştür zavallım. Ama hani kibarlığından da ses etmemiştir. Yani “Ah keşke şöyle olsaydı, böyle olsaydı” diye düşünmüştür ama hiçbir zaman bunu telaffuz etmedi. Fakat filmin bütününün o kadar doğru önermesi olan bir yapısı vardı ki, absürdün de yükselen değerlerindeydi.