BIST 9.627
DOLAR 35,25
EURO 36,66
ALTIN 2.965,33
HABER /  GÜNCEL

Reyting uğruna yaşanan rezaletler!

Başarı ölçütünün reyting olduğu televizyonlarda seviye iyice düştü. Televizyonlar, reyting uğruna yapmadık bir şey bırakmadı. Durum böyle olunca ipin ucu iyice kaçtı.

Abone ol

Tek amaç reyting kapmak olunca televizyonlar ipin ucunu kaçırdı Son yıllarda özel hayatı merkeze alan ve magazin dünyası ile beslenen televizyon programlarının sayısında hızlı bir artış gözleniyor. Tek ölçünün reyting olduğu bu yayıncılık anlayışının ekrandaki seviyeyi düşürdüğü artık yüksek sesle ifade edilmeye başlandı. Hakaret ve kişilik haklarına saygısızlığın fazlaca yapıldığı bu programların birçoğunun düzmece senaryolarla seyircinin karşısına çıkması ise televizyon kanallarının güvenilirliğine gölge düşürüyor. Gelin Kaynana, Biz Evleniyoruz, Ünlüler Çiftliği, Kadının Sesi gibi programlar, insan ilişkileri ve izleyicinin ruh sağlığı açısından hiç de sağlıklı olmayan görüntü ve diyaloglar içeriyor. “Televole” türü programlar ise toplumun sınırlı bir kesimini temsil eden az sayıdaki insanın özel yaşamını ‘renkli’ bir dünyanın görüntüleri olarak ekrana yansıtıyor. Nitelikli ve toplumun bütününü kucaklayan yapımların bir elin parmağını geçmediği ülkemizde, izleyici çok fazla farklı seçenek bulma şansına da sahip değil. Özellikle gündüzleri, ekran bütünüyle kadın ve eğlence programlarına ayrılıyor. Bu durumdan sadece televizyon izleyicileri değil, yıllarını televizyonculuğa ve gazeteciliğe vermiş ve halen CNN Türk’te “Manşet” ile “32. Gün” programlarını hazırlayıp sunan Mehmet Ali Birand da rahatsız. Televizyonculukta eğlence ve dedikodu programlarının varlığının inkar edilemeyeceğini söyleyen Birand, Türkiye’de bu durumun biraz abartıldığını düşünüyor ve ekliyor: “Sabahın erken saatlerinden gecenin geç vakitlerine kadar televizyon açanlar sadece göbek atanları ve şarkıcıları izliyor. Bir de herkesin gözü reytingde, bunun adına televizyonculuk denmez.” Mehmet Ali Birand’ın “Türkiye’de televizyonculuk bitti mi?” sorumuza verdiği cevap ise oldukça iyimser: “Türkiye’de televizyonculuk bitmedi, el yordamıyla bir yerlere oturtulmaya çalışılıyor. Aslında özel televizyonun geçmişine bakarsanız daha çok genç. Yavaş yavaş bir yerlere oturacak. Magazin ağırlıklı programların yanı sıra ciddi programlar da gündeme gelecek. 1991’den bu yana nereden nereye geldiğimize bakarsak çok da karamsarlığa düşmememiz gerekir.” Televizyonlardaki seviyesiz yayınların ileride sıkıntı doğuracağının altını özellikle çizen Mehmet Ali Birand, sadece haberlerle boğulmuş bir ekranın da izleyiciyi kaçıracağını düşünüyor. Bir ‘ara yol’ bulunarak magazinin ve haberin dengeli bir şekilde ekrana yansıtılmasının önemine değinen Birand, “Televizyonlar ticari kuruluşlardır, demek yöneticileri sorumluluktan kurtarır mı?” sorumuzu ise “Televizyonlar ticari kuruluşlardır demek, yönetici ve yapımcıları kesinlikle haklı çıkarmaz. Bir gün bakarsınız izleyici bulamamaya başlamışız. Bundan dolayı izleyici kendi kendine bir yol arayacaktır. Ancak yapımcıların da bu tehlikeyi zamanında görüp ona göre kendilerini ayarlamalarında yarar var.” şeklinde cevaplıyor. tv8’de yayınlanan “Derin Haber” programın, sunan usta televizyoncu Haluk Şahin, ekranlardaki seviyenin düşmesiyle ilgili olarak şunları söylüyor: “Eğer mantık daha fazla izleyiciyi ekrana çekmek ise kaynana programlarının çoğalması normal. Çünkü televizyonculuğun ana mantığı daha fazla izleyici. Bu sadece bizim ülkemize has bir durum değil, bizde üç kaynana programı varsa ABD’de 15 tane var. Bir de bizde televizyoncularımız halkın en küçük ortak paydasına da inmek, onlara uygun yayınlar yapmak zorunda. RTÜK ekrandaki seviyenin düşmesiyle ilgili bir dizi çalışma başlattı. Bu programlar incelensin. Hukuka uygun olmak suretiyle kanallar yönlendirilsin. Faydalı olacağı kanısındayım.” Doç. Dr. Kemal Sayar: TV’ler toplumsal çözülmeyi hızlandırıyor Televizyonlarda ipin ucunun tamamen kaçtığını söyleyen Ruh ve Sinir Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Kemal Sayar şöyle diyor: “Özel hayatı deşifre eden programlar, seyirciyi bir röntgencinin ruh sapkınlığına itmekle kalmıyor, topluma ve gençliğe olumsuz rol modelleri ve gayri ahlaki hayat tarzları dayatarak toplumsal çözülmeyi hızlandırıyorlar. Bizim toplumumuzun olmazsa olmaz bir parçası olan dayanışma ahlakı pespaye yarışma programları ve ‘fettan olan kazanır’ tarzı havailiklerle usul usul kaybettiriliyor. Kavga her zaman ilgi çeker, bayağı olan insanın ilgisini celbeder. Ama televizyon kamusal alandır ve orada belirli ahlaki ilkelere riayet etmek zorundasınız. Kavgayı izlenme oranını artırmak için kullanmak, toplumun ruh sağlığını dinamitlemek demektir. Türkiye televizyon kanallarında ne yazık ki tamahkarlık ve hırs, ahlakı ve toplumsal yararı önceliyor.” Ekranda bir günün öyküsü Sabah: Sabah Şekerleri, Tuluhan’la Her Gün, Sabah Yıldızları ve Sabah Sabah Seda Sayan türü eğlenceye dayalı ve “Gelinim Olur musun” evinden beslenen programlar yer alıyor. Öğle: Serap Ezgü Sizin Sesiniz (TGRT), Kadının Sesi (Kanal D), Dertler Derya (Star TV), Yalnız Değilsin (atv) vs.. gibi yapımlar izleyicinin beğenisine sunuluyor. Bu programlarda, aile kavgaları, boşanmalar, ayrılmalar, buluşmalar ve insanların özel hayatları deşifre ediliyor. Öğleden sonra: Yemek programlarının yanı sıra Gülbence ve Esra Ceyhan’la A’dan Z’ye türü yapımlar ekrana geliyor. Akşam (Haber Önü): Gelinim Olur musun ya da Size Anne Diyebilir miyim türü programların tekrarının yanı sıra dizi tekrarları yer alıyor. Haber Sonrası (Prime Time): Genellikle diziler, Size Anne Diyebilir miyim, Beyaz Atlı Prens, Bizim Evde Ne Oluyor ve Bir Prens Aranıyor gibi evlendirme yarışmaları ekrana geliyor. Gece: Televole, Pazar Keyfi, Özel Hat, Genç Magazin gibi yerli dizilerden ve evlendirme yarışmalarından beslenen programlar yayınlanıyor. zaman