BIST 9.300
DOLAR 34,35
EURO 36,33
ALTIN 2.825,05
HABER /  GÜNCEL

Rektör Özgen YÖK yasasını eleştirdi

İki ayrı yasa hazırlamasını etik bulmadığın söyleyen Özgen, Erbakan'ın 'Rektörler selam duracak' sözüne de dikkat çekiyor.

Abone ol

Çelik'in iki ayrı yasa hazırlaması etik değil

Prof. Özgen, "Bakanlıktan arkadaşlar, YÖK Başkanı ve iki rektör, yasayı birlikte yazmaya başladılar. Bu arada Bakanın danışmanlarıyla başka yasa hazırlamakta olduğu ortaya çıktı" diyor

Üniversite reformu taslakları, geçen 1,5 yılda, üniversiteler, hükümet ve YÖK üçgeninde tartışıldıktan sonra Meclis'e sunulan son pakete indirgendi. Rektörler bu tasarıya niye karşılar?

Bu taslak üniversitelerimize çağdaş açılım getiriyorsa susacağım. Bana göre getirmiyor. Üniversitenin esası özerkliktir. Milli Eğitim Bakanlığı üniversiteye rağmen YÖK tasarısı hazırlıyor. Üniversiteye danışılmadan yapılan, üzerinde konsensüs olmayan bir tasarının Meclis'e gönderilmemesi gerekirdi. Üniversiteye danışılmalıydı. OECD raporuna göre Türkiye'de üniversite özerkliği 8 üzerinden 1,5 puan. Türkiye üniversite özerkliği en az olan ülkeler arasında. YÖK tasarısıyla bu 1,5 da gidiyor!

Üniversitesi özerk olmayan bir ülkenin bilim ve teknolojide, sosyal yaşamda ileri gitmesi mümkün değil. Herkes her şeyi tartışarak güvence altında kalabiliyorsa bu özerkliktir.

Tasarı Meclis Komisyonu'nda görüşülürken, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, rektörlerle mutabakat sağlandığını açıkladı. Başbakan'la bir görüşme olmuş. YÖK Başkanı Erdoğan Teziç ise, 'Üniversiteler ve rektörler nerede duracak?' diye eleştiri yüklü bir mesaj verdi.

O cümlenin başındaki bir söz beni rahatsız etti. Sayın başkanımız, 'Şimdiye kadar öğrenciler bizim huzurumuzda sınava girerlerdi, şimdi rektörler ve üniversiteler ne yapacak merak ediyorum' diyor. Rektörler hiç kimsenin huzurunda sınava girmezler. Huzur kelimesi beni rahatsız ediyor.

Erbakan'ın da bir sözü vardı, 'Rektörler selam duracak' diye...

Ben hiç kimsenin huzurunda sınava girmem. Üniversiteler de huzura girmez. Hesap verirler, o başka..

Son tasarıda rektörlere dokunulmadı. Sayın Teziç bunu mu kastediyor? Rektörler nerede duruyor?

Olay, rektörlük koltuğuna ve süresine indirgenemez. Ben makam koltuğuna hiç oturmadım. Bilgisayar başına geçtiğim anlar dışında koltuğa oturmadım. Alışmayayım diye... Çünkü benim asli işim, öğretim üyeliği. Bu makamlar geçicidir. Bu olaydaki şey, üniversitenin sınanması falan değil, tabii ki topluma hesap verilecek. Ama üniversite kavga yeri değil. Üniversite bilimsel arena.

Seçimle gelen iktidarın siyasi iradesiyle YÖK yasası değişemez mi, teknik liseler ve imam hatipler konusunda AKP'nin seçmen kitlesine verdiği sözler var.


Bu güne kadar Başbakan veya siyasiler, imam hatipler üniversiteye girecek diye bir şey söylediler mi? Ben hiç duymadım. Endüstri meslek liseleri dediler. İkisi arasında çok önemli fark var.

500 bin dolayında endüstri meslek lisesi mezunu var. Bunlardan 20 bini imam hatip mezunu. Bunlar konusunda üniversitelerin duyarlılığı var. Onları bir kenara koyuyorum. 480 bin öğrenciyle ilgili yeniden karar verilmesi lazım. Çünkü 1998'de bir karar verildi ve 6 yıldır uygulanıyor. Sistem doğruysa devam etmeli, yanlışsa bırakılmalı. Bir karar vermek gerekiyor ama imam hatip hariç.

İmam hatiplerde bu ayrımı nasıl yapacaksınız?


Kolay. Herkes kendi bilim alanının devamında gidecek dersiniz. Elektrik meslek lisesi mezunu elektronik yüksek mühendisliğine, lise mezunuyla aynı şartlarda girsin. İmam hatip mezunları da kendi bilim alanının devamı olan ilahiyata gitsin.

Herkes imam ya da hatip olmak zorunda değil, din eğitimi alanların üniversiteye gitmelerini engellemeyi hak ve özgürlükler, eşitlik bağlamında savunmak kolay değil.


Şunu gözden kaçırmayın, bu sistem imam hatip mezunlarını 600 - 700 binden 20 bine indirdi. Eski sisteme dönüş amaçlanıyor. İmam hatipler bilgili din adamı yetişsin diye kuruldu. Pedagojik açıdan 13 - 14 yaşındaki çocuklara din ağırlıklı eğitim yapmak doğru mu, yanlış! İmam hatibi bitirenler fark dersleri okurlar, normal lise mezunu olur, üniversiteye girerler. YÖK taslağında temel hedef imam hatiplerin önünü açmaktır.

Hükümetle diyalog nerede koptu? Bazı rektörlerin Başbakan Erdoğan'la yaptığı 4 saatlik toplantıda mutabakat sağlanmış mıydı? Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik Meclis komisyonunda öyle söyledi.


Niye bağlar koptu? YÖK niye masadan kalktı? Milli Eğitim Bakanlığı'nı temsil eden iki üç arkadaşımızla YÖK Başkanı ve iki rektör, yasayı birlikte oluşturmaya, yazmaya başladılar. Bu çalışmalar yapılırken ortaya çıktı ki, Bakan Çelik bir yandan da kendi özel danışma grubuyla başka yasa hazırlamakta. Peki bu etiğe uyar mı? Bu doğru mudur? İş burada koptu. Başbakan'a bir taslak verilmedi.

Sekiz rektör Başbakan'la görüştünüz. Neler konuşuldu?


Başbakan'la dört temel konu konuşulmuştur. YÖK Başkanı Teziç'in bilgisi ve direktifiyle görüşülmüştür. Üniversitelerin araştırma fonlarının geri verilmesi, araştırma görevlisi kadrolarının tamamlanması, kamu dernek ve vakıf yasasıyla üniversitelere büyük darbe vurulmakta, burs sorunu konuşulmuştur.


Sayın Başbakan'la 19.00'da başlayan toplantı 23.00'e dek devam etmiştir. Dört saat boyunda bu meseleler konuşuldu. En sonunda Sayın Başbakan, bazı konularda rektörlere kırıldığını söyledi. Biz de şahsını hedef alan nezaket dışı üslup ve yaklaşımlar olduysa, bundan duyduğumuz üzüntüyü dile getirdik. Sayın Başbakan, kendisinin seçim meydanlarında söz verdiği endüstri meslek liselerinin üniversiteye giriş problemlerinin halledilmesini istediğini söyledi. Biz de imam hatipler konusunda toplumun hassasiyetini dile getirdik. Kendileri de 'İmam hatibi bırakın, diğer meslek liseleriyle ilgili bir çözüm getirin' deyince oradaki sekiz rektörün çözüm öneremeyeceği söylenmiştir. Bu kararın YÖK, Üniversitelerarası Kurul (ÜAK) ve Rektörler Komitesi'nde tartışılması gerektiğini, önerilerin oradan çıkacağını ifade ettik. Başbakan'ın 'Bana bir çözüm önerin' sözlerini yetkili organlarımıza taşıdık. Orada Başbakan'a verilen bir söz, taslak söz konusu değildir. Başbakan ile imam hatip pazarlığı yapmadık.

Tasarı Meclis'e verilince görüldü ki İmam hatipler de var...


Evet, taslaktaki bir madde okunduğunda imam hatiplerin hedeflendiği ortaya çıkıyor.

Başbakan brifing almalı

Peki siz imam hatiplerin siyasal İslamın 'arka bahçesi' olduğuna inanıyor musunuz?


Ben bilim adamıyım, benim ölçüm şu, imam hatiplere bugün ihtiyaç var mı, onu sorgulayalım. İhtiyaç yoksa, imam hatipleri kaldıralım, mesele çözülsün! Türk eğitimini hep üniversitede çözmeye çalışıyoruz. Neden ilkokuldan başlamıyoruz. Bugün herkes doktor, mühendis, avukat olmak, yani üniversite mezunu olmak hedefiyle ilkokula gidiyor. Herkesin general olduğu orduda askerlik görevi kime düşer? Bizim bir ara eğitim kademesine, iyi eğitilmiş teknik elemanlara ihtiyacımız var. Düz liseyle aynı olursa çocuğunuz niye meslek liselerine gitsin? Bu seferde düz liseliler meydanlarda pankart açıp bağırmaya başlarsa ne yapacağız?
Bu işler böyle apar topar olmaz. 1,5 yılda bu iş bitmez. Türkiye hala rönesansı yaşamamış bir cumhuriyet. Bunlar bizim kültürümüze, demokratik genlerimize işlememiş konular. Bu geleneklerin göreneklerin oturması için zaman lazım. Ben ümitsiz değilim.

Tasarı Meclis'ten geçer mi, 20 Haziran sınavlarına yetişir mi, öneriniz nedir?


Bana göre yetişmez. Hükümet bir uzlaşma arıyorsa tasarı komisyonda tutulur. Başbakan'ın geniş brifing alması gerekir.

Rektörler ne yapacak, istifa ya da geniş çaplı bir eylem düşünüyor musunuz?


Yasaların dışına çıkmayız. Üniversite çok büyük bir güçtür. İktidarın da üniversiteye rağmen bir şey yapacağını sanmıyorum.
Üniversiteyi rahat bırakmak lazım, tek tip elbise giydirmeye çalışmak çok yanlış olur.

Denetleyen bir kurum olmalı

1960'lı yıllarda üniversite, Türkiye'de fikir hareketlerinin çıkış noktası olarak bugünküne oranla çok daha güçlü değil miydi?


Size katılıyorum, üniversite eskisi kadar aktif değil.
Bu kadar aktif olmamasının bir nedeni de profesörün geçim derdinde olması. Toplumu falan düşünecek halde değil. Çocuğunun okul taksitini ödeyemiyor.

Ekonomik kaygılar, üniversitenin öncü rolüne engel olmamalı...


Elbette. Ama öğretim üyesinin geçim zorluğu performansını etkiliyor. Öğretim üyesinin bir de kırgınlığı var. Öğretim üyesi, siyasilerin kendisini kullandığı kanısında. Bu tür öncü rolleri üstlenmekten kaçıyor.

12 Eylül'de kıyıma uğradılar.


Evet. 12 Eylül'den sonra bir de baskı kuruldu ki, hala o korkuyu, 'ölü toprağı'nı üzerinden atamıyor.

20 yıldır YÖK zihniyeti değişsin istenir. Neden yapılamıyor?


YÖK geçen hem çok yıprandı hem de çok değişti. Bakın masamın üzerindeki YÖK yasasını size göstereyim, 1981'de orijinali 38 sayfa... Sürekli değişmiş. Yüzlerce sayfa eklenmiş. Sokaktaki insan 'YÖK'e hayır!' diyor. Nedenini unuttu. 'YÖK'e hayır!' sözü genlerimize işledi. Hesap vermeyen bir kurum olmaz. Ben bilim adamı olarak istediğim araştırmayı yaparım. Bunun engellenmesi akademik özgürlüğe girer. Kabul etmeyiz. Ama üniversitenin mali yönden denetlenmesi gerekir. Biz kendi içimizde bunu yapmazsak, siyasiler yapar. Eşgüdümü de YÖK sağlamalı. Devlet üniversitesi de vakıf üniversitesi de yaptığı eğitimin standardı konusunda bir kuruma hesap vermeli.

Kopenhag siyasi kriterleri gibi, eğitimde de uluslararası ölçüt olmalı.
Bilimsel yayınlar bir ölçüt olabilir. Türkiye Cumhuriyeti, bilim sıralamasında 46'ncı idi, 22'nciliğe yükseldi. Demek ki geçen 20 yılda üniversiteler görevini yaptı. Türkiye boş durmadı. Doçent ya da profesör olamayan bir kişi kıyameti koparır. 'Ben hatalıyım' diyen kimseyi görmedim! Üniversiteden çıkan bazı sesler de iktidarları yanıltabiliyor.

KİMDİR?


Hacettepe Üniversitesi Rektörü Tunçalp Özgen, Tıp Fakültesi nöroşirurji profesörü. 1977 - 1978 yıllarında Zürich Üniversitesi'nde Gazi Yaşargil'in kürsüsünde görev yaptı. 1997'de İngiltere'de Southampton Üniversitesi'nde çalıştı. 1999 yılında Hacettepe Üniversitesi rektörü seçildi. Nöroşirurji alanında uluslararası kuruluşların yönetiminde görev alan Prof. Özgen'in yurt içi ve dışında toplam 127 yayını bulunuyor. Prof. Canan Özgen'le evli olan rektör, iki çocuk babası.