Bu soru herkesin ağzında ve herkes bir şeyler söylüyor. Fatin Dağıstanlı ise bakın ne yazdı:
Abone oldiyor star'ın yazarı Fatin Dağıstanlı.. Reha-Gülşen aşkına ve yazılanrlara değiniyor. Biraz geçmişe gidiyor, usta gazetecilerin gazetecilikle ilgili güzel sözlerini paylaşıyor bizimle. Ve Reha Muhtar'la ilgili son noktayı koyuyor:
Yazı: Fatin Dağıstanlı
Kaynak:
Reha Muhtar"ın şarkıcı Gülşen"le gazetedeki köşesi ve yazdığı kitabı kullanarak flört etmeye başladığı iddialarından sonra 'siz gazetecisiniz bilirsiniz' diyenlere bir de; 'Bu köşeler babanızın malı mı ?' sorusu eklendi.
Aslında bu soru bugüne ait değil.
Her dönem, ta Tercüman-ı Ahval"dan bu yana ortaya atıla gelmiştir.
Okurun en doğal hakkı bu soru.
Kimsenin okura 'sana ne' deme hakkı yok.
Türkiye"de gazete tirajının nüfusa oranla az olmasına karşın gazete okurunun kalitesine hep inanmışımdır.
Bir köşe yazarının yazdığı cümlelerin dip notlarına, gazetedeki satırların her şifresine okurun hakim olduğuna inanırım.
Okurlarımızın sayıca az ama yüzeysel bakmayacak kadar derinlikte olduklarını düşünürüm.
Gazete çizgisinden sapınca, halk için halkla beraber sloganı yerine, hep bana rabbena deyince gazetelerin ve yazarların okur kaybettiğine inanırım.
Bunun Türk basın tarihinde örnekleri mevcuttur.
Bu çerçeveden bakınca gazetelerdeki sadece köşeler değil, sayfalar da kimsenin babasının malı değil.
Gazetenin her santimi topyekün toplumun ortak zihni olmalıdır.
Sahip oldukları ya da çalıştıkları gazeteyi babalarının malı gibi görenler, okuru cahil yerine koyup medya meydanında at koşturanlar bir dönem iktidarda olabilirler ama bu hep bir dönemdir!
***
Nazlı Ilıcak zaman zaman gazeteciyi arkadan vuran ayakkabıya benzetir.
'Ne zaman vuracağı belli olmaz' diye yazar.
Yüzde yüz haklı.
Oysa gazeteci dediğin arkadan vurmamalı, vurmaz.
Açık açık yazar.
Arkadaşlık, dostluk, dava arkadaşlığına inanır ama haber varsa yazar.
Ben yıllarca böyle yaptım.
Hiçbir zaman,
Kimseyi arkadan vurmadım.
Çalıştığım takıma da, kuruma da ihanet etmedim.
***
Bir Çin atasözündeÉ
'Bir saatliğine mutlu olacaksanız, şekerleme yapınÉ Bir günlüğüne mutlu olacaksanız, balık avlamaya gidinÉ Bir aylığına mutlu olacaksanız, evleninÉ Bir yıllığına mutlu olacaksanız, bir servete konunÉ Tüm yaşam boyunca mutlu olacaksanız, işinizi sevin...' denir.
Her satırının altına imza atabileceğim bu sözün son cümlesi 'işinizi sevin' ile ilgiliyim.
Yaptığı işi sevmeyenleri sadece para için yapanları anlayamamışımdır.
Hep düşünmüştüm mutluluk kaynağım ne diye; demek ki işimmiş.
Tarihe tanık olmak belki de hoşuma gidiyor.
Tarihin müsveddelerini yazmaya bayılıyorum.
Sormak-sorgulamak-eleştirmek ve övmek hoşuma gidiyor.
Bunları halk adına yaptığıma inanıyorum.
Yeniden dünyaya geleceğimi bilsem 'ille de gazetecilik!' derdim; emin olun.
Üstad Şinasi Nahit 'Gazeteci olunmaz, doğulur' dermiş. Ben ise 'gazeteci doğmamış olabilirsiniz ama gazeteci olabilirsiniz' diyenlerden, mesleğimi gençlerin yapmasını teşvik edenlerdenim.
***
'Yazı adamı para için kitap yazmaz, kitabının para etmesini ister' diye yazıyor Çetin Altan.
Ne Bilgi Yayınevi"nden çıkan Sosyal Demokratlar"ı ne de İnkılap Kitapevi"nden çıkan Rahşaniçe"yi, para kazanmak için yazmadım.
Sadece tarihe not düşmek istedim.
Reha Muhtar"ın da Gülşen"i ayartmak için köşe yazısı ve kitap yazdığına inanmıyorum.
Sadece tesadüf diyorum.
En azından böyle olmasını umuyorum.