BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46
HABER /  GÜNCEL

Reha Muhtar da kaçırılmış!

Reha Muhtar, bugün çocukluğunu anlattı ve nasıl kaçırıldığını yazdı. Sabah Gazetesi, birinci sayfadan bu kaçırılış öyküsünün duyurusunu yaptı. İşte kaçırılış hikayesi..

Abone ol Çocukken Kerkük'ten nasıl kaçırıldım?.. (1) 9 yaşındaydım... Ankara Koleji'ne o sene girmiştim... Sömestr tatilinde, babam, annem ve ben, o çok sevdiğim yataklı trene bindik... Çocukluk günlerimde en sevdiğim şey yataklı trendi ... Kondüktör akşam saatlerinde gelir, bembeyaz örtülerle yatağı yapardı... Yatağın başucunda bir lamba bulunurdu... Ben okuma ışığını açar, yorganı üzerime çeker, biraz kitap okur, bir yandan da, yeni bir kente giden trenin içimde yarattığı gizemle arada bir pencereyi açar karanlıklara bakardım..... Ama bu kez gideceğimiz yer çok farklıydı ... Kerkük'e gidecektik... 2 gece 3 gün trende kalacaktık... Babam Kerküklü'ydü... Çocukluğunu ve ilk gençliğini orada geçirmiş, sonra Türkiye'ye gelmişti... Babaannem oradaydı... Biz onu görmeye gidiyorduk... Babam da hem annesini görmeye, hem de doğduğu, büyüdüğü ve özlediği şehri yaşamaya, solumaya gidiyordu... Trenin nihai varış noktası Bağdat'tı... Bağdat garına indik... Etrafımızda hep Arapça konuşuluyordu... Çarşaflı birçok kadın vardı... Ben ilk kez kara çarşaflar içindeki kadınları görüyordum... O öğle güneşinde biraz ürkmüştüm... Babam ve annem sıkı sıkıya ellerimden tuttular. Garın çıkışına geldik... TAKSİDEKİ İKİ ADAM Amerikan Chevrolet marka taksiler sırada bekliyordu... 5 kişilik bu taksilerle Kerkük'e gidecektik... Annem, babam ve ben Chevrolet'nin arkasında oturacaktık... Gelecek iki müşteri de önde oturacaktı... Yol iki saatti... Filmlerde gördüğümüz gibi sarı kum çölü değildi ama, ortasına asfalt döşenmiş bir çölden geçecektik... Onun için ıssız yol boyunca aynı arabada seyahat edeceğimiz diğer iki müşterinin, kim oldukları önemliydi... O iki kişi son anda geldiler... Biz arabaya binmek üzereydik... Babam o anda "Hayır biz başka taksiye bineceğiz" diyemedi... Ama beti benzi atmıştı... Annemle fısfıs bir şeyler konuştular... O çocuk halimle onları duymaya çalıştım, pek bir şey duyamadım... Yola koyulduk... Babacığımı hiç bu kadar gergin görmemiştim... Ben ortada oturuyordum... Simsiyah saçlı iki adam da önümüzde... O iki adamdan, önde ortada oturanında bir sorun olduğunu anlamıştım... Annem ve babam iki saat boyunca hiç konuşmadılar ... Öndeki adamlar da konuşmadı... Takside müthiş bir sessizlik, müthiş bir gerilim vardı... Çocuk halimle, ne annemle ne babamla hiçbir şey konuşamamış, susup kalmıştım ... Sonunda Kerkük'e vardık ... Arabadan indik... Babam hâlâ gergindi ... Ama artık konuşabiliyordu ... Arabaya binen o kişi şimdiki Barzani'nin babası olan Molla Barzani'nin yakın adamlarındandı... Kerkük'teki Türkler'e büyük mezalimler yapmış olan Molla Barzani'nin adamı ... Adam gençlik yıllarından babamı tanıyordu... Kerkük topraklarında yaşayan Türkler'e neler yapıldığını bilen babam, ıssız çölün ortasındaki takside, yanında Trabzon'lu karısı ile Kolej'de okuyan 9 yaşındaki oğlunu götürdüğü kendi memleketindeki vahşi coğrafyanın, başına getirebileceği şeyleri düşünmüştü... 9 YAŞINDAKİ ÇOCUK "Belki ters bir şeyler yapar diye düşündüm..." demiş beni de çok ürkütmemeye özen göstermişti... 9 yaşındaki Kolej'li çocuk, bu gergin maceradan sonra Kerkük'e geldi... Bir de baktı ki şehirde herkes Türkçe konuşuyor... Biraz farklı bir lehçeyle... Ama her şeyiyle Türkçe... Etraf hep Türkler'le dolu... Çarşıda, pazarda, sinemada, lokantada... 9 yaşındaki Kolej'li çocuk babaannesini öptü... Onun ve etrafındaki herkesin, sadece Türkçe konuştuğunu öğrendi... Hiç kimse ne Arapça ne Kürtçe tek kelime bilmiyorlardı... Türkler sadece okulda bir miktar Arapça öğreniyorlardı... 9 yaşındaki Kolej'li çocuk dedesinin, Enver Paşa'nın yanında savaşırken, Sarıkamış'ta donma tehlikesi geçirerek ayak parmaklarını kaybettiğini, herkesin Türkçe konuştuğu o Kerkük'te öğrendi... Hayatı boyunca dedesinin evinin duvarında Atatürk'ün resminin durduğunu da... Kerkük günleri çok güzel geçti... Ama bir sürpriz bekliyordu onu... Okuluna ikinci sömestr için dönebilmesi hiç kolay olmayacaktı... Çünkü, Kerkük'ten ayrılıp Türkiye'ye dönebilmesi için kaçırılması gerekiyordu... Hem de öz babası tarafından... 9 yaşındaki Kolej'li çocuk trene binene kadar ne olduğunu anlamamıştı.. Çok sevdiği yataklı tren, artık gergin bir bekleyişin mekânı olacaktı... Öykünün o kısmı yarına ... Yazı: Reha Muhtar Kaynak: Sabah Gazetesi