İngiltere'nin AB'nden sorumlu eski bakan yardımcısı McShane, BBC Türkçe servisine verdiği mülakatta Türkiye'nin AB ile müzakerelere başlama sürecini değerlendirdi;
Abone olİngiltere'nin Avrupa Birliği'nden sorumlu eski bakan yardımcısı Dennis McShane, BBC Türkçe servisine verdiği mülakatta Türkiye'nin AB ile müzakerelere başlama sürecini değerlendirdi. BBC Türkçe: Türkiye'nin AB'ye üyeliği için verilen en erken tarih 2015. Ancak süreç bununla tamamlanmıyor değil mi? Dennis McShane: Fransa ve Avusturya şimdiden, Türkiye'nin üyeliği konusunda referandum yapacaklarını açıkladı - ki bu da gayet normal bir siyasi süreçtir. Örneğin Fransa, 1973'te İngiltere'nin katılımını da referanduma sunmuştu. Bence oturup müzakerelerin sonunu beklememiz gerekecek; o zamana kadar da umarım Türkiye bir hukuk devleti olma yolunda, demokrasi, modernleşme ve ekonomik kalkınmada çok daha ilerde olacak ve hazmetme kapasitesi diye bir sorun olmayacak. Tam tersine Türkiye, yeni piyasası ve enerjik genç nüfusuyla AB'ye katkı yapar konumda olacak. BBC Türkçe: Referandumlar için 'Doğal bir siyasi süreçtir' diyorsunuz, o zaman birliğe geçen sene katılan 10 yeni üye için neden kimse halka sormadı? D.M: Çünkü birliğe yeni üye olan 10 ülke, 15 yıldır başarılı bir müzakere süreci yürütüyordu. Avrupa'da çalışan çok sayıda vatandaşları vardı. Demokrasi ve hukuk devleti konusunda sorunları yoktu. Ayrıca bu tür kararlar Avrupa çapında değil, tek tek üye ülkelerde alınıyor. Fransa cumhurbaşkanı kararını Fransa adına aldı; Avusturya başbakanı da Avusturya adına. Şimdi önemli olan, Türkiye'nin en kısa zamanda elinden gelen her türlü çabayı göstererek, AB üyelerine birliğin tüm kurallarına saygılı olduğunu, demokrasiye, basın özgürlüğüne saygılı olduğunu göstermesi, Orhan Pamuk aleyhinde açılan gülünç davaya son vermesi ve diğer üyelere koşulmuş tüm şartları yerine getirmesi gerekiyor. BBC Türkçe: Peki ya Kıbrıslı Türkler'e ne olacak? Avrupa Parlamentosu geçen haftaki Türkiye tartışması sırasında "İngiltere'nin dönem başkanlığı sırasında hem izolasyonlar kalkmalı, hem de mali yardım verilmeli," diye bir çağrıda bulunmuştu. Bunlar, Kıbrıslı Rumlar birliğe alınırken Kıbrıslı Türklere sözü verilen ancak hala hayata geçirilemeyen iki paketin ana noktaları... Peki İngiltere, dönem başkanlığı döneminde Kıbrıs için ve Kıbrıs'ta çözüm için gerekli adımları attığına inanıyor mu? D.M.: Kıbrıs sorunu, asıl olarak BM çerçevesi içinde karara bağlanması gereken bir sorun. Tabii hem Ankara'nın hem de Lefkoşa'nın ilişkilerini normalleştirme yolunda adımlar atması önemli. Bu ne 'İngiltere'nin dönem başkanlığının', ne de İngiltere'nin çözebileceği bir sorun. Kıbrıs eski sömürgesi olduğu için İngiltere'nin doğrudan karışması pek doğru olmaz. Türkiye'de ve Kıbrıs'ta yetişkin, olgun liderler var. Onlar yüz yüze konuşmalı, diplomatik ilişki kurmalı. Tabii bu arada kimse Türkiye'nin neden Kuzey Kıbrıs'ta neden 35 bin asker bulundurmak zorunda olduğunu anlamıyor. Bu örneğin İngiltere'nin, Irak'ta ya da Afganistan'da bulundurduğu asker sayısından fazla. Bunu haklı çıkaracak bir güvenlik gerekçesi de göremiyoruz. BBC Türkçe: Peki ya Kıbrıslı Türklere verilen sözlere ne oldu sizce? D.M: Referandumda 'evet' diyen Kıbrıslı Türklere, Avrupa Birliği'nden daha olumlu bir yaklaşım gelmemesi beni tabii hayal kırıklığına uğratıyor. Ama AB'nin doğası böyle; yapılması gereken şeyleri tek bir ülke durdurabiliyor, veto edebiliyor. Ben de o dönemde Türkiye'den daha esnek davranmasını, askerler, doğrudan ticaret, limanların açılması konusunda adım atmasını istemiştim. Ama ne yazık ki Ankara da tavize yanaşmadı.