Recep Tayyip Erdoğan nasıl kazanıyor?
Erdoğan'la görüşme süresi herkes görüşebilsin diye 20 dakika olarak belirlenmiş. Bizim Lütfü Türkkan, Hüseyin Yeşildağ'a görüşme süresinin uzatılması için şantaj yapıyor.
LONDRA
Hüseyin Besli ve Ömer Özbay'ın "R. Tayyip Erdoğan Bir
Liderin Doğuşu" kitabı bu konuda önemli bir
kaynak...
Kitabı, raflarda gördüğümüzde, Besli ile Özbay'ın "yalakalık" yaptığı akla geliyor ilk başta.
Değil!
Erdoğan'ın biyografisi yazılmış.
Kitapta, Recep Tayyip Erdoğan'ın bugünlere nasıl hazırlandığı anlatılıyor bir başka deyişle..
O yüzden, Hüseyin Besli, Ömer Özbay" imzasına takılmadan "R. Tayyip Erdoğan Bir Liderin Doğuşu" kitabını okumanızı tavsiye ediyorum!
***
Peki Recep Tayyip Erdoğan nasıl kazanıyor?
Ya da önündeki engelleri aşa aşa nasıl bugünlere geldi.
Halkla beraber hareket ederek!
Tayyip Erdoğan, Beyoğlu Belediye Başkan adaylığı döneminde başlıyor halkla içiçe olmaya. Mesela, Refah Partisi'nde kadınlara ilk kez Erdoğan kapıları açıyor. Mesela, Refah Partisi'ndeki "cemaat görüntüsü"ne ilk kez Erdoğan son veriyor.
Mesela, tepesindeki Necmettin Erbakan'a ilk kez Recep Tayyip Erdoğan "biat" etmiyor ve "Ben koşulsuz itaat etmem" diyerek kestirip atıyor. Mesela, Refah Partisi'nin Fatih'ten çıkarılma, şehir merkezinde bir yerde olma, herkesle kucaklaşma fikri ilk kez Erdoğan'dan çıkıyor.
Tüm bunları yaparken, tabii ki başına gelmedik şey kalmıyor. Partisi içinden ta o günlerde dışlanıyor. Kadınlara kapıyı açtığı için "zındık" ilan ediliyor. Partisinin iktidarı için birlikte çalıştığı üniversiteli genç kızlara, "fahişe" diyebilecek kadar zıvanadan çıkıyor yıllardır kolkola yol yürüdüğü arkadaşları.
Geri adım atmıyor Erdoğan...
Bildiği yolda ilerliyor...
Erbakan'ın hiç istememesine rağmen önce İstanbul Belediye Başkanı oluyor.
4,5 yıl boyunca halkın belediye başkanı oluyor.
Onlarla içiçe... Onlarla yüzyüze...
İftar sofralarına oturma geleneğini o günlerde başlatıyor.
***
4 aylık cezaevi serüveni başlıyor sonra...
Ziyaretçileri geçiyorum.
Erdoğan'a cezaevinde tam 13 bin mektup geliyor.
Kimi, onun cezaevinden çıkacağı güne kadar düğününü erteliyor.
Kimi çocuğunun adını "Recep Tayyip Erdoğan" koyuyor.
Kimi, kendisine iki satırlık cevap verdi diye günlerce gözyaşı döküyor.
Peki Erdoğan ne yapıyor bu mektuplar yazılınca.
Herkese tek tek cevap veriyor önce.
Sonra da...
Cezaevi çıkışında, mektup yazan herkesi ziyaret ediyor.
Evet herkesi...
***
İşte püf noktası burada.
Erdoğan'ı başbakanlığa götüren neden burada.
Erdoğan'a hep kazandıran neden bu işte.
O, "Al ananı git" dese de...
"Askerlik yan gelip yatma yeri değildir" dese de...
Erdoğan'ın geçmişte yaptıkları, halkı ondan soğutmuyor.
Soğutmuyor ki, 8 yıldır iktidarda.
Referandum oylamasını baz alırsak, Erdoğan bir dört yıl daha başımızda olacak.
***
Erdoğan 15 yıl önce bu yola girmiş.
Belki de daha eski...
Kılıçdaroğlu ise yeni çıktı yola.
Peki...
Kılıçdaroğlu Erdoğan'a yetişecek mi?
Zor değil!
Bu dönem olmasa da...
Belki yarın...
Zaten Erdoğan'ın son seçimi...
Çankaya'ya çıkarsa...
Kılıçdaroğlu'nun iktidar yolu kısalabilir.
İşin ucunda Yılmaz Özdil ile Bekir Coşkun'un aşağıladığı, "göbeğini kaşıyan adam" dediği, "bidon kafalı" olarak gördüğü halk var çünkü.
***
Bu arada, kitapta "Sarı Lütfü" diye birinden bahsediliyor.
Erdoğan'la birlikte cezaevinde bulunmak için karşılıksız çek veren Hüseyin Yeşildağ'ın arkadaşı "Sarı Lütfü" kim biliyor musunuz?
Bu sitenin yazarı Lütfü Türkkan...
Erdoğan'ı ziyaret eden 30 bin kişinin arasında Lütfü Türkkan da var.
Erdoğan'la görüşme süresi herkes görüşebilsin diye 20 dakika olarak belirlenmiş. Bizim Lütfü Türkkan, Hüseyin Yeşildağ'a görüşme süresinin uzatılması için şantaj yapıyor.
Yeşildağ o günleri şöyle anlatıyor:
-Benim bir de Sarı Lütfü olayım var. Başkanı ziyarete gelmiş, ayrıca beni de tanır. "Senin burada ne işin var?" deyince neden ve nasıl girdiğimi, çek davasını falan kısaca anlatmıştım. Keşke anlatmasaydım. Çünkü anlattıklarımı bir kaç dakika sonra bana şantaj yapmak için kullandı. Malum ziyaret 20 dakika. Yoğunluk nedeniyle kim olursa olsun bu süreyi aşmasına müsade etmiyorum. Lütfü tutturdu, "Beni 45 dakika görüştüreceksin" diye. Ben olmaz dedikçe o ısrar ediyor. Sonunda "Ya beni 45 dakika görüşürsün, ya da gidip çeki öder seni tahliye ettiririm. Tercih senin" demesin mi? Düşündüm, Lütfü bu, öder mi öder. "Buyur Lütfücüğüm!" demek zorunda kaldım.
Kitapta, kah güldüren, kah üzen buna benzer çok sayıda anı var.
Yukarıda da ifade ettiğim gibi, kitabın yazarlarının AK Partili veya Erdoğan'a yakın iki isim olmasına bakmadan okumanızı tavsiye ediyorum. Bana hak vereceksiniz!