Recep Tayyip Erdoğan Diktatör müdür?
MHP lideri Bahçeli’nin dediği gibi; Türkiye AKP ile cinnet geçirme noktasına gelmiştir.
İstanbul, İzmir, Adana, Ankara, Konya, Mersin, Tunceli, Zürich, Los Angeles, California, Miami, Mannheim, Madrid, Cenevre, Milano, Berlin, Frankfurt, Hamburg, Londra…
Dünyanın her bir tarafında, aklıma gelen/gelmeyen ortak bir amaç için samimiyetle direnen, vatansever tüm güzel insanları selamlayarak başlamak istiyorum yazıma…
İstanbul’u, gezi parkını, diğer şehirlerimizdeki direnişçileri, dünya şehirlerini, ülkemizin intihar etmiş medyasını, bizi manşet yapan tüm yabancı medya kanallarını, başbakanın canlı yayın konuşmalarını, ardındakileri, muhalefetin olanlardan rant arayışını, görsem bağrıma basacağım memleketimin samimi direnişçisini, duyarlı ve duyarsız tüm sanatçılarımızı, provakatörleri, yaygaracısını, marjinalini, sergüzeştini, burun kıvıranını, tepkisizini, kürdünü, lazını, çerkezini, ermenisini, ölümüne düşman futbol taraftarlarını, twitterını, feysbukunu günlerdir gözümü kırpmadan, nefes almadan sizler gibi ben de izliyorum...
Bu olayları sadece ‘gezipark’ projesine indirgemek, küçük çapta bazı marjinal grupların provakasyonlarını genele yaymak, sürekli ‘temcit pilavı’ gibi bunları öne sürmek, çıkış yolu bulamayan sıkışmış bir halet-i ruhiyeyi de izliyorum…
Toplumsal hareketler ve krizler iyi yönetilmezse araya elbette provakatörler girecektir. Olaylar amacından sapmaya başlayacaktır ve bunları devlet adamlarının biliyor olması lazımdır...
Sen basını sansürlersen…
Sen basını susturursan…
Sen basını öldürürsen…
Sosyal medyada sızan yalan/yanlış haberlere de, provakatörüne de, teröristine de, muhalefetine de, marjinaline de laf söylemeye hakkın olmayacaktır.
Devletin basın yayını sanki ülkede yer yerinden oynamıyor gibi, her şey yolunda süt liman gibi yemek programı ve dizileri yayınlarsa, yine ve yine sosyal medyayı suçlamaya hakkı yoktur.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, taraflı bölgesinde canlı yayında yaptığı açıklamalarda;
Olayları sürekli CHP kanadına yüklemekle, “bir iki ağaç söktük” demekle, sosyal medyayı günah keçisi ilan etmekle, olayın ideolojik olduğunun altını çizmekle: “Ne aldanan oldum, ne aldanan olacağım” demekle, bire karşı karşılarına bin kişi getiririz demekle, ayaklananları marjinal ve çapulcu ilan etmekle, alttan alta tehdit etmekle, krizi iyi yönetememesine rağmen bununla ilgili bir özür dahi dilememekle büyük yanlış yapmıştır, hayal kırıklığı yaşatmıştır.
MHP lideri Bahçeli’nin dediği gibi; Türkiye AKP ile cinnet geçirme noktasına gelmiştir.
Nasıl gelmiştir?
Fatih Altaylı ile cicili biçili söyleşisinde; sosyal medyayı baş belası ilan eden, her alkol alanı “alkolik” ilan eden, metroda bir çiftin öpüşmesini “ahlaksızlık” ilan eden, diktatörlük hastalığına yakalanmış başbakanımız; “Bu milletin yarısından çoğu oyunu bana kullandı, o halde ben babayım benim dediğim olur” vari tavrıyla, şunu unutuyor ki; sen bu milletin kaç çocuk yapacağına karışırsan, sen bu milletin kılık kıyafetine düzen getirmeye kalkışırsan, sen kürtajına, sen ertesi gün hapına, sen alkolüne, sen bayramına, sen seyranına, sen dinine, sen medyasına karışırsan, sen bu milletin mutfağına, yatak odasına kadar benim dediğim olacak dersen, isyan kaçınılmaz olur. Hatta bu kadar baskıya insanın kendi çocukları bile dayanamaz, onlar bile birgün isyan bayrağını dikerler, olmadı evden kaçarlar.
Bakınız; Alman basını Erdoğan için nasıl bir başlık atmış: “Türkiye’nin bir baba figürüne ihtiyacı yok!”
Bakınız Londra polisi ne diyor: “Diren Türkiye, Londra seninle!”
Alman polisi, Fransa polisi, İsviçre polisi, İtalya polisi ve daha birçokları bizimle, arkamızdalar yani (!)…
Bunlar zamanında PKK’nın da arkasındaydılar… Onlara anne/baba şefkatiyle yaklaştılar, doyurdular, büyüttüler…
Şimdi bizim de arkamızdalar, sahipsiz değiliz yani Sayın Başbakanım (geldiğimiz durumu izah etmeye çalışıyorum sayın okuyucu…)
Sayın Başbakanım:
Taksimi ne CHP karıştırdı (onların böyle bir gücü olsaydı şimdi iktidar olurlardı), ne illegal örgütler karıştırdı, ne herhangi bir ideoloji karıştırdı, ne de marjinaller karıştırdı.
Avrupa’da, Türkleri mitinglerde bir araya toplayamamaktan şikayetçi olan bizler bu olayda tüm Dünya’da Türklerin en ufak bir çağrıyla tek yumruk olduğunu gördük.
Biliyor musunuz, bu “HALKIN RUHUDUR’’…
Artık baskıdan, ötekileştirilmekten, din faşizminden, yılmış, dolmuş bu konuda tek ruh olmuş, halkın gücüdür geziparkı…
Erdoğan; katı, dediğim dedik, muhafazakar (öyle olduğunu söylüyor) antidemokratik ve baskıcı tutumuyla Türk halkının güvenilirliğini kaybetmiş ve inişe geçmiştir.
Ve Sayın Başbakanım son söz; Bu hafta dış geziye çıkacağınıza, evinizdeki ayaklanmayı bastırmak adına sizden bekleneni yapsaydınız, biraz şefkatle, biraz geri çekilerek, bu milletden bir küçük özür dileseydiniz…Türk halkı, kinci değildir, nankör değildir, affedicidir, bi büyüklük yapsaydınız evinizde (!)…
Diğer taraftan;
Tüm bu direniş öyle veya böyle bittiğinde, herkesin başını önüne koyup düşünmesi lazım.
Recep Tayyip Erdoğan olmasa bile, yerine geçebilecek bir devlet adamımız var mıdır? Yoktur!
Fikirleriyle, herkese eşit duruşuyla, üslubuyla, hitabet yeteneği, birleştiriciliği ile halka güven veren tek bir muhalefet lideri bile yoktur.
Birilerinin belki de artık daha farklı düşünmesi, kendini ortaya atması, alternatif yaratması ve parti kurması gerekmektedir.
Toplumsal değişime ihtiyaç vardır. Bu değişim Türk tarafından Türk’e göre ve Türk için olmalıdır.
Türkiye Cumhuriyetinin 1924 tarihli anayasasının en temel hükümlerinden birini hatırlatarak bitirmek istiyorum yazımı:
Madde 68) Her Türk hür doğar, hür yaşar. Hürriyet, başkasına zarar vermeyecek her şeyi yapabilmektir.
https://www.facebook.com/aylaname
twitter.com/Aylaname