Güneş gazetesi yazarı Rasim Ozan Kütahyalı, 'Ergenekon-Balyoz noktasında her türlü hesaplaşmaya hazır olduğunu bin kere söylediğini' belirterek "Ben sorumluluktan kaçan kaypaklardan değilim" diye yazdı.
Abone olGüneş gazetesi yazarı Rasim Ozan Kütahyalı, kendisine yöneltilen suçlamalarla ilgili bir köşe yazısı kaleme aldı.
Rasim Ozan Kütahyalı, 'İki devrim ve mesuliyetten kaçmak' başlığıyla yayımlanan yazısında sözlerine "Önce 17-25 Aralık 2013 darbe teşebbüsünü kellesini ortaya koyarak püskürten sonra da FETÖ denen olguyu spatula ile bu topraklardan kazıyan biz devrimcileriz" ifadesiyle başladı.
Kütahyalı, kendisine yöneltilen suçlamalara da yanıt verdiği yazısına şöyle devam etti:
"İnkar mı ediyorum?"
Hem o zaman yazdığım Turkuvaz Medya Grubu hem şimdi yazdığım TürkMedya Grubu dimdik durmuş ve savaşmıştır. Hepimiz bunu başardık. Geçen yazımda, hakikati vurgulayan bu sözlerim üzerine bakıyorum muhalif medya organları Aralık 2013 öncesi sözlerimi hatırlatıyor. Ben sırasıyla önce askeri vesayeti sonra da FETÖ vesayetini göçerttiğimizi inkar mı ediyorum?
Askeri vesayeti göçerttiğimiz sürecin tüm mesuliyetini de-yapılan yanlışlar dahil-üstlenmeye hazır olduğunu bin kere yazdım. Ergenekon-Balyoz noktasında her tür hesaplaşmaya hazır olduğumu da bin kere söyledim.
"Sorumluluktan kaçan kaypaklardan değilim"
Ben sorumluluktan kaçan kaypaklardan değilim. 3 Temmuz sürecini de sonuna kadar destekleyip, Aziz Yıldırım’ın sabıka fotoğrafını yayınlayan, şimdi ise sanki hiç 3 Temmuz’u desteklememiş gibi arazi olmaya çalışan Fatih Altaylı riyakarlığında bir yazar da değilim. Başkan Erdoğan liderliğinde askeri vesayet rejimini bizler bitirirken bize 'Bravo, bravo' diye yalakalık yapan sonra da şimdi Çevik Bir gibi generallere 'Paşalarımız, ah canım paşalarımız' diye korkakça ekrandan ağlayan yavşaklardan da değilim.
17-25 sonrası FETÖ vesayetini biz göçertirken de her gün arayıp yalakalık yapanlar şimdi bizlere hainlik ve alçaklık yapmaya kalkıyor. Yoksa ben düşmanın mert olanını severim. TV100 adlı kanalda Prof. Dr. Ahmet Kasım Han bu netameli konularla ilgili bana sorulabilecek nerdeyse her suali en sert biçimde sordu. Ben de yiğitçe cevapladım. İsteyen açsın YouTube’dan izlesin.
Gelin ben size bu 2008-2020 döneminin tarihsel bağlamda bir özetini yazayım. Ülkemizde nasıl iki devrim yapıldığını beraber anlamaya çalışalım. Unutulmamalı ki AK Parti'nin ilk 5-6 yılı geçmişteki DP, AP, ANAP dönemleri gibi sadece hizmet ağırlıklı ve vesayetin siyasal tabularına dokunulamayan bir pasif dönemdir...
Ama son 12 sene içinde yaşadığımız olay kansız bir ihtilaldir.
Son 12 sene içinde bizler, yani Başkan Erdoğan’ın liderliğindeki ihtilalciler demokratik ve meşru yolla yapılmış bir siyasal devrimi hatta iki tane devrimi birden başardık. Olağan bir 12 yıl yaşamadık ve yaşamıyoruz. Halen de bu olağan olmayan hal şüphesiz devam etmektedir. Elbette bunun ciddi zorlukları da var. Olağanüstü ama her şeyin toplumun çoğunluğunun onayı ile yapıldığı, vesayete karşı bir politik ihtilal sürecini yaşadık, yaşıyoruz... Yani sonuçta bu bir silahlı ihtilal değil demokratik ihtilaldir. Halk devrimidir bu...
"Büyük haksızlıklar yaşanmıştır..."
Vesayet kurumu iktidarı terk etmeme yönünde 2007'den itibaren olağanüstü zorba yöntemlerle direndiği için vesayet rejimini bitirme amaçlı olağanüstü tasfiye süreçleri zorunlu olarak yaşanmıştır. Türkiye'nin çoğunluğu da bu mecburi siyasal tasfiyeleri desteklemiştir 2014 yılına kadar... Şüphesiz demokratik yolla bile yapılsa her politik devrim sürecinde olduğu gibi burada da büyük haksızlıklar yaşanmıştır... Bu dönem Türk halk ihtilalinin birinci aşamasıdır.
"Karşı-ihtilal teşebbüsleri..."
İkinci aşama ise çok daha karmaşık olmuştur. 2013 senesinden itibaren Fetullah Gülen liderliğindeki örgüt yapılan bu toplumsal ve siyasal devrimi halkın elinden çalmaya kalktı ve işte o noktada devrim içinde devrim süreci yada ikinci devrim süreci başladı. Türkiye tarihinde görülmedik bir terör örgütüne dönüşen Gülenciler yıkılan askeri vesayet rejiminin yerine yeni bir Gülenist vesayet rejimi inşa etmek istemiş ve bu halk ihtilalinin ikinci aşaması da bu noktada başlamıştır. Hem 17-25 Aralık hem de korkunç 15 Temmuz ihaneti demokrasiyi hedefleyen karşı-ihtilal teşebbüsleridir.
'Devrim içinde Devrim' süreci
Geçmişte de 27 Nisan 2007 ve 14 Mart 2008 kapatma davası olayları demokrasi düşmanı karşı-ihtilal teşebbüsleriydi. Başkan Erdoğan'ın liderliğinde biz devrimciler hem ihtilalin birinci aşamasında hem de ikinci aşamasında bu vesayetçi karşı-ihtilal teşebbüslerini bertaraf etmesini başardık. Anadolu ihtilalini yok ederek yeni bir vesayet rejimi kurmak isteyen hain örgüt FETÖ bugün yerle yeksan olmuş ve yüzde 95 oranında devletten temizlenmiştir... Türk devriminin ilk aşamasından sonra başlayan 'Devrim içinde Devrim' süreci de temel hatlarıyla başarıyla tamamlanmıştır. Hala da mücadele sürmektedir.